Hüseyin ÇAKIR

Her isyan, her devrim ama... huzur getirmiyor mu?
3.06.2013
2084

 Tarihin bütün zamanlarında, " Yönetenler yönetemediği zaman" ve/ya "Yönetmeyi becereme diklerinde" halk sokağa çıkar. Sonrası, "Allah kerim" olmuştur. Sıkı örgütlü küçük azınlıklar (Rusçası ile Bolşevikler) büyük kalabalıkları yönetip, onların yönlendiricisi olmuşlardır. Devrimlerle iktidar olanlar bir süre devirdiklerinden daha zalim oldular. “Arap Baharı” nostaljisinin sonuçları ortada; kaos devam ediyor. Yıkma,  öfke, isyan ve şiddet… Beklentilerin gerçekleşmemesi, egemen olan karşısındaki çaresizlik, hani;  “Kediyi köşe sıkıştıran aslana karşı,   var olma, yok olma ile karşı karşıya kaldığında, aslanı per perişan etmesi” gibi. Çoğunluk böbürlenmesi ile azınlıkların üstüne üstüne gidip;  onları aşağılayıp, küçümseyip,  rencide ederseniz, ortaya çıkan “isyan karşısında”  diliniz tutulur. 

Bu iktidara verilen ders
İktidar çok doğru  bir şey yaptı. Devlet şiddetini -polisi-  sokaktan çekti. 

Ana muhalefetin bugüne ve geleceğe dair, insanların yaşamlarını ilgilendiren hiçbir şey söylemeyip," iktidarı istemiyoruz"  söylemi üstünden muhalefet  - isterseniz buna dalaşma diyelim- yapması ve laiklik, Cumhuriyet değerleri –simgelerini, toplumun muhafazakar, mütedeyyin değerleriyle çatıştıran dili,  muhalefet gibi gösterirseniz,  iki toplumsal, sosyal, sınıfsal  bloku birbirlerine karşı “dolduruşa”getirirsiniz:  Ortaya çıkan şiddet karşısında, mitinginizi iptal edersiniz, eliniz ayağınıza dolanır. Sonrada, “Bırakın toplumun enerjisi boşalsın” dersiniz. 
Buda muhalefetin kendine çıkarttığı ders.
Ana muhalefette çok doğru bir şey yaptı. "Bu kaos ortamından acaba  siyasal rant sağlayabilirim mi"" diye düşünmedi.Geri çekildi.

Üçüncüsü de protestocu eylemcilere;
Böylesi isyan ve toplumsal hareketler demokratik tepki zemininden şiddet zeminine kaydığında,  on binlerce kişiyi bir kaç on kişi istediği gibi şiddet sarmalı içine çekebilir. Hani şu meşhur “uyuyan renkli kuvvetler”  için böyle ortamlar iş başa yapma zamanıdır. Birileri, protesto, sivil itaatsizlik, sivil direniş, devrime doğru gidiyoruz diye düşünürken, demokratikleşme ve reformlar sürecine karşı, “karşı devrim” planlarının içine düştüklerini anlayamazlar bile. “Susurluk aydınlatılsın” diye “ Sürekli aydınlık için, bir dakika karanlık”  eylemine Genel Kurmay’ın ışıklarını söndürerek katılması sevinçle karşılayanlar, aradan yıllar geçince, başlangıç amacının, nereye doğru evirildiğini ve nasıl sonuçlandığı çok sonra anladılar, anladık.

