Ali BULAÇ

İsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri
7.08.2025
33
"İsa’nın takipçileri sadece savaştan kaçan mültecilere değil, ağır siyasi baskılardan kaçanlara da kucak açıyor, mülteci durumuna düşenler bir İslam ülkesine değil, Hıristiyan, deist veya ateist batılı ülkelere sığınıyorlar..."

Bir ara Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan Suriyelilere vatandaşlık verileceğine ilişkin açıklama yapmıştı, arkası gelmedi. Açıklama üzerine kamuoyu, Suriyelilere vatandaşlık verilsin diyenler ile verilmesin diye ikiye ayrıldı.

Tartışma Türkiyelilerin genel vasfı insan, dini mensubiyeti müslüman, etnik kökeni farklı ve mekansal olarak komşu olan “öteki”ye karşı gerçek zihni tutumunu, bilinçaltında uykuda iken bu mesele dolayısıyla uyanan kodlarını ele vermesi bakımından önemliydi. Bu çerçevede “hayır”cıları dünya görüşleri ve mevcut siyasi pozisyonları itibariyle beş gruba ayrılıyordu:

1) “Resmi rakamlara göre Haziran 2016 itibariyle Türkiye’de 2 milyon 749 bin Suriyeli bulunuyor. İddiaya göre kayıtlı olmayanlarla birlikte bu rakam 4 milyona çıkıyor. “Hayır” diyenler bu kadar insana vatandaşlık vermenin Türkiye’yi sosyal bakımdan zora sokacağını söylüyorlar. 4 milyon rakamı abartılı, gerçek sayı 3,6 milyon civarında olabilir.

2) “Suriyeliler etnik bakımdan Arap, Kürt ve Türkmenlerden oluşur. Bunların kabulü mevcut demografik yapıyı yüzde 4 değiştirir, bu da çeşitli sorunlara yol açar. 3,6 milyon Suriyeli düşünürsek bunun yaklaşık 500 bini Kürt, az bir kısmı Türkmen, ana gövdenin ise Arap olduğunu söyleyebiliriz. Her üç etnik grubun Türkiye’de karşılığı var. Söz konusu etnik denge “kimlerin aleyhinde” değişecek? Bu vuzuha muhtaç bir sorudur. 150 senedir Kafkaslardan, Balkanlardan ve daha 1987’de 300 bin Bulgar göçmeni geldi, ne Kürtler ne Araplar buna itiraz etti, kucaklarını ve gönüllerini açtılar.

Neden Araplar ve Kürtler gelince “diğerleri”nde rahatsızlık yaratsın?

3) “Mültecilerin büyük çoğunluğu eğitimsiz, vasıfsız. Türkiye’ye yük bindirirler. ” Bu doğru değil, önemli bir bölümü iki dil konuşur, üniversite mezunu ve vasıflı. Eğitim genel bir sorun, onlar da bu sorunun bir parçası olurlar. Kaldı ki, henüz muhasebesi yapılmış değil, kaç senedir ekonomiyi ayakta tutan en önemli faktörlerden biri Suriye’den gelen ve Suriye dolayısıyla durmaksızın akan sıcak paradır. Körfez ve Suriye iç savaşı olmasaydı ekonomi çoktan krize girerdi.

4) “Erdoğan’ın gizli ajandasında önümüzde olacağı tahmin edilen bir seçim veya başkanlık referandumu var. Suriyelilerin vatandaşlığa kabulü durumunda bu, 1 milyon 800 seçmen demektir.” Bu iddia doğru değildi zira 2015 yılına kadar vatandaşlığ geçen Suriyeli sayısı 110 bindi. Varsayalım ki Erdoğan bundan istifade edecek, Erdoğan istifade etmesin diye milyonlarca insanı sefalete, fuhşa, organ mafyasına veya denizlerde ölüme mi terkedelim?

5) “Demokrasi teorisi açısından toplumun büyük bölümü AK Partili seçmen dahil Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı, en azından konu referanduma götürülmeli. Bu hakikaten siyaset bilimi açısından önemli bir konudur. Hangi konular için referandum olur veya olmaz, tartışmak lazım.

Vatandaşlık verilmesine taraftar olanları da kabaca üç ana grupta toplamak mümkündü:

1) Türkiye, nüfusu yaşlanan bir ülke sürecine girdi; 3,6 milyon yeni vatandaş nüfustaki dengeyi sağlar. İyi bir organizasyon uygulanırsa Almanya gibi ilave bir beşeri güç elde edilmiş olacak ki, Almanya başarılı yol takip ederek yaklaşık 1 milyon Suriyeliyi kabul etti, massetmeye çalışıyor.

2) Erdoğan’ın siyasi hesapları veya “3,6 milyon Türk vatandaşı Suriyeli”nin gelecekte Halep ve Sünni-Arap bölgesinin Türkiye’ye bağlanması imkanı açısından bakanlar. Bunlar ihlası olmayan ulusalcı/milliyetçi siyasi ve stratejik hesap peşinde olan kimselerdir.

3) İslam kardeşliği açısından bakanlar, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi gerektiğini savunuyorlar, bunların çıkış noktası, İslam tarihinin başlangıç noktasında büyük rol oynayan Ensar-Muhacir kardeşliğidir (Muahat).

Üç ayrı grubun bakış açıları birbirinden farklı, Müslüman bakış açısı ahlaki ve hukuki sorumluluğu zorunlu kılar. Bir Müslümanın kardeşi muhacir olmuşsa ona “ensar” olmalı. Kaldı ki Suriyelilerin bu mağduriyete maruz kalmalarına yol açanlardan biri biziz. Amerika, Avrupa ve Rusya’yı bir kenara bırakalım, 2011’de olaylar başladığında Suudiler-Körfez, İran ve Türkiye’nin hatalı tutumları olmasaydı Suriyeliler bu hale düşmezdi.

