Hüseyin ÇAKIR
Başlık, yumurta mı- tavuk mu tekerlemesi gibi oldu. Yurttaş, millet, ulus, vatandaş kavramları genel ve yalın halleriyle aynı şeyi tanımlıyor.
Millet: (İng.nation) Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu; Benzer özellikleri olan topluluk; Bir yerde bulunan kimselerin tümü, herkes
Yurttaş: (İng. Citizen) Yurtları veya yurt duyguları aynı olanlardan her biri.
Vatandaş (Yurttaş’ın eş anlamı.) Aynı yurtta yaşayan insan toplulukları.
Ulus: (İng. Nation) Derebeylik düzeninin yıkılışı ve anamalcı düzenin oluşumu döneminde ortaya çıkan, toprak, ekonomik yaşam, dil, ruhsal yapı ve kültürel özellikler yönünden ortaklaşalık gösteren en geniş insan topluluğu biçimi.
Yurttaş, ulus, vatandaş kavramlarını genellikle devrimci-modernist ve laikler;
Millet kavramını ağılıkla muhafazakârlar, sağ ve siyasal İslamcılar kullanıyor.
Elbette bu ayrışmanın arkasında Türkçe-Osmanlıca savaşları, Öz Türkçecilik kavgaları, dil üstünden her türlü hegemonya kurma mücadeleleri de var.
Eşit Yurttaş Olamayanlar
Wittgenstein “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” diyor. Kullandığınız dil, kavramlar, kelimeler, cümlelerden dünya görüşünüzü anlamak hiç de zor değil.
Bu kavramlara ideolojik, politik anlamlar yüklendiğinde etimolojisi melezleşiyor, felsefi bağlamlarından koparak aynı kavramlar birbiriye çatışır hale getiriliyor.
Dar ve geniş anlamda cemaatler, siyasal görüşler, ideolojiler “ötekilerden” kendilerini ayırmak için simgeler yaratırlar ve kimlik farklılıklarını kullandıkları kavramlar, kelimeler ve cümlelerle ayrıştırırlar.
Bir zamanlar parka, postal solculuk; takke-cüppe-şalvar, dudak üstü bıyık İslamcılık; sarkık bıyık, takım elbise, beyaz çorap ülkücülük simgeleriydi.
İdeolojiler ve politikalar özel dil, kavramlar ve simgelerde şekillendiğinde sığlaşıyor, bilinçli-bilgili politik toplum yerine simge ve özel kavramlar-kelimelere yüklenmiş sığ politik siyasetçi tipleri ortalığı kaplıyor.
Biz bunlara “Kasaba politikacıları” derdik.
Siyaset dünyasında simgelerden de önemli olan dil ve kavramlardır; “BİZ”i oluşturuyor grubu birbirine bağlıyor. Masonlarda kardeş, komünistlerde yoldaş,
Laikler genellikle merhaba Müslümanlar selamünaleyküm diye selamlaşırlar. Siyasal İslamcılar vedalaşırken de selamünaleyküm derler.
Toplum hayatı içinde her gün yüz yüze geldiğim şeyler bunlar.
“Biz”ler içinde birleştirici tutkal işlevi gören kavramlar ve dil, birbirleri arasında ayrışma, karşıtlık ve rekabet potansiyeli taşır; özellikle siyaset bu “biz”ler üstünden yapıldığında gerilim, kutuplaşma kaçınılmaz hale gelir. Bizim önemli siyasetçilerimiz!, iktidar uğruna bu farklılıkları derinleştirecek dili ve kavramları kullanarak güç devşirmeyi, sadık, militan taraftar ve seçmen yaratmayı “siyasetin gereği” böyle diye açıklıyorlar.
Masum, masum kendi dünyaları içinde yaşayan laik, Müslüman, inanan inanmayanlar bu toprakların kadim halkları, normal veya radikal siyasetler tarafından önce kötü gözle bakmaları, sonra çatışmaları çok ama çok istendi.
