Ali BAYRAMOĞLU
Seçimler ve toplum iradesi, demokrasilerin gerekli koşulunu, “olmazsa olmaz şartı”nı oluşturur, bu muhakkak. Ancak sandık iradesinin ya da özgür seçimlerin tek başına demokrasinin “yeter” koşulunu oluşturmadığı da muhakkaktır. Siyasi bir düzen, toplumsal irade yanında hukuk devleti ilkeleri ve insan hakları kurallarına saygılı, eleştiriye ve denetime açık bir oranda demokratiktir. Demokrasiden ancak, toplumsal meşruiyet ve evrensel değerler meşruiyeti bir bütün oluşturduğunda bahsederiz. Açıktır ki, toplumların yapısı ve tanımı itibariyle, toplumsal irade çoğuldur, çok parçalıdır, çok eğilimlidir. Farklılıkları içerir. O zaman bir toplumdaki her bir kültürel, ekonomik ve toplumsal farklılığın iradesi de demokratik düzen için hayati önemdedir. Katılım, ifade, örgütlenme, eleştiri, örgütlü itiraz gibi haklar ve hukuka dair ilkeler, bu çoğul yapının siyasete yansımasını ve sürekli güncellenmesini sağlarlar. Toplumsal iradenin, farklılıkların temasıyla, bu temastan doğan ortak alan, değer, paydalarla üzerinde ve karşılıklı kabullerle oluşmasına zemin hazırlarlar.
İKSİR: MEŞRUİYET
Meşruiyet meselesi can alıcıdır.
Kavram Alman Sosyolog Weber’den bu yana, bir iktidarın gönüllü kabul/benimsenme hali ve kriterleri etrafında tanımlanır. Benimsenme, gönüllü kabul, rıza, meşruiyet halini tarif eder. Bu hal, güç ile değerler arasındaki bir köprü gibidir.
Bugün geldiğimiz noktada, meşruiyet, hem iktidarlar ve egemenlik türleri açısından hem daha genel olarak politika, eylem ve tercihler bakımından kendi başına belirleyici bir “değer” haline gelmiştir.
Ancak hakim değerler dediğimiz nedir? Ya da meşruiyetin kriterleri nelerdir?
Bunlar, yine bugün itibariyle birbirinden ayrılmaz hale gelmiş iki kaynaktan ileri gelir: Toplumsal meşruiyet ve insanlığın tarihsel kazanımlarından oluşan evrensel (değer) meşruiyeti. Bu iki kaynak birbirlerinin doğrulamasını yaparak birbirlerini tamamlarlar.
“Çağımızın yeni çelişkisi, yeni belası ‘Seçimli otokrasi’dir. Birbirinden koparılmış iki meşruiyet kaynağı siyasi ceheneme işaret etmektedir.”
Her bir insan topluluğunun öyküsü, değerleri ve eğilimlerinin beslediği meşruiyet hali, toplumsal meşruiyettir.
Bunun yanında, insanın kendi kültürü ve zamanı dışında üretilmiş, ama ona mal olan, varlığının değeri haline gelen kazanımları da vardır. Bunlar üretildiği gelenekten, kültürden, zamandan bağımsız olarak her insanın mütemmim cüzünü oluştururlar. Eşitlik, özgürlük, demokrasi, insan hakları, kadın hakları bu değerler arasında yer alır. Bu iki yön, ikili meşruiyet kişinin sadece, tarihsel kültürel bir topluluğun değil, bir insan ailesinin parçası olduğunu hatırlatırlar.
Bunun içindir ki yerel ve evrensel değerlerin kesişmesi, evliliği, bütünlüğü önemlidir.
Bu, bir idealdir. Hedef ideale doğru yol almaktır.
Elbette bu yolda nerede olduğunuz, nasıl bir zemin üzerinde ilerlediğiniz de belirleyici önemdedir.
Yıllar boyu başta askeri darbeler olmak üzere siyasete ve egemenliğine yönelik türlü müdahalelerle iç içe yaşamış toplumlarda, demokrasi mücadelesi önce sandık iradesinin tecelli ettirilmesi mücadelesi olmuştur. Bu anlamda siyasi alanının genişlemesi öncelikli demokrasi meselesi olarak tanımlanmıştır.
Bu hedefe ulaşan toplumlar, demokrasinin ve demokrasi arayışının sadece “toplumsal egemenlik” meselesinden ibaret olmadığını hızla görürler.
SORUN: TEK AYAKLI MEŞRUİYET
Hatta, terazi öyle hassastır ki, siyasi alanın genişlemesini bu alanın demokratik bir şekilde yeniden yapılanması izlemedikçe, bu durum, yeni bir tahakküm sistemlerini üretme riski taşır. Nitekim, pek çok örnekte, demokrasinin toplumsal meşruiyet ayağı güçlenirken, bu güçlenme, alanı genişleyen sivil siyaset eliyle evrensel değerler ayağının önemsizleştirilmesine, hatta yok sayılmasına, yol açmıştır. Bu durum, şüphe yok ki, siyasette keyfilik ve tahakkümü üretir. Böyle olunca güzergah hızlı bir şekilde, demokrasiden seçimli otokrasiye yönelebilmektedir.
Latin Amerika’dan Avrupa’ya değin pek çok popülist rejimi, şöyle ya da böyle bu tür bir eğilim tanımlıyor. Polonya, Macaristan, Avusturya’daki siyasi iktidarlar, çığ gibi büyüyen aşırı sağcı, ayrımcı popülist partiler, demokrasinin ruhunu kirleten bir akıntıya yol açıyor.
