Mümtazer TÜRKÖNE
CHP’nin halkta karşılık bulan yegâne politikası seçim talebini dile getirmekten ibaret.
Gönül neler neler ister. Hele politik arenada.
Erken seçimin bir dilek, temenni veya talep olmaktan çıkıp bir karara ve takvime bağlanmasının ise keskin bir matematiği var. Denklemde çarpan katsayısı en yüksek bağımsız değişken ise Erdoğan’ın erken seçime ikna edilmesi, karşı koyamaması veya boyun eğmesi.
Özel, her vesile ile bu talebi gündeme getiriyor; ama Erdoğan’ı razı edecek şartlar henüz ufukta görünmüyor. Bu hükmü, “seçim olmayacak” şeklinde yorumlamayın.
Her durumda, Türkiye’yi erken seçime götürecek değişim objektif veya subjektif şartların zorlamasıyla gerçekleşir; yani seçim kapısı şartların etkisiyle, kısmen kişisel-iradî tercihlerle açılır. Elbette bu tercihlerin de makul sebeplerinin olması gerekir.
Biz ihtimalleri test ederek görünmeyeni görmeyi deneyelim ve birçoğu arasında, hemen önümüzde beliren capcanlı iki değişken üzerinde duralım.
Ekonomik kriz seçim doğurur mu?
Türkiye gemisini önüne katıp, seçim sath-ı mailine sürükleyecek olan en güçlü dalgalar, sert ve yıkıcı ekonomik rüzgârlardan geliyor. Ekonomik kriz bir sonuç. Birçok şartın ve sebebin birleşmesiyle ortaya çıkan bir sonuç. Bu sonucu doğuran sebepler ise Türkiye’yi erken seçime sürükleyecek asıl gerekçeleri oluşturuyor.
Türkiye, 2008’de dünyayı kasıp kavuran ekonomik krizden yara almadan çıkmıştı. “Teğet geçti” dediğimiz bu deprem kurumlarının ve demokrasisinin gücü sayesinde atlatılmıştı.
Bugünkü ekonomik kriz, doğrudan kurumlarının ve demokrasinin, en önemlisi de hukuk devletinin zayıflığının ve piyasaya yeteri kadar güvence sağlayamamasının eseri. Serbest Pazar ekonomisi için, yani ekonominin normalleşerek krizden çıkması için elzem olan hukuk güvencesi işlemiyor. Bu şikâyeti, küresel Pazar kurallarına göre ekonomik krizi çözmeye çalışan Mehmet Şimşek dile getiriyor. Demek ki iktidar güç kaybına yol açacağı endişesi ile hukuka dönüş teşebbüslerinden sonuç alamıyor.
Kişileri ve kişilere atfedilen ekonomik tercihleri veya sınırlamaları parantez içine alarak şu soruyu soralım:
Siyasal kurumlar ve aktörler kendi haline bırakıldığı takdirde, hukuk devleti güvencesi başta olmak üzere, ekonomik krizden çıkış için zaruri olan şartları yaratabilir mi?
Bu soruya verilen olumsuz cevap, Mehmet Şimşek’in uzun süredir içinden çıkamadığı mevcut tablonun açmazları içinde var. İktidar, mevcut yönetim yapısı içinde hukuka dönüp ekonomik krizin üstesinden gelemiyor, böylece kriz kronik ve tabii yapısal bir arızaya dönüşüyor.
Bu durumda son çare olarak sorunu demokratik mekanizmaların çözmesi lâzım. İktidar çözemiyorsa, çözecek olanı bulursunuz. Bu yüzden ekonominin kemikleşmiş ataletini sarsıp havayı değiştirecek elimizdeki en güçlü demokratik manivela erken seçim.
Kısaca ekonomik şartlar seçimi zorluyor.
Çözüm Süreci:
Türkiye, Çözüm Süreci başlığı ile on yıl önce başarısız bir tecrübeyi geride bırakmıştı. Herkes kendine göre dersler çıkardı. Bütün aktörler şimdi başlayan sürece, o acı tecrübenin ışığında yaklaşıyor. Ülkenin kaderini belirleyecek bu sürecin, tecrübe edilen yol kazalarına uğramaması için hemen herkes ısrarla “şeffaflık” vurgusu yapıyor. Herkesin farklı farklı kişisel hesabını ülkenin kaderinden yalıtmak için şeffaflığa ihtiyacımız var.
Bir kabuk metaforudur gidiyor. Mithat Sancar, Ekopolitik’in toplantısında, kalın ve sert kabuğun çekiç darbeleri ile veya keskilerle parçalanmasının taraflara zarar vereceğini anlattı. Cemalettin Taşçı’nın daha önce Halil Cibran’dan aktardığı aforizma, Mithat Sancar’ın tasvirini tamamlıyor. “Yumurtanın içerden kırılması özgürlük getirir, dışardan kırılmasından ise omlet olur”. Yaralı kalplerin üzerindeki sert kabuğun önce yumuşaması, sonra da sağaltılması lâzım. Kısaca, bu iş devlet katında tarafların pazarlığı ve uzlaşması ile çözülemez; halkın bu sürece katılması ve ikna edilmesi şart.
En basit muhakeme bile, sürecin demokratik zeminlere, mekanizmalara ve özgür bir ortama ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Kapalı kapılar arkasında ancak güç ve çıkar hesabı görülür. Üstelik bu sürecin gizli-saklı yürütülmesinin basit bir açıklaması ve gerekçesi bile yok. “Kardeşlik” deniyor, kardeşlerin haberi olmadan aralarını nasıl bulacaksınız?
Ahmet Türk’e atfedilen rol, yanlış iliklenen ilk düğmeyi temsil ediyor. Hiçbir gerekçe göstermeden, soruşturma açmadan belediye başkanlığından aldığınız adam, sürecin önde gelen aktörü olarak kritik görüşmelerde bulunuyor. Demokrasi ve hukuk adına bu yaman çelişkinin bir izahı var mı?
Devlet gözettiği alî çıkarlar adına bir fırsat ve elverişli bir zemin yakaladı. Karar ve icra mekanizması ise bambaşka bir dünyada iş görüyor. Demokrasi ve hukuk, devletin çıkarları ile uyumlu. Her şeyden önce demokrasi Türkiye’nin güvenliğini sağlayacak en sağlam zırhlardan biri haline geldi. Ancak hukuk ve demokrasi başkaları için güç zaafı, bastığı zeminin kayması anlamına geliyor. Bu paradoksu aşacak en etkili araç ise erken seçim.
Halkı ikna etmek söz konusu olduğuna göre Çözüm Süreci, tam olarak seçim sürecine benzer bir atmosfer içinde ilerleyecek. Belki de bir yol kazasına uğramadan ilerlemek için böyle bir atmosfere ihtiyaç duyacak.
Kısaca Türkiye kendiliğinden bir seçim atmosferine girecek.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025
21.06.2025
17.06.2025
1.06.2025