Sokağa  çıkanlar,  AKP  iktidarının onların ellerindeki  maddi ve manevi değerlerini, ayrıcalığını ellerinden alarak,  "çarıklı, göbeğini kaşıyanlar,  sıkma başlı,  takunyalı, badem bıyıklı"ları onların yaşam alanlarına  taşıyarak,  aynı  apartman, aynı villa, aynı rezidans, aynı  restoran da , aynı iş   toplantısında  bir araya getiren işler yaptı. Yani 'asla eşit olmamamızın  mümkün olamayacağı  kesimlerle  bizi  eşit yaptı!  Aynı  mekanlarda yaşamaya mahkûm  etti. O halde buna isyan edelim dediler, tencereleri tavanlarıyla isyan ettiler.
Tencere tava isyanı,  Şili de Allende'nin  sosyalizmine  eşitlikçi, adaletçi sistemine  karşı  ayrılıkça orta  orta sınıfın  isyan simgesidir.

Sokağa çıkanlar,1 Hazirandan  itibaren  içlerinde biriktirdikleri her şeyi sokakta ifade ettiler.

Mütedeyyin,  varoşlarda yaşayan,  kent yoksulları evlerinden çıkmadılar.

Düşe kalka da olsa yürüyen bu parlamenter demokratik sistem tepe taklak olursa, iktidarı, muhalefeti, laik’i, muhafazakarı, liberali, demokratı... bu  çöküntünün altında kalır.

“Hadi canım sende,  darbe mi olacak, kim darbe yapacak”  gibi iyimser bakanlara; Bundan bir ay önce, 31 Mayıs,  1 Haziran 2013 de Taksim’de başlayan protesto ve sonrasında 50 ile yayılan kitlesel eylemler olacak, bu eylemler içinde şiddeti barındıracak… deseydim. 

Bunu duyan hemen herkes bana paranoyak derdi.
Devrimler tarihinin uzun orta dönemlerini anımsayalım.  İsyan edenler sonuçta mutlu olmuşlar mıdır?  Tarihte çok az örneği var. Devrim yapıp, devirerek iktidar olanlar, hakiki anlamda iktidar olmuşlar, devirdiklerinin yöntemlerini aratan yöntemlerle iktidarlarını sürdürmüşlerdir. Bunun sağ sol gibi ideolojik istisnası falan da yok. Devrimle iktidara gelenlerin ezici çoğunluğu,  bütün vaatleri lafta kalmışlardır. Otoriter, totaliter rejimler kurmuşlardır.Demokratik yollardan iktidar olup, çoğunluğun duygu, ruh haliyle  ırkçılık, milliyetçilik, dini inanç, sınıf çıkarı ... gibi  üstünden  Nazizm,  Faşizm,  devrim  yoluyla iktidar olup Stalinizm,  darbe yoluyla iktidar olup Saddam,  Pol Pot,  Hafız Esat  gibi diktatörlük rejimleri de yaşandı.

 Reformlarla ilerleyenler; İsveç, Finlandiya, Almanya... ise, dikey ve yatay gelişmeyi adil ve adaletli (Sosyal-demokrat) gerçekleştirmeyi denemiş, kısmen başarılı olmuştur. Evrensel  demokrasiyi geliştirmişler, insan hak ve  özgürlükleri, küresel  değerler haline gelmiştir. Bu değerler en nihayetinde solun reformcu -sosyal demokrat-  kesiminin  insanlığa kazandırdığı, özgürlük ve demokrasi  değerleridir.

Modern demokrasi ve siyasal yönetim; gruplar, kimlikler, vs gibi, tümel, total olanı değil, Birey olanı, birey olanların ortaklıklarının taleplerini eşitlik temelinde gerçekleşmesini sağlayarak siyasal iktidar olarak yönetim işini yapabilir.

Son olarak, “Hükümet istifa”  diyen AKP karşıtı öfkelerini dile getirenler, bu hükümet istifa ederse, mevcut meclis yapısı içinden nasıl bir iktidar olacağını da düşünüyorlar mı? Sorusunu kendilerine sormuşlar mıdır?  Yoksa ezber bir sloganı tekrarlıyorlar mı? Demokratik ortam ve siyasal alan genişledikçe, demokrasiyi yaşamaya  ve öğrenmeye devam ediyoruz. 
“Taksim İsyanı” da böyle bir şey.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar