Mümtazer TÜRKÖNE
Lozan’a sahip çıkan, sonra “Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz” diye biten bildiriyi altında bol imza ile yayınlayan TKP ile, “Cumhuriyet’in tasfiyesi için kurdukları sözde komisyonda teşkilatı kurmuşlar, düzenek hazırlamışlar” diyen Müsavat Dervişoğlu’nun lideri olduğu İyi Partiyi, aynı safta omuz omuza buluşturan ortak payda ne olabilir? Biri siyasî yelpazenin sol tarafının tam ucunda, diğeri tam karşı kutupta yer alıyor. İyi Parti olduğu yerde duruyor. Gelip onunla saf tutan TKP. TKP’yi “marjinal” yaftası ile Tük Solu içine yerleştirip ka’le almayabilirsiniz, ancak bildirinin altına imza koyan ağır isimleri mutlaka ciddiye almalısınız.
Tartışılan konu Süreç ve bu Süreç’i sevk ve idare etmek üzere oluşturulan Meclis Komisyonu.
Elinizde iki ihtimal var. Ya siyasî yelpazenin bir ucundan öbür ucuna bu uzun ve meşakkatli yolculuğa katlanmayı zorunlu kılan ortak idealleri, ortak paydaları bularak bir eşleştirmeye gideceksiniz, ya da siyasî yelpazeyi anlamsız notların tutulduğu bir kâğıt parçası gibi buluşturup çöpe atacaksınız.
Ben ikincisini yapacağım.
İslâmcılığın çöküşü?
İlk sebep: Ana taşıyıcı kolon çürüdü ve çöktü.
Ana taşıyıcı kolon İslâmcılıktı. Siyasî yelpazeye, yol açtığı tezatlarla anlam ve dinamizm kazandıran oydu. Siyasî kimlikler İslâmcılığın varyantları ve karşıtlarıyla siyasî topoğrafyada kendine kolayca yer bulabiliyordu. Sovyetler’in dağıldığı, Soğuk Savaş’ın sona erdiği tarihten bu yana durum böyleydi. İslâmcılık, nüfusu Müslüman olan ülkelerde baskın ideoloji haline gelince, diğerlerinin ona göre saf tutması kaçınılmaz oldu. Sosyalizmin tahtına laiklik kuruldu. İslâm ümmeti idealine karşı solda ulusalcılık, sağda milliyetçilik savunma hattı kurdu. 90’larda başlayan bu rüzgâr, İslam coğrafyasında benzer yelpazeler oluşturdu.
İslâmcılık sadece Türkiye’de değil, İslâm dünyasının tamamında çöktü. Suriye’nin güya radikal İslâmcı yeni yönetimi bile İsrail’in güvenliğine odaklanan İbrahim anlaşmalarına katılmaya hazırlandığına göre, acı gerçek bütünüyle böyle. Türkiye’nin bu anlaşmalara ABD tarafından davet edilmesi, tabloyu tamamlıyor.
“Benden başka bir şey beklemeyin. Bir müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim” diyen bir liderle ve talihin yardımıyla 23 yıldır ayakta duran Türkiye’deki siyasal İslâm’ın çöküşü, bir kara delik gibi yelpazenin geri kalanını içine çekip yok etti. “Nasların gerektirdiği şey”in iktidar çıkarlarına uygun bir şeriat yorumu olduğunu, retorikten ibaret kaldığını hâlâ anlayamayan laikçilerimiz var. Laiklik bile anlam kaymasına uğradı, çünkü iktidarın güç tekeli oluşturmak için dini kullanması dışında devletin temeline yerleştirilecek bir şeriatın olmadığı ortaya çıkmış oldu.
Yolsuzluk girdabı:
Siyasal İslâm Türkiye’de tarikat zikri eder gibi elindeki para destelerini sayan karnı tok ama gözü aç zamane İslâmcılarının kabaran cüzdanlarına sıkışıp kaldı. Siyasal İslâmcılığı dünya tamahı, dinin esaslarını yolsuzluğa-hırsızlığa bahane eden yorumlar çürüttü. Çürüme, kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklar ve para alışverişi ile sınırlı kalmadı, devletin kurumlarına da yayıldı. Bir foseptik çukurunun açılan kapağından yayılan kokular burnumuza dalga dalga ulaşıyor. Hepsi örgütlü sahtekârlıklar, yolsuzluklar skandallarına bakın. Sahte diploma skandalının, Çevre bakanlığında yapılan pazarlıktan sonra çakarlı arabalarla Saray’a götürülen müteahhitlerin verdikleri rüşvetlerin, “vakıf malı yiyen kedinin gözü kör olur” inancından gelen bir dindarlığa sığınıp Yunus Emre Vakfını talan edenlerin İslâmcılığından bahsederken “Siyasal İslâm” kimliğini kullanıyoruz. Meğer Siyasal İslâm, “küfür devleti” diyerek düşman oldukları devleti sonuna kadar talan etmekten ibaretmiş. Sessiz, kedere ve umutsuzluğa gömülmüş, iktidarın uzağındaki İslâmcıları dışarda tutalım.
İslâmcılık çökünce siyasî yelpaze, siyasî kimliklerin gelişigüzel dolaştığı bir panayır yerine döndü. Renklerin, kıyafetlerin, durdukları yerin anlamı azaldı.
O zaman başka şeylere bakmak lâzım.