Ortak özellikleri sanıldığından fazla: Heterojen toplumu homojen bir millet tanımıyla ikame eden çoğunlukçu söylem, kamplaşma ve cephe politikaları, güçlü ve milletle özdeş lider görüntüsü altında lider hegemonyası, anti-elitizm adı altında siyasi karar organı ve toplum arasındaki denetleyici ve aracı katmanları ortadan kaldıran, evrensel değerlerle çatışmacı ilişki kuran ve gücü tek elde yoğunlaştıran anlayış, bu çerçevede siyasetin ekonomiden yargıya mutlak tahakkümü, yapıştırıcı unsur olarak komplo, tehdit, tehlike dili, içe kapanmacı, milliyetçi politikalar...
Bunlar bir bakıma “tek ayaklı meşruiyet rejimleri”dir.
Bir süre önce dünyanın dört bir köşesinden 30 ünlü yazar, mayıs ayında yapılacak Avrupa seçimlerine işaret ederek bu tür rejimlere, popülizme karşı duyarlılık çağrısı yapıyordu. Faşizme ve soğuk savaş kamplaşmasına da işaret ederek, Avrupa kamuoyuna şöyle sesleniyorladı:
“Bir şeyler değişmezse; yükselen dalgayı durduracak bir müdahale gelmezse, tüm kıtada en kısa zamanda yeni bir direniş ruhu ortaya çıkmazsa bu seçimler bugüne kadar gördüklerimiz içinde en yıkıcısı olacak...”
Bu, bir hastalık ve hem siyasal hem toplumsal belirtiler taşıyor.
Nitekim tek parçalı meşruluğun ve bunun bir biçimi olan popülizmin egemen olduğu yerlerde demokrasi tartışması da çarpık, kendisine has, araçsallaşmış bir görünüm kazanıyor. En çarpıcı yan toplumsal meşruiyet ile evrensel değer meşruiyetinin karşı karşıya getirilmesiyle ortaya çıkıyor. Zihinler bu ikisi arasında seçim yapmaya itiliyor, siyasi kültür bu istikamette yeniden üretiliyor.
AYNA: VENEZUELLA
Türkiye ve son dönem yakın dostu Venezuella da bunlardan, tek ayaklı meşruiyet rejimlerinden birisi. Dahası Venezuella krizi vahim bir tek ayaklı meşruiyet krizi. Olup bitenlere en hızlı ve keskin tepki gösteren ülke Türkiye oldu, Maduro iktidarını gayri meşru ilan edenlere karşı durdu. Kamuoyu ve basın da bu tutuma gönülden katıldı. Aslında, Türk kamuoyunun Venezuella’yla ilgili bir bilgisi yok, basının da bu yönde bir gayreti yok. Tek bilgi, ABD’nin ve kimi ülkelerin Venezuella’da seçilmiş iktidarın yerine, kendisini devlet başkanı ilan eden meclis başkanını tanıması, sandık iradesine karşı tavır alması yönünde. Ve tepki, bunun kabul edilmezliği üzerine. Kabul edilmezlik tartışılmaz. Ancak Venezuella demokrasi ilişkisinin bu konuya hapsedilmesi de pek kabul edilemez. Seçimler Venezeulla’yı ve Maduro’yu demokratik kılmaya yetmiyor. Öyküye bir de şu tarafından bakalım:
2015 seçimlerinde Maduro mecliste çoğunluğu kaybeder. Ancak hakim olduğu eski meclis, yenisine görevi devretmeden önce ve görev süresi sona ermesine rağmen Yüksek Mahkemeye 13 yeni üye atar. Ardından Madurocu Yüksek Mahkeme meclis kararlarını sistematik olarak bozmaya başlayacak, hatta kısa bir sure için de olsa, bir ara, meclisin yetkilerini üzerine alacaktı. Bu kaosu giderme gerekçesiyle Maduro 2017’de yeni bir anayasa yazılması için Kurucu Meclis oluşturulması için çağrıda bulundu. Kurucu Meclis seçilerek göreve başladı. Ancak, göreve başlamasının ardından olağanüstü koşulları gerekçe göstererek Ulusal Meclis’in yasama yetkisini kendi üzerine aldı. Ortalık bir kez karıştı. 6 ay sonra yapılan başkanlık seçimlerinini muhalefet boykot etti ve katılım oranı yüzde 46’da kaldı. Sonrası malum…
Bu hikayede iki seçim dışında demokrasiye dair bir şey bulmak pek mümkün değildir.
Çelişkinin yaman olduğu ortada. (Seçimlere katılma oranı ne olursa olsun, kaldı ki, Latin Amerika’da her zaman düşüktür) Maduro’nun keyfi olarak iktidardan uzaklaşmasına destek, toplumsal iradeyi tanımamak anlamına gelir. Ancak Maduro’nun toplumsal iradeyi, evrensel etik ve siyasi değerleri ihlale, otoriterliğine bir gerekçe olarak kullandığı da açıktır.
Ahmet İnsel’in son dönem yazılarında “seçimli otokrasi” olarak adlandırdığı, çağımız yeni çelişkisi, yeni belası da işte tam olarak budur. Birbirinden koparılmış iki meşruiyet kaynağı siyasi ceheneme işaret etmektedir.
Bazı durumlar ayna işlevi görürler, Venezuella da bizim için öyle.
Örneğin Ankara’nın Venezuella’ya gösterdiği yakın ilginin, orada yaşananlardan hareketle, dış müdahale, dış düşman, komplo hassasiyeti üzerine kurulu kendi resmi söylemine destek üretmekle yakından bir ilişkisinin olduğu muhakkak.
Ankara-Caracas arasındaki dayanışma bir demokrasi dayanışmasından çok popülist bir dayanışmadır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025