Sezin ÖNEY
Sarı, kızıl, kahve, siyah, beyaz, gri; her tondan saç rengi.
Auschwitz toplama kampının kurbanlarının, öldürülmeden önce kesilen saçları, toplam bir tonu aşkın ağırlıkta… Ve bu saçlar, aradan geçen 70-75 yıllık zaman diliminde, yavaş yavaş ağarıyor –hepsi griye dönüştü, dönüşecek…
Hafifçecik saç telleri, insana böylesi ağır gelen bir gerçeği yaratabiliyor işte…
Soykırımların, katliamların, cinayetlerin kurbanları, baskı ve şiddetin mağdurları, aslında “şu anda da” yaşıyorlar. Sahipleri çoktan buradan gitmiş olsa da, sadece geri bıraktıkları elle tutulur şeylerle değil, geride kalan izleri, hatıraları ve yaşadıklarının travması, buhran hep aramızda gezen hayaletler gibi.
Naziler, Auschwitz’e, 1940-45 arası gönderilen yüzde 90’ını Yahudi 1,3 milyon kadar kişiyi yok etti. Sadece Yahudiler değil, Komünistler, Sosyalistler, Çingeneler, engelliler, eşcinseller, Naziler arasından rejimi sorgulayanlar ve hatta Swing müziği gibi “dış mihrak kültürü ögelerini” sevenler; kısacası, “katli vacip” görülen herkes, Auschwitz gibi kampların veya her köşede işlenen savaş suçlarının kurbanı oldu.
Anıları, nesillerden nesillere geçse de, aslında Auschwitz gibi bir mekân, “işini gördükten” sonra yok olup gitmesi için tasarlanmış yapılardan oluşuyor. Yani, Nazilerin, “gelecek nesillere bırakmayı” öngördükleri bir anı değil bu gibi kamplar.
İronik biçimde, Auschwitz ayakta kalırken, Nazilerin Gizli Polisi Gestapo, özel kuvvetler birliği SS ve Üçüncü Reich Güvenlik Güçleri’nin Berlin’deki merkez karargâhları, 1960’larda yıkıldı. Bugün bu binaların yerinde, Topographie des Terrors (Dehşetin Topoğrafyası) Müzesi yer alıyor.
Öte yandan, Hamburg’un merkezindeki Stadthaus gibi, bir zamanlar Nazilerin Gestapo merkezi olarak kullandığı bir binaysa, bugün restore edilip geçmişiyle ilgili izlerden arındırılarak, kentin krema tabakasının oturacağı bir “rezidans” projesine dönüştürülüyor.
Auschwitz, Dehşet Müzesi ve Stadthaus’un mekânsal olarak hikâyeleri, aslında geçmişle yüzleşmeye yönelik takınılan farklı tutumları yansıtıyor. Bugün, Auschwitz’i, kampı oluşturan binaları olduğu gibi “tutabilmek” için, sadece bu kampı sınırları içinde bulunduran Polonya’nın değil, uluslararası çapta çeşitli kurumlar ve insanların müthiş bir çabası var. “İşyeri Auschwitz” olmak, birçok kişinin hoşlanacağı bir şey değil. Ama orayı “evleri yapan” genç ve yetenekli uzmanlar, “geçmişi” ısrarla zamana karşı korumaya çalışıyor.
Buna karşılık, Berlin’deki Dehşet Müzesi, 1960’larda, “artık geçmişe sünger çekilmesi gerektiğini” savunanların, “yıkıntıların fare dolmasını” bahane ederek yıktığı korku mekânların molozları üzerinde yükselmiş. Bunu mümkün kılan da, bir grup insanın, biraraya gelerek kurduğu bir sivil toplum kuruluşunun ısrarlı mücadelesi olmuş.
Hamburg’daki Stadthaus’un, geçmişini sıfırlayıp, “güzel ve zengin”, muhteşem geri dönüşü ise, geçmişle yüzleşme(me)nin başka bir yolu. 73 yıl önce bombalanmadan önce, bodrum katında insanların işkence gördüğü, öldürüldüğü bir mekânda, “mutlu hayatlar” sürmek, nasıl bir yürek gerektiriyor diye sorgulayınca insanın aklına… nedense, Türkiye geliveriyor…
Türkiye geneline bakınca, Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılını geride bırakırken, “soykırım dedi”, “…demedi” tartışmalarının arasında boğulmuş gitmiş gibi gözüküyoruz. Sadece “soykırım” konusu değil, her siyasi ve toplumsal mesele de, hangi jargonla, hangi kelimeleri, terimleri, kavramları kullanarak konuştuğumuz, tüm hayatımızı, duruşumuzu tanımlıyor adeta.
Tek kelimelik hayatlarımız var…
Hayatın her alanında kelimelere, basmakalıp ifadelere, dar kalıplara sıkışmışlığı sorgulamayan, sürekli siyasi ve toplumsal tabuların cenderesinde “nefes alıp veriyormuş” gibi yapmayı benimseyen, “normal” kabul eden yaşam tarzlarımızı da, geçmişle hesaplaşmamanın sessiz ağırlığı ezerek şekillendiriyor galiba.
*
Bu yazının “travmatik ilham kaynağı”, Punto24 Bağımsız Gazetecilik Platformu (P24) ve Friedrich Ebert Stiftung’un (FES) gerçekleştirdiği, “geçmişin travmalarını anımsama, geçmişle barışma” temalı program çerçevesindeki bir çalışma gezisi...
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Kopukluk ve “Anadolu Kırılması”
25.04.2025 - Olağanüstü koşullardan çıkış
3.02.2025 - Lucifer etkisi: Can ve cam kırıkları
29.01.2025 - Çanlar kimin için çalıyor?
17.01.2025 - ABD seçimleri: Neden böyle oldu?
7.11.2024 - Şahinlerin barışı
6.11.2024 - Bu 'süreç' neyin süreci?
24.10.2024 - Dönüm noktası bir ziyaret
27.06.2024 - Meksika’nın ilk kadın başkanı çetelere karşı
7.06.2024 - Siyasi cinayetler: Slovakya’dan Türkiye’ye
26.05.2024
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMemleketin geleceği hangi fotoğrafta? 3.10.2025 Tüm Yazıları
mehemmed zaza
sayin ay sizin gözünüz nasil ki bir zamanlar iranda, kum kentinden bir teselli bekliyordunuzsa, bugün biz bingöllülerin gözü siz gazetecilerde kulagimiz ankara da daha dogrusu akp de!bingölde bir cocuga tecavüz eden astsubaylari serbest birakan kanunlariniz hakkinda bir kac kelime bekliyoruz.tecavüzcüleri sokaga salan,onlari koruyan islam inanci ile hamada,humusta müslümanlari katledenlerin islam inanci arasinda hic bir fark yoktur.