Alışkanlıklar ve çıkarlar:
MHP liderinin ve kadrolarının, bir siyasî parti olarak tabanının vatanperverliğini, Türklüğün yüceltilmesine bağlığını, tıpkı İyi Parti lideri ve tabanı gibi sorgulayamazsınız. İnançlarda, ideallerde tam bir özdeşlik, siyasî pozisyonlarda ise tam bir zıtlık var. DEM’in listelerinde yer verip temsil fırsatı verdiği Sol-sosyalist örgüt ve partilerle, bildiri yayınlayan TKP’lilerin de solun tarihsel ve evrensel birikimi konusunda görüş ayrılığı olmasa gerektir. Onları karşı karşıya getiren de siyasî gündeme dair tutum farklılığından başkası değil. Aralarında sıradağların ve uçurumların olması gereken MHP ile DEM’i, Öcalan’la Bahçeli’yi aynı çizgide buluşturan öncelikler de öyle. Özgür Özel’e baskı yapıp Komisyon’a girmeyelim diye kazan kaldıran parti içi muhalefeti de aynı kutuplaşmanın ve saflaşmanın yanına koymak gerekir.
PKK feshedilirken, Öcalan Kürt devleti idealini ağır aşağılamalarla gündemden kaldırırken TKP’nin, diğer sol ulusalcılar gibi Lozan’ı referans olarak öne sürmesi, Misak-ı Milli’yi görmezden gelmesinin bir açıklaması olmalı.
İlk bakışta saçma görünen bu tabloyu açıklamak için birbirine geçmiş iki sebep öne çıkıyor.
Birincisi alışkanlıkların konforu. Türkiye yüz yıldır, tunçtan bir kalıbın içinde daracık alanda başını duvarlara çarparak mizaçlar, kişilikler ve refleksler edindi. İster radikal ister devrimci deyin, önümüzde duran değişimin derinliğini ve cesametini farketmeyi engelleyen kalıplaşmış alışkanlıklarımız bizi esir ediyor. Alışkanlıklar düşünme konforu sağlar. Demek hayat konforundan vazgeçmek istemeyenler sesini yükseltiyor.
Birincisini tamamlayan ikinci sebep ise tartışmaları-kutuplaşmaları kendi pozisyonlarının, çıkarlarının vesilesi veya cephanesi olarak kullanma ucuzluğu. Eğer kamuoyunu ortadan ikiye bölen bir tartışma varsa, kendi dar-sekter çıkarlarının peşinden koşanlar hemen rekabet ettikleri gücün tercih ettiği yolun tam karşısında pozisyon alıp muhalefete başlarlar. CHP içinde komisyona şiddetle karşı çıkanların durumu gibi. Sol literatür bu çıkar hesabına ve pozisyon arayışına oportünizm adını verir.
Kürt siyasî yelpazesi:
Öcalan’ın liderliğini izleyen Kürtleri, Türk devleti ile aynı çizgide buluşturan şey siyasî gerçekçilik. Ateş çemberinin ortasına, acı çekerek edinilen tecrübelerin eseri olan bu gerçekçiliği siyasî kimliklerin, ideolojilerin çok ötesinde bir yere yerleştirmeniz gerekir. Kürtler Orta Doğu’daki, bilhassa Türkiye’deki gelişmeleri çok doğru okuyorlar ve Kürtlerin güvenlik ve refah çıkarları ile Türkiye’nin bir bütün halinde çıkarlarının çakışmasını çok net bir şekilde görüyorlar. Sık sık tekrarlanan “bin yıllık kardeşlik” ideali içi boş bir retorik değil, geçmişin tecrübeleri ile yoğrulmuş bir gelecek perspektifini yansıtıyor. Kürtlerin bölgede var olabilmek için Türkiye’ye, Türkiye’nin ayağındaki prangalardan kurtulmak ve yükselmek için Kürtlere ihtiyacı var.
Alışkanlıklardan, dar-sekter çıkar hesaplarından sıyrılıp bu gerçeği yakalamak bazıları için çok kolay değil.
Artık alışılmış siyasî yelpazeye bakarak olan biteni açıklamak imkânsız. Siyasal İslâm’ın iktidar tecrübesinin çürüttüğü ana kolon siyasî yelpazeyi çökertti. Yepyeni Kürt-Türk kader birliği güzergâhı ise bu enkazı yerle bir ediyor, eski alışkanlıkla içinde dolaşanlara sığınacakları kuytu köşeler bırakmıyor.
Panayır yerleri eski eğlence ve alışveriş adetinin eseridir, bugünün dijital dünyası anlık ve güçlü hesaplarla nefes alıp veriyor.
Bugünün siyasetinde İslâmcılığın da sol-sosyalist-ulusalcı reflekslerin de belirleyici bir gücü yok. Siyaseti artık çağı kapanmış bir yelpazeye yerleştirmekten vazgeçmeniz gerekiyor. Yol açtığı zincirleme reaksiyonlarla siyasî gündemleri ve gelişmeleri belirleyen Kürt siyasetine merkezî bir konum verirseniz, karşımıza çıkacak virajları da iktidar değişimi rüzgârlarını da daha net öngörebilirsiniz.
Yeni mekanizma şöyle işliyor. Öcalan’ın ısrarıyla Kürt siyaseti Meclis Komisyonu talep ediyor, Meclis komisyonu Türkiye’ye demokrasi ve hukuk fırsatı kazandırıyor. CHP de üzerindeki kuşatmayı ve baskıyı kaldırma zeminine kavuşuyor. Siyaset artık bu mantık ve sebep-sonuç ilişkisi ile işliyor.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları





































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025