Halil BERKTAY
[16 Temmuz 2014] Ateşkes girişimlerinin sonuçsuz kalmasıyla birlikte, üzerimize yeni Gazze felâketi artık iyiden iyiye çöktü. Dün Yıldız Ramazanoğlu “gezegeni sakatlıyan” bir şiddetten söz etmiş (15 Temmuz, Serbestiyet). Nasıl aşılacağı ayrı bir sorun (o konuda farklarımız olur mu, bilmiyorum); ama bir durum tesbiti olarak, evet, aynen böyle. Filistin sorunu yeryüzünün en büyük kanayan yarası olmaya devam ediyor. Her şeyi ve herkesi etkiliyor, zehirliyor, korkulara boğuyor, öfke ve infial yaratıyor; öyle veya böyle, sonuçta mevzilendiriyor ve illâ zıt, düşman kutuplara yerleştiriyor. Bu tür bitmek bilmez kan dâvâlarında, her biri sadece kendi mağduriyetini hatırlayan iki taraflı intikamcılıklarda, ara zemini korumak neredeyse imkânsız hale geliyor.
Geçtiğimiz günlerde iki yazı yazmıştım, cehenneme giden yolların nelerle döşeli olduğuna dair (3 Temmuz: Üç İsrailli genç, sonra bir Filistinli genç; 9 Temmuz: İktidar İsrail’leşse, PKK Hamas’laşsa çok mu sevineceksiniz). İkincisinden sonra bir arkadaşımdan uzunca bir mektup aldım. Aşikâr ki İstanbul Yahudilerinden; ayrıca, en sonunda göreceğiniz gibi, uzun süredir ve belki hâlâ, kendini AKP düşmanlığıyla tanımlamıyor; tersine, gayrimüslim vatandaşlarımız arasında daha yoğun olan AKP ve Erdoğan nefretine kendini kaptırmamak için direnmiş, direnmeye devam ediyor. Ama galiba sabrının sonuna gelmekte. Kendisinin izniyle, ama tabii adını vermeksizin, olduğu gibi yayınlıyorum. Katılmadığım yerleri var, kuvvetle katıldığım yerleri de var. Bunları tartışmayı deneyeceğim; gönderme yapmak kolay olsun diye, bazı fikirlere orijinalinde olmayan numaralar koymakla yetiniyorum.
|
“İsrail Filistin olayı hakkındaki yazınızı okuyunca sizin fikrinizi almak istedim.”
[1] Hamas sürekli İsrail sivil halkına füze yağdırıyor, insanlar sıklıkla alarm sesleriyle sığnaklara kaçıyor, evlerinin dibinde füzeler patlıyor, çocuklar sürekli psikolojik destek almak zorunda… ve [2] İsrail karşılık veriyor. [3] İsrail, uzun yıllardır Filistin’in sivilleri ve hattâ çocukları kasıtlı olarak öne çıkardığını, hastaneleri-okulları silah deposu olarak kullandığını söylüyor… “Ne olursa olsun savaş her iki taraf için de büyük zarar, korkunç kayıp… Dediğiniz gibi, ne uğruna insanlar ölüyor, anlamak güç. [4] Ancak şu anda savaş ortamı var ve [5] dünya İsrail’i haklı görüyor. “Tüm bunların yaşandığı sırada ülkemizde ise son derece yanlı yayın yapılıyor; [6] başbakanımız ve müstakbel cumhurbaşkanımız “tarafsız olmam, Filistin’in yanındayım” diyor. [7] “Katil İsrail” diyerek nefretini kusuyor ve toplumda kin besliyor. [8] “Füze atılıyormuş, hiç İsrailli ölmüş mü?” diyor. Sayın başbakanımızın bu sözlerinden, yüzlerce İsrailli Yahudi ölürse mutlu olacağını anlamıyor muyuz?“ [9] İsrail ile Yahudi kavramları bütün olarak algılandığından, beslenen kin bizi daha fazla rahatsız ediyor. Düğünlerimize, cenazelerimize bile büyük güvenlik önlemleriyle gitmeye alıştık. Bu yeni değil… Çoğumuzun, bir sokakta çağırıldığımız adımız ve bir gerçek adımız vardır. Yahudi olmaktan mutlu olup aynı zamanda tehlikelerini öğrenerek büyüdük… Ama bu gibi günlerde endişemiz artıyor. “525 yıldır Türk olan bizlerin ‘öteki’ olmamızı kabul etmezken, [10] Yahudi olduğumuz için nefret edilme noktasına gelindiğini görmekten derin üzüntü duyuyorum. Çocuklarımızı nasıl bir geleceğin beklediğine dair endişelerimiz giderek artıyor. Başbakanlık görevini üstlenmiş bir siyasetçinin, tüm vatandaşların can güvenliğinden birinci derecede sorumlu olan kişinin, bağıra bağıra açık açık nefret aşıladığını gördükçe kendimiz ve çocuklarımızın can güvenliğimizden endişe ediyoruz. “Biz mi paranoyaklaştık sizce? “Uzun süre, AKP’ye karşı olan arkadaşlarıma, saygılı olmalarını, ortada bir felaket olmadığını anlatmak için çırpındıktan sonra, [11] bugün ‘acaba yanılıyor muydum’ diye düşünmeye başladım.” Şimdi, kendi tavrımı kestirmeden şöyle belirtebilirim: Arkadaşımın mektubunda [1, 3] diye numaraladığım tesbitlere, birer tesbit olarak katılıyorum. Evet, Hamas (da) İsrail’e ve İsrail sivil halkına füze yağdırıyor (her ne kadar, İsrail’in “Demir Kubbe” füzesavar sistemi karşısında pek etkili olamasa da). Son bir haftada fırlatılan ve bir kısmı hedefi bulup en azından kasaba ve evlere hasar veren füzelerin sayısı 1100’ü geçmiş. Ayrıca hemen ekleyeyim ki, son tırmanış sırasında, üç İsrailli gencin kaçırılıp öldürülmesi ve sonra bir Filistinli gencin kaçırılıp öldürülmesi üzerine, roket ve hava savaşlarını ilk Hamas başlattı. Evet, Muhammed el Hudayri ölü bulununca ilk füzeler Hamas’tan İsrail kentlerine yollandı ve bunun üzerine, bu gerekçeyle, İsrail hava misillemesi başlatıldı (dolayısıyla, hava saldırısının üç İsrailli gencin kaçırılıp öldürülmesinin intikamı olduğu, en azından bu sınırlı ampirik ölçüler içinde, pek doğru değil). Kaldı ki, hemen bütün Gazze Şeridinin Hamas tarafından (Tel Aviv’e kadar ulaşabilen 160 km menzilli füzeler dahil) büyük bir silâh deposu haline getirildiği de bir gerçek. Çocukların savaşa âlet edilmesi, hattâ geçmişte canlı bomba olarak bile kullanılmasının da maalesef gerçek olduğu gibi. Buna rağmen, sevgili arkadaşımın [2, 4, 5] diye numaraladığım fikirlerine gene de katılmıyorum. Filistin ve Gazze faciasında İsrail’in çok büyük, çok derin bir sorumluluğu var. Hem genel olarak, hem şu son birkaç hafta içinde, yaptığı (Hamas’ın şiddetine) “karşılık vermek”ten ibaret değil. Hamas’tan önce de varolan, çok uzun süredir varolan, sürekli ve kahredici bir tahakküm söz konusu. İsrail her fırsatta bu tahakkümü hatırlatmak ve yerine göre ağırlaştırmak için, yerine göre Hamas’tan da fazla sivil halkı hedef alabilen bir şiddet uyguluyor. Buna, “savaş ortamı var” (öyleyse savunma meşrudur?) diye bakmayı doğru bulmuyorum. Bütün dünyanın İsrail’i haklı bulduğundan da oldukça şüpheliyim. Daha çok Batı, İsrail’i haklı buluyor — daha doğrusu, İsrail’i (kendine, Batı’ya yakın ve dolayısıyla) “haklı” bulma alışkanlığından kendini ayıramıyor. Öncelikle ABD ve aynı zamanda AB, kör kör parmağım gözüne, İsrail’i ciddî surette barışa zorlama adımını bir türlü atamıyor, bu kararlılığı gösteremiyor. Böylece aslında büyük bir hatâ işliyor; bence (bu terimlerle konuşacaksak) dünyanın azınlığı değil çoğunluğunun adalet ve hakkaniyet hislerini fena halde rencide ediyorlar. Örneğin Başbakan Erdoğan’ın dünkü (15 Temmuz) AKP Grup Toplantısı’nda sarfettiği şu cümlelere hak vermemek çok zor: “Filistin’de, Gazze’de yaşanan katliamın en acı boyutlarından biri de, insanlığın büyük bölümünün bu katliama sessiz kalıyor olması. Maalesef Filistin’de çocukların havadan yağan bombalarla katledilmesi insanlık için bir anlam ifade etmiyor. (…) Batı başta olmak üzere dünya ülkeleri nezdinde bunun hiçbir anlamı bulunmuyor. Batı sadece endişeliyiz diyor, Gazzeli çocuk ise ölüyor. (…) Hattâ artık insanlık seyretmeyi de bıraktı, sırtını döndü, olanları görmüyor, duymuyor, hissetmiyor.” Kendimce ekleyeyim: Bu yanlı ve pasif kalışın Batı düşmanlığına, radikal İslâma, cihadizme tekrar ivme kazandırmasından endişe ediyorum. Öte yandan, arkadaşımın [6, 7, 8] numaralı eleştirilerine ben de katılıyorum. Yukarıda belirttiğim gibi, evet, Batı’nın İsrail yanlılığı, ya da en azından bu kadar büyük bir şiddet gösterimi karşısındaki pasifliği ve sessizliği yanlış; ama bir “üçüncü ülke” olarak Türkiye’nin başbakanının, kınamanın ötesinde, (“katil” nitelemesine varana dek) bu kadar aşırı bir dil kullanması, böyle militanca bir tavır içine girmesi de yanlış. Bunu ben de, Batı kamuoyunu ikna etmek ve bir hatâdan vazgeçirmekten çok içeriye, iç tüketime dönük bir söylem olarak algılıyorum. Dahası, kendi içinde başka yanlılıklar barındırdığını da kabul ediyorum, örneğin [8] “Füze atılıyormuş, hiç İsrailli ölmüş mü?” gibi. Tipik Erdoğan; bir eliyle yapıyor, diğer eliyle bozuyor. Nitekim biraz önce değindiğim Grup konuşmasında da, o güzel pasajın ardından bazı çirkin cümlelere de yer vermiş: “Hamas bomba attı, bomba attı da kaç kişi öldü? Ölen yok, nasıl oluyor bu iş? Nasıl oluyor bu iş?” Doğrusu ben de bunu anlayamadım: O füzeler yok mu yani? Veya oyuncak mı? Başka bazı insanlara dehşet salmıyor mu? Ashdod ve Ashkelon’daki yıkıntılar sahte mi? Uluslararası iddia sahibi bir devlet ve siyaset adamı, soruna çözüm bulmaya bu tek-yanlılıkla gidebilir mi? Gelelim, arkadaşımın mektubundaki [9, 10, 11] noktalarına. İşte bunlar, en kuvvetle katıldığım düşünce ve endişeler. Evet, genel olarak İslâm dünyasında ve özel olarak Türkiye’de, İsrail karşıtlığıyla el ele ve iç içe yükselen bir Yahudi düşmanlığı, bir anti-Semitizm de söz konusu. Hiçbir zaman eksik değildi; Osmanlı’dakinin üzerine İttihatçılarınki bindi (bkz Ömer Seyfettin) ve Cumhuriyet’e uzandı; Nazizmden de beslendi; sathın kâh altında, kâh üstünde, bugünlere geldi — ve şimdi tırmanışa geçmekte. Bu vahim tuzak ve çıkmazın önünde, bütün demokratların ve belki en fazla Müslüman demokratların kafa yorması; kendi tabanlarındaki bazı kesimlere seslenme, onları uyarma, düşündürme ve ilerletme yollarını bulması gerekir. [11]’inci maddeye yansıyan hayal kırıklığını ise, hele 10 Ağustos’tan sonra, yeni AKP ve hükümet önderliğinin tekrar değerlendirmesi yararlı olur sanıyorum. Şimdi buradan, daha önce söz verdiğim gibi, İsrail’in ve işgal altındaki topraklarda hayatın iç gerçekliğine döneceğim. Bunu da doğrudan doğruya muhalif İsrailli aydınların tanıklığına dayandırmak istiyorum. |
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024