Başarıldı mı?
Bazı dönemlerde başarıldı.
Osmanlı da, Ermenileri katliamı;
Cumhuriyet dönemin de:
Dersim katliamı;
Kıbrıs işgali gerekçesiyle Rumların sürülmesi;
Alevileri doğrudan hedef alan, Maraş, Çorum, Sivas katliamları… Yaşandı.
Bütün bunlar olmuş ve yaşanmışken, çok dilli, çok dinli, çok kimlikli adı millet, ulus, yurttaş, vatandaş olsun veya olmasın bu çokluk nasıl olurda Suni Müslümanlık esasına dayanan siyasal dil ve söylemle “millet” olarak tanımlanabilir?
Sizin gibi, sizden olmayanlara ne yapacaksınız diye sormazlar mı size?
Siz devlet ve iktidar olarak bu topraklarda yaşayan insanların tümünün “dininin” Suni/Hanefi olarak görüp onları mı muteber, vatandaş, millet, yurttaş sayıyorsunuz?
Yanıtı bu toprakların tarihi zaten veriyor.
Buyurun:
Bu ülkenin TC vatandaşı Ermeniler, Rumlar, Asurîler, kaldıysa diğerleri hiçbir zaman eşit yurttaş olmadılar, olamadılar.
Müslüman olmayanlara “sakıncalı” kaydı düşülen Türkleri Kürtler, Çerkezler, Boşnaklar… siyasal olarak komünistler de zaten hep sakıncalıydı.
Onlar, ne general, ne savcı, ne hâkim, ne polis şefi, ne bürokrat… Yani devletin üst kademesinde olamadılar.
2017 de hala bu açık, örtülü “sakıncalı” devlet yasağı devam ediyorsa, muteber olmayanlar fişleniyorsa, demokrasi, özgürlük vs, vs lafları lafı güzaftan başka bir şey değildir.
Farklılıkları bölünme korkusu haline getirerek gerçekler ortadan yok olmuyor.
Rövanşizm
Siyaset dünyasında ideolojik farklılıklar, çatışma yoluyla birbirini ortadan kaldırmayı amaçladıklarında, iş yalnızca siyasetçilerle sınırlı kalmıyor. O ideolojiyi benimseyen, sosyal sınıflar ve sosyal kimliklere sahip olanların da düşman ilan edilerek yok olması isteniyor.
Bu ülkede iktidar olanlar muhalifleri hapsettiler, yurttaşlıktan çıkarttılar, sürgün ettiler ve siyasi idamları yaşamış bir ülkeyiz.
27 Mayısın ve Mendereslerin (Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan) intikamını 12 Mart’ta almak isteyenler Denizlerin (Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan) idam kararının alındığı Meclis toplantısında ÜÇ, ÜÇ diye sıra kapaklarına vurmuşlardı. Rövanş almak itiyorlardı, aldıklarını düşündüler.
Aradan yıllar geçti. Siyasal hayat normalleşmeye başladığında, Mendereslerin ve Denizlerin asılmasını destekleyenler “ yanlıştı” dediler. İktidar ve muhalefet partileri, zaman zaman “Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Kanunu'nun yürürlükten kaldırılması istendiler, idam cezası verilmesinde, siyasi konjonktür etkili olmaktadır. İdamlar, darbe hukukunun ve diktatörlüklerin bir cezalandırma yöntemidir” dediler ama gereğini yerine getirmediler.
23 Şubat 2016’da Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, TBMM GenelKurulunda görüşülen bakanlığına bağlı kurumların 2016 yılı bütçeleri üzerinde Hükümet adına yaptığı konuşama da: “Adnan Menderes’in idamından,12 Eylül’deki idam cezalarından, Deniz Gezmiş’in idam cezasından rahatsızsak haydi buyurun dört parti burada, Meclis olarak bütün idam cezalarının bütün hukuki altyapısını kaldıralım ve Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda büyük bir adımı atalım" diye konuştu. Bir yıl sonra 15 Temmuz bahanesiyle idam, idam diye bağırıyorlar.
