Ali BULAÇ

Tanrı ve lider!
23.05.2016
2071

 Nietzsche’nin başlangıçta ve tamamen entelektüel düzeyde ilan ettiği “tanrının ölümü” zaman içinde sosyo-politik hayatta bir gerçekliğe dönüştü. Ve bunun tabii ki sosyo-kültürel karşılığı vardı. Alman filozofu Voegelin’e göre Batı’nın hayatında “ölen tanrı”nın yerini “devlet” almıştır. Devletle ilişkili olarak modern zamanların ideolojilerinin neredeyse tamamı, özellikle faşizm ve komünizm, dinlerin her cevabını aradığı sorulara bu ideolojiler de cevaplar aradılar ve kendilerince cevaplar ürettiler. Hakikatte bunların her biri birer “politik din” hükmündeydi. Daha sofistike yöntemler ve araçlar kullanan liberalizm de benzer işlev görme iddiasındadır, belki de diğer totaliter iki sistemden çok daha etkili ve nüfuz edici iş görmektedir. Entelektüeller manevi/ruhi hakikati olan dini tecrübeyi bir illüzyon sayarken, söz konusu politik dinlerin tamamen zihni bir kurgu olan öğretilerini dinin yerine ikame ettiler.

Modern zamanların “seküler politik dinler”in yöneldiği hedef mükemmel toplum tasarımıydı. Kadim zamanların manevi doktrinleri de kemal peşindeydi, ancak manevi öğretiler ferd-i vahid düzeyinde “insan-ı kâmil” peşinde iken, Eflatun ve onu takip edenler “ideal toplum” tasarladılar ki, Farabi’de bu tasarım ifadesini El Medinetü’l Fazıla da (Erdemli Şehir/Devlet)” bulur. İslam nokta-i nazarında Allah’ın iradesinin kendisinde tecelli edeceği gayri şahsi/tüzel bir kişilik olarak devlet yoktur, bu manada devletin en ufak bir kutsallığından veya yüce değerinden söz edilemez. Ma’rufu emretmek ve münkerden sakındırmakla yükümlü mü’minlerin tek tek görevleri iman ve salih amel çizgisinde takva sahibi insanlar olmak; söz ve hükümlerinin geçtiği yerde ahlakı ve adaleti tesis etmektir. Hayatı amorf olmaktan kurtaracak olan cemaat ve cemaatlerin üstünde ma’rufu emretmek ve münkerden sakındırmakla yükümlü “ümmet” tepe noktada durur. Voegelin, kim ki toplumu bir bütün olarak dönüştürmeyi hedefliyorsa, gnostik ve politik bir din peşindedir, der. Zaten yakından bakıldığında Aydınlanma da gnostisizmin mirasını sekülerleştirerek devam ettirmiştir. Temel iddiasına ve faraziyesine göre kurtuluş ancak bilgiyle mümkün olacaktır. Bu bilgi aklın rehberliğinde tabiattan elde edilen ve bilimsel yöntemlerle elde edilen bilgidir. Fakat tarihsel deneyimler bize, hangi türden olursa olsun, kendi başına bilginin kurtarıcı olmadığını göstermektedir. Sahih ve hakikate dayalı bilgi (ilim) olsa da “takva” ile beslenmedikçe felah ve necat olmaz.
Alman filozofu, akıl ile inanç arasında kopukluk görmez; ona göre “akılda inanç, inançta da akıl vardır.” Bize Aydınlanma, akıl ile iman arasında çatışma olduğunu söylemektedir. Bu iddia sonucunda modernite bir akıl hastanesine dönüşmüş bulunmaktadır.
Modern devlet kendini beşeri-toplumsal hiyerarşinin zirve noktasına yerleştirdi; tanrıyı öldürdüğünden tepesinde oturan tanrının yetkilerini sahiplendi. Ölen tanrı devlette bedenlenmeseydi ne Hitler olabilirdi ne Mussolini veya Stalin! Bu ve onları takip eden liderler, ister ideolojik öğretiler ister demokratik yalanlarla iradeyi sözümona halka mal ederler ama eş zamanlı olarak halkı kitle haline sokup kendilerini kalabalıkların gözünde ilahlaştırırlar. Kitle toplumunda halkın lidere olan ihtiyacı mü’minler topluluğunun Tanrı’ya olan ihtiyacına eşdeğerdir. Durmadan dönen propaganda makinesi ve tek yönlü çalıştırılan medya sayesinde lider, sade bir lider olmanın ötesinde bir tür kurtarıcı mesihtir. İktidar ve egemenlik mademki halkındır (veya ulusun), bu durumda halkı büyüleyerek determine edebilen lider halkın hayat tarzının ve düşünüşünün de referans noktasıdır. Böylece modern siyaset “En nâsu alâ dini mülûkihi” üzere işler, bizdeki ifadesiyle “Halk padişahın dininden” olur. Bundan dindar liderler de fazlasıyla yararlanıyorlar; çünkü dinlerinin muamelatına göre hüküm vermek durumunda değildir: Gerekçe hazır: Hem ülke laiktir hem de esasında dini algısını tersyüz ettikleri halk fazlasını istememektedir.
Modernitenin itici gücü nefsin dizginsizce at koşturduğu vahşi kapitalizmin piyasasıdır. Piyasa halkı tüketim delisi yapar, siyaset yapmanın dinamiğini belirler. Hapiste iken Bülent Ecevit, eşi Rahşan Ecevit’e yazdığı mektupta şöyle der: “Liderlik neden bu kadar zor? Çünkü o kadar açgözlü, kıskanç ve egoist bir halkı yönetmek çok zordur.” Böylesine “açgözlü, kıskanç ve egoist halk” adil imam değil, şahsında güce ve refaha tapınacağı lider arar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar