Mümtazer TÜRKÖNE
İnançlarımızın kök saldığı, her iki dünyamıza da rehberlik ettiği vasî ve asûde dünyadan; fırtınaların koptuğu, gücün, enaniyetin, rekabetin ve hırsın hakim olduğu siyasetin daracık dünyasına uzanan kısa bir yol var.
Hayrettin Karaman bu yolun başında trafik polisi gibi yol kontrolü yapıyor, kurallar koyuyor ve siyaseti güyâ “İslâmîleştiriyor”. Mesafe kısa olduğu için görüş alanı dar. Mevcut otoriteye neden ve nasıl itaat etmeniz gerektiğini, kamu malından (yani başkasının cebinden) hayır-hasenat işlerine yapılan bağışın meşruiyetini, “yolsuzluklar araştırılsın” demenin niçin bir iftira suçu oluşturduğunu ve insanı nasıl günahkâr yaptığını belirliyor ve bize “yegane doğru istikameti” gösteriyor. Siyasetin bütün hararetli münakaşa konuları için ayrı ayrı kesin doğrular var ve Hoca ilmine eklediği Allah vergisi bir ilhamla tamamını hakkıyla biliyor.
Aslında Hayrettin Karaman vak’ası, İslâmcıların dinî rükünleri banâl bir muhakeme ile nasıl dünyevî siyasetin basit bir aracına dönüştürdüğünü gösteren çarpıcı bir örnek. İslâmcılar genel kural olarak fakihler ve hakimler arasından çıkmaz. Hoca bir istisna ve mesafeleri kısaltan cesareti, modern hayatın beşerî kavramları ve sistemlerine dair cehaletinden geliyor. Hem İslâmcıların hem de âlim adaylarının ders çıkartması lâzım.
İslâmiyet ile İslâmcılığı özdeş tutmak, İslâmiyet’in siyasî rekabet alanının tamamını kapsayan amir hükümler içerdiği iddiasına dayanıyor. Bu sadece bir iddiadır; ancak bu iddianın altını modern kavram ve kurumlarla doldurmaya kalktığınız zaman dini siyasî alanda dünyevî bir güce, daha doğrusu ideolojik cephaneye dönüştürmüş olursunuz. Alın kitabın tam ortasından Hoca’nın kaleminden çıkma bir örnek: Siyasal teorinin merkezinde itaat kavramı var ve “Bu itaat kavramı bize İslâm’ın siyaset teorisinde, siyasetin aşkın referansını veriyor; İslâm’da siyasetin, siyaset mekanizmasında geçen din-devlet, din-toplum, devlet-toplum ve fert-toplum ilişkisi ve devlet kavramı içerisinde yer alan yasama, denetleme, yürütme, yargı gibi bütün ilişki ve fonksiyonların bir İlâhi referansa bağlı olduğunu ve Allah’a itâat mükellefiyeti içerisinde cereyan edeceğini gösteriyor.” (Devlet, demokrasi, çoğulculuk ve İslâm, Yeni Şafak 15.5.2014) Bir fıkıh âliminin kaleminden çıktığı için, bu iddialı cümleyi ciddiyetle okumanız gerekiyor. Sabredip ikinci defa okursanız iki seçeneğiniz var. Birincisi: “Hoca galiba mühim şeyler söylüyor, ama ne dediğini ben anlamıyorum” demek. İkincisi: “Hoca gerçekten mühim şeyler söylüyor; ama ne dediğini kendisi de bilmiyor.” Peki ne diyor? İslâm’ın bir siyasal teorisi olduğuna göre, bize bir teorisyen lâzım. Kim? Tövbe haşa. Sonra bu teorisyen “din-toplum” ve “fert-toplum” ilişkisini de “siyaset mekanizması”nin içine yerleştirecek ve “yürütme-yasama-yargı” erkleri dışında “devlet kavramı” içinde bir “denetleme” fonksiyonu icat edecek. Biri çıkıp, “bu fonksiyonları üçe ayırmamızın sebebi zaten denetim” diye itiraz etmezse, hepsi toptan “ilâhî referansa” bağlanacak. Bu kadar iri bir cümleyi söyleyebilmek, siyasetin kirli gündemine bakıp birilerini “günahkâr” ilan etmek için yeterli mi?
Bu “siyasal teori”yi, getirip Hoca’nın nisbeten anlaşılır şu cümlesine bağlamalıyız: “Bütün siyasî mekanizmalar bence dinin özünü fonksiyonel hale getirmek, hayata geçirmek için vardır. (“İslâm devleti”, Yeni Şafak, 22.5.2014) Kısaca “siyaset din için vardır”. Ancak Hoca’nın aslında tam tersini söylemiş olduğunu; yani “din siyaset için vardır” dediğini “pratik”, yani uygulama sorununa getirdiği çözümden çıkartabilirsiniz. Önce “ideal İslâm” ile “gerçekleşen İslâm”ı ayırıyor. Teori ile pratik arasındaki uçurum “niyet”le çözülüyor: “Niyetiniz İslâm ise İslâm’ın anahtar kavramlarına bağlıysanız...” mesele kalmıyor; üstelik “...din bizi mükellef kıldığında şartlarımızı da dikkate alıyor, bazen de zaruretler yasakları kaldırabiliyor”. (“İslâm’da devlet, siyaset ve kamu hukuku”, Yeni Şafak, 18.5.2014). Meğer ne kadar kolaymış!
Zaruretler, yolsuzluk gibi yasakları kaldırır mı? Peki sonunda elimizde kalan nedir? Dine uygun siyaset mi? Siyasete uygun din mi?
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025
21.06.2025
17.06.2025