Serdar KAYA
Kürtaj, karmaşık ve çok yönlü bir konu. Böyle bir konu, yapısı gereği, yasaklamak ile serbest bırakmak arasında bir tercih yapmak suretiyle çözüme bağlanmaya müsait değil.
Diyelim ki kürtajı tamamen yasakladınız... Gebeliğin annenin hayatını tehlikeye attığı durumlarda ne yapacaksınız? Tecavüze uğrayan insanlara ne diyeceksiniz? Peki ya bebek (hidrosefali ya da anensefali vakalarında olduğu gibi) ileri seviyede özürlü ise ne olacak?
Ya da kürtajı tamamen serbest bıraktınız... Kürtaj öncesinde baba konudan haberdar edilecek mi? Ya da, kanunen reşit olmayan genç kızların ailelerine bilgi verilecek mi? Operasyon için ailenin onayı gerekecek mi? Kürtaj öncesinde operasyonun riskleri kişiye nasıl izah edilecek? İzah yöntemleri arasında (fetüsün canlı görüntülerini içeren) ultrason yer alacak mı?
Konuya dair bu gibi bir dizi önemli detay, günümüz kürtaj tartışmalarının merkezinde yer alıyor. Tartışmaların çıkış noktasında ise, başlıca iki temel kriter var: Hayat ve bilinç.
Hayat ve bilinç
Hayatın ne zaman başladığını tam olarak bilmiyoruz. Bir başka deyişle, “İnsan embriyosu, şu noktaya gelinceye dek sadece bir biyolojik kitledir, şu noktada ise artık canlıdır” demek (en azından bugün itibariyle) mümkün değil. Bu belirsizlik, hayatın başlangıcını esas alarak kürtaj için bir zaman sınırı belirlemeyi zorlaştırıyor. Kürtajın yasal olduğu ülkelerin çoğunda, operasyona getirilen zaman sınırının hamileliğin 12 ila 24. haftası arasında değişmesinin nedenlerinden biri de bu.
Bazı ülkeler ise, yasal süreyi, yaşayabilirlik (viability) kriterine göre belirliyorlar. Buradaki “yaşayabilirlik” ifadesi, fetüsün artık anne karnından çıkarılması durumunda dahi hayatta kalabilecek kadar gelişmiş olmasına atıfta bulunuyor. Bu aşama, hamileliğin 21 ila 28. haftaları (yani takriben altı ila yedinci ayı) arasındaki döneme karşılık geldiğinden, operasyonun daha önce gerçekleşmesi gerekiyor.
Kürtaj için herhangi bir yasal süre belirlemeyen ülkeler de var. Bu ülkelerde, kürtaj, hamileliğin son aylarında dahi yasal. Gelişmiş ülkeler arasında böyle bir politikaya sahip olan sadece Kanada var. Diğer ülkeler arasında ise, Çin, Kuzey Kore ve Vietnam’ın kürtaj politikaları bu çerçevede. Bu denli geç gerçekleştirilen kürtajlarda etik anlamda herhangi bir sorun görmeyenler, fetüsün henüz kendi varlığının farkında ve bilincinde olmadığı, henüz bir kişi olarak değerlendirilemeyeceği, ve dolayısıyla da bilinci gelişmiş insanlar için geçerli olan hayat hakkına sahip olamayacağı argümanını öne sürüyorlar.
“Doğum sonrası kürtaj”
Bilinç argümanının belki de ilk akla getirdiği nokta, yeni doğmuş bir bebeğin durumu. Zira yeni doğmuş bir bebek, kendi varlığının farkında ve bilincinde olma noktasında, doğumdan iki ay öncesine göre çok fazla mesafe kat etmiş olmuyor. Bu durumda, bu kriterlere göre, yeni doğmuş bebeklerin de hayat hakkına sahip olmadıkları öne sürülemez mi?
Felsefeci akademisyenler Alberto Giubilini (Milan Üniversitesi) ve Francesca Minerva(Melbourne Üniversitesi), 2 Mart 2012 tarihinde Journal of Medical Ethics adlı akademik dergide yayımlanan makalelerinde, konunun bu yönüne değindiler. Tıpkı fetüsler gibi, yeni doğmuş bebeklerin de sadece birer potansiyel kişi olduklarını ve dolayısıyla da gerçek kişilerle aynı ahlaki statüye sahip olamayacaklarını belirten akademisyenler, annelerin talepte bulunmaları durumunda yeni doğmuş bebeklerin öldürülmelerinin de etik olarak kabul edilebilir olacağını ileri sürdüler. Bu operasyon için seçtikleri isim, “doğum sonrası kürtaj” oldu.
Sonsöz
Gerek hayat, gerekse bilinç kriterine dayanan pozisyonlar, kürtaj konusunda kendi içinde tutarlı (ve dolayısıyla, beğenmesek de tartışılmaya değer) argümanlar ileri sürüyorlar. Kürtaj konusundaki aktivist pozisyonlar ise, ekseriyetle analitik olmaktan uzak.
Türkiye’de sürmekte olan kürtaj tartışmasının tarafları da ne yazık ki aktivistlerden oluşuyor. Bir tarafta, inançları gereği kürtaja neredeyse kategorik olarak şüpheyle bakan ve bu pozisyonlarını (ister istemez) doktriner bir formatta dile getiren dindarlar var. Diğer taraftakiler ise, laik bir ülkede dinî prensiplerin belirleyici olamayacağını, dolayısıyla da kürtajın serbest olması gerektiğini söylemekle yetiniyorlar. Konu hakkındaki etik ve seküler tartışma ve bu tartışmanın beraberinde getirdiği sorular ise, çok fazla ilgilerini çekmiyor.
Bu yüzeysel ve reaksiyoner tavra hemen hemen bütün gazete köşelerinde rastlamak mümkün. Bu tavrın sosyal medyadaki karşılığı ise, karınlarına “Benim Bedenim Benim Tercihim” yazdıktan sonra fotoğraflarını çekip Facebook’a yükleyen genç kızlar.
Yazarlar
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014