Aristo’nun dediği gibi kazalar kusur ve ayıpları orta yere döker. Suriye iç savaşıyla ortaya çıkan mülteciler sorunu bizim karanlıkta kalan bir gerçeğimizi gün yüzüne çıkarttı. Belki asıl bunun üzerinde durmak lazım.

AA’nın haberine göre 1 milyondan fazla mülteci kabul eden Almanya’da bazı mülteciler, daha kolay mülteci statüsü elde edebilmek amacıyla hıristiyanlığı seçiyor. DHA’nın haberine göre de Danimarka’da da artan sayıda İran ve Afganistan kökenli Müslüman mülteci din değiştirerek Hristiyan dinine geçmek için kiliselere başvuruyor.

Almanya, mülteci akınına uğrayacağını hesaba katarak alt yapısını kurmuş, mülteci profili çıkarmış; gelenlere kalacak yer, kreş ayarlamış, dil kursları düzenlemiş. Her şey saat gibi işliyor. Çocuklarının okul finansmanını karşılıyor; barınak temin ettiği mültecilere aylık 250; barınağı olmayanlara 800 avro ödüyor. Sokakta mülteciye rastlanmaz. Kiliselerin dolaylı hıristiyanlaştırma faaliyeti dışında devlet, müslüman mültecilere ibadet yeri de temin ediyor.

Almanya’nın mülteci politikası sadece hümanistik veya dini motivasyonla açıklanamaz; kuşkusuz insancıl ve dini merhamet duygularıyla hareket eden şahıslar, sivil kuruluşlar var. Ama gerideki asıl saik Almanya’nın nüfus ve işgücü açığını bu yolla kapatma düşüncesidir. Bu çerçevede mülteci seçerken eğitimli, genç, meslek ve dil bilen kişileri seçiyor. Hızlandırılmış Almanca dersler veriyor. Türkiye’ye onbinlerce eğitimli, dil bilen, yüksek formasyon sahibi mültecinin geldiğini, onlardan üniversitelerimizde, iş yeri ve firmalarda istifade etmeyi bilemediğimizi hatırlayalım.

Alman hükümeti rasyonel ve pragmatik motivasyonlarla hareket etse de, dini-manevi motivasyonları da yok değil. Mülteciler için gecesini gündüzüne katıp hizmet götürmeye çalışan Hıristiyan yardımseverler kutsal metinden şu sözü öne çıkarıyorlar: “Ben bir yabancı idim, kapına geldim ama sen beni içeri almadın.” Vahiyden esintileri olan bu sözün daha beliğ ifadesi Efendimiz (s.a.) tarafından şöyle ifade edilmiştir:

“Yüce Allah kıyamet gününde şöyle buyurur:
–”Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin”. Âdemoğlu:
– Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. Yüce Allah:
– “Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim, doyurmadın” buyurur. Âdemoğlu:
– Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim? der. Yüce Allah:
– “Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda mutlaka bulacağını bilmez misin? Ey Âdem oğlu! Senden su istedim, vermedin” buyurur. Âdemoğlu:
– Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim? der. Yüce Allah:
– “Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin?” buyurur. (Müslim, Birr, 43.)

Mültecilerin kabulüne tepki gösterenlere dönemin Alman Başbakanı Angela Merkel’in verdiği cevap şuydu: “-Mültecilere kapılarını açan bizler için yarın şöyle diyecekler: Müslümanlar Mekke ve Medine’ye değil, İsa’nın takipçileri olan topraklara sığındılar. Muhammed’in takipçilerine İsa’nın takipçileri kucak açtı.”

İsa’nın takipçileri sadece savaştan kaçan mültecilere değil, ağır siyasi baskılardan kaçanlara da kucak açıyor, mülteci durumuna düşenler bir İslam ülkesine değil, Hıristiyan, deist veya ateist batılı ülkelere sığınıyorlar..

Bu söz acı verici ama doğru. Büyük gayret gösterenler müstesna, Suriyeli muhacirlere Ensarın Medinesi olması gereken Türkiye’de mültecilerin çoğu çaresiz, sokaklarda. CHP’nin Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan Mart-2024 seçimlerini kazandıktan hemen sonra, Amerika’da beyaz ırkçıların siyahilere reva gördüğü ırkçı ve ayrımcı tutumlar takındı: Yasal-zorunlu yardımları tamamen kesti, iş yerleri ruhsatları iptal etti, Arapça tabelaların tümünü söktürdü, mültecilerin nikah ve su ücretlerine 10 kat zam yaptı vs.

Daha önce iktidar kanadından “hukukçu” Burhan Kuzu’nun (11 Mayıs 2016) sarfettiği şu söz merd-i Kıpti kabilindendi: “Avrupa Parlamentosu, yarın Türk Vatandaşlarına Avrupa yolunu vizesiz açacak raporu görüşecek. Yanlış bir karar verirse mültecileri göndeririz!” Mülteci elde tutulan büyük bir koz, bir şantaj aracı. Mülteci üzerinden hem Avrupa’dan para alacaksın, hem hak ve hukuk ihlallerine karışılmasına bu sayede mani olacaksın.

Hz. Muhammed (s.a)’in müstaz’af takipçileri İsa’nın takipçilerine sığındılar, hala sığınmak için yol arıyorlar. Diniyle övünen Alman Başbakan yüzümüze ayna tuttu.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar