Mümtazer TÜRKÖNE
Ali Bulaç, “İslâmcılığın devlet sorunu”nu, yol açtığı pratik bütün arızalarıyla birlikte tarif edip yorumlarken meseleyi tam kalbinden yakalayıp masaya yatırıyor. Modern ulus devlet hem diğer devletlere hem de vatandaşlarına karşı kendisini var eden egemenlik yetkilerini, sınırları çizilmiş belirli bir toprak parçasına ve o sınırlar içinde teşekkül eden “irade”ye bağlarken bütün eski siyasî kurumları da alt-üst etmiş oldu. 1648 öncesine ait bu alışkanlıklar sadece Müslümanlar arasında değil bütün dünyada aynıydı. 800 sene öncesine kadar devlet, bizde sultanın çocukları arasında pay ediliyor Batı'da aristokrasi ile paylaşılıyordu… Âlimlerin ilgilendiği emir ve yasakların uygulanması, halkın aradığı ise adaletti. Hâlâ devam eden kafa karışıklığı, gelenek oluşturan İslâmî düsturların ve araçların, egemenlik üzerine inşa edilmiş modern devlet ile uyuşmazlığından neşet ediyor. Modern devlet, ulus devletler çağında kendi toprakları ve vatandaşları üzerinde inşa ettiği gökkubbeyi dışarıya karşı da bir kalkan olarak kullanıyor. İslâmcılar gelip kafalarını bu duvara tosluyor ve bir çıkış yolu bulamıyor.
Teoriden, en kestirme yolu bulup pratiğe geçelim. Pratik, İslâmcıların devletle iç içe oluşmuş kimlikleri, kişilikleri, fikirleri ve alışkanlıkları ile şekillendi. Kendisini hâlâ İslâmcı olarak tanımlayan, yaşça benden büyük bir dostumdan dinlemiştim. 70'lerin başına ait bir hikâye. Üniversitede okurken polisler sebepsiz yere Siyasî Şube'ye alıyor; iyi polis-kötü polis muhabbeti ile korkutucu bir sorgudan geçiriliyor. En nihayetinde üçüncü bir kişi “bize çalışacaksın” diye meseleyi bağlıyor. İslâmcı dostum, “Ben reddettim, ama çevremde aynı tezgâha düşüp teklifi kabul eden çok sayıda tanıdığım olduğunu anladım.” diye bitirdi hikâyeyi. İslâmcıların devletle ilişkisi sadece teorik bir açmaz değil, pratik olarak aynı zamanda kirli bir ilişki. Bugünün “Devlete nasıl karşı gelirsiniz?” diye mangalda kül bırakmayan kelli-ferli İslâmcılarının önemlice bir kısmının 70'li yıllarda “haber elemanı” olarak devşirilmeleri kimseye tuhaf gelmemeli. Devletimiz o günlerde “şeriat devleti” heyulası yaratmış, Ceza Kanunu'nun 163. maddesi ile kendini koruma altına almış, memurlarını da bu işle görevlendirmişti. Memurlar da, serseri mayın gibi ortalıkta dolaşan İslâmcıları bu iş için seferber etmişti. Devleti ele geçirdikten sonra aynı resmî merkezlerde ve resmî toplantılarda karşılaşmaları, aralarındaki yakınlık duygusunu ve devlete bağlılıklarını mutlaka artırmış olmalı. Hiç eksiği yok: Bugün herkesi kesip biçen, sağa-sola çamur atan ve tek kişiye hitap eden yazılar kaleme alan “havuz kalemleri”nin tamamının haber elemanlarından ve “devlet tecrübesi” ile ruhlarını şekillendirmiş olanlardan seçilmeleri size garip gelmemeli. En çirkefleri bilin ki, asıl mesleğinde en ileri olanlar.
İstihbarat işi ciddi bir iştir, ince bir zekâ gerektirir. İki yüzlü bir haber elemanı olarak yaşamak ise doğal olarak insanı yozlaştırır, soysuzlaştırır. Sırtını sağlam yere dayayıp yağıp gürlüyor, bir sürü insanı yoldan çıkartıyor ve sonra da yüzüstü bırakıyorlar. Ahlaksız olmadan bu hayat nasıl sürüp gider? Bugün sağda solda duyduğunuz düzeysiz polemikleri bu bataklıkta ancak bu çiçekler açar diye okumalısınız. Ayrıca, bu düzeysizliğe mahkûm olan iktidar oyununun da bir hikmeti var. Otokrasiler emre amade adamlar arar. Güce hizmet etmeyi hayat biçimine dönüştürmüş adamlar dururken nitelikli olanlara sıra gelir mi? Düzeysizlik mi? O tencereye uygun kapağı başka nereden bulabilirsiniz?
Ekrem Dumanlı'nın “bitti” hükmünü verdiği İslâmcı gazetecilik, işte bu yoz ve soysuz ortamda serpildi. “Haber elemanı” etiketi taşımayan bildiğiniz bir “havuz şöhreti” var mı? Artık hepsi, bir zamanlar emrinde çalıştıkları “devlet”in karanlık koridorlarında, şimdi emir sahibi oldukları zehabıyla İslâmcılığın üzerinde tepiniyorlar. Devletin İslâmcıları, bugün aynı hiyerarşi ve disiplin içinde, birbirlerinin iç yüzünü bilmenin rahatlığıyla otokrasiye hizmete giriştiler. Bu çamurun içinde hasbî İslâmcılığın yaşama şansı olabilir miydi?
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025
21.06.2025
17.06.2025