Bu ne tutarsızlık, bu ne iki yüzlülük dediğiniz zaman: “Siyaset bu olur böyle şeyler” diyorlar, yüzleri kızarmadan, utanmadan.
Yeni Paraleller mi?
Çok kimlikli, çok dilli, çok dinli bu ülkenin Cumhurbaşkanı “Allah’ın izniyle Türkiye’de ezanları susturmaya bayrakları indirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Şimdi Çamlıca sırtlarında artık silueti tamamen ortaya çıkmış olan camimiz gibi yeni abide eserler de inşa ediyoruz. Çamlıca tepesindeki o camimiz de inşallah Cumhuriyet tarihinin hatta Osmanlı’ya da şöyle uzandığımızda belki bir numara olacak. Dinini, kültürünü bilen kuşaklar yetiştirmekte kararlıyız.”
Çok dinli çok mezhepli bu ülkede “hangi din kültürünü” devlet öğretecek? Bunu biliyoruz da: Mevcut anayasadaki yazılı haliyle bile bu söylem eşitlik ilkesine aykırı. Herkesten alınan vergilerin bir dini inancın bir mezhebi için harcanması ne adaletlik ne hukuki ne de vicdani. Bu nedenle öncelikle Aleviler bu ayrımcılığa karşı çıkıyorlar.
Hıristiyanlar susuyor, aman başımız bir şey gelmesin korkusu içindeler.
Ateistler zaten münafık sayıldığı için sesleri çıksa da kimsenin dinlediği yok.
Böylesi ideolojik şekillendirme sözleri, söz olarak kalmıyor. Yakın zamanda görüldüğü gibi: Milli Eğitim Bakanlığı AKP’lilerin aile vakfı olarak bilinen Ensar Vakfı ile yaptığı protokol de 1000’e yakın Halk Eğitim Merkezleri’nde ortaöğretim öğrencilerine ve yurttaşlara farklı alanlarda kurs verebilecek, üstelik kendi müfredatını da oluşturabilecek.
Beş yıllığına düzenlenen bu protokole, yenilenmemesi halinde beş yıl daha devam edeceği maddesi konulmuş. Yani Ensar’a 10 yıl boyunca kendi müfredatını oluşturup yaklaşık 8 milyon kişiye eğitim vereceği bir zemin açılmış oluyor.
MEB’lığı, İlim Yayma Cemiyeti ve Birlik Vakfı ile temmuz ayında üç yıllık protokolle e-yaygın sistemindeki öğretim programlarını kullanarak her düzeyde öğrenciye sosyal, kültürel, sportif, mesleki ve teknik kurslar düzenleme olanağı verildi.
Nakşi Tarikatının Ankara kolu Muradiye Kültür Vakfı’nın açtığı 31çocuk evinin masraflarını devlet karşılıyor. Gençlik Spor Bakanlığı 14-15 yaşlarındaki çocuklar için “Maneviyat İstasyonları” açıyor.
Kamuoyuna yansıyan habere göre, İçişleri, Adalet, Sağlık Bakanlıkları Menzil tarikatının elinde. Emniyet mensupları tayin terfi alabilmek için Menzil'den referans alıyor.
Bu olanlara bakınca devletin denetiminde yeni “paralel yapılar mı” oluşuyor sorusu bile soru olmaktan çıkıyor: Evet oluşuyor.
Öte yandan bu memlekette, makbul suni cemaatlerin devlet ve iktidarın ideolojisi katında itibar görmesi ve “Dinini, kültürünü bilen kuşaklar yetiştirmekte” Bu durumunda Aleviler, Hıristiyanlar, başka, başka İslami tarikatlar, mezhepler, ateistler vs. vs …
Hişşşt ne oluyor oralarda demeyecekler mi?
Yazarlar
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSistem çürümüş ki nasıl çürümüş 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHayır, bu Türklük Sözleşmesi değil! 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018