Alper GÖRMÜŞ
Üç bölümlü olacağını söylediğim Misak-ı Milli yazılarının üçüncüsünü, araya 15 Temmuz yazısı girdiği için bugün dikkatinize sunabiliyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bence hiç de tesadüfi olmayan bir şekilde 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden hemen sonra başlattığı Misak-ı Milli temalı konuşmalarını özel bir dikkatle izlediğimi, son birkaç yılda bu konuda yazılar kaleme aldığımı, anlamını çözmeye çalıştığımı bazı okurlar hatırlayacaktır. Konuya yeniden dönmemin nedeni, hafta başında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ı birlikte gösteren fotoğraftı. İkilinin arasında yer alan “Denizlerdeki Misak-ı Millimiz” başlıklı harita Yunanistan’da infiale yol açtı. Haritada, mülkiyeti Yunanistan’a ait olan bazı adalar Türkiye’ye ait gösteriliyordu.
Hafta böyle başladı, fakat hafta sonunda yine Misak-ı Milli vurgusu vardı. Bu defa TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 15 Temmuz darbe girişiminin 6. yılında TBMM’de düzenlenen törende yaptığı konuşmanın bir bölümünde ‘Mavi Vatan’ı “Milli Misak’ın önemli bir tamamlayıcısı ve ayrılmaz bir parçası” olarak tarif ettikten sonra şunları söyledi: “Şurası açıktır ki 15 Temmuz darbe girişiminin gerekçeleri arasında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarında ısrarcı olması da bulunmaktadır. Nitekim 15 Temmuz darbecileri (…) şerefli ordumuzun askeri helikopterini gasp edip bir komşu ülkeye kaçmışlardı. Bu noktada Mavi Vatan konusunda ne kadar kararlı olduğumuzu bir kez daha ilan etmekte fayda görüyorum. Küçük dünyalarını, zayıflıklarını sözde büyük ideallerle örtmeye çalışanlar yeryüzünde Kızıl Elma’dan daha kutlu menzil, nizam-ı âlemden daha mukaddes gaye ve bunları tahakkuk ettirmek üzere aziz milletimizden daha muhkem bir topluluk olmadığını bilmelidirler. (…) Aziz milletimiz için ‘ilk hedefiniz Akdenizdir’ emri, lüzumu halinde ifası elzem bir vazife olacaktır.”
Hiç hesapta yokken gelen bu son Misak-ı Milli vurgusunu böylece not ettikten sonra ben yine daha önce duyurduğum yazı planına döneyim.
2016’dan bu yana kesintilerle dile getirilen fakat son haftada daha tehditkâr bir hal alan Misak-ı Milli vurgularını ele alan bu mini dizinin son bölümünün kapsamını şöyle belirlemiştim:
- Misak-ı Milli’nin 2016’dan itibaren devletin bir numaralı ismi tarafından sahiplenişinin kronolojik özeti ve (b) 2016’dan sonra kurulan yeni ittifakın harcının önemli bir parçası olarak Misak-ı Milli hayali (ya da hedefi).
Temmuz 2016, darbe girişimi… Ekim 2016, ilk Misak-ı Millî vurgusu
AK Parti iktidarının 14 yılı boyunca Erdoğan’dan hiç duymadığımız Misak-ı Milli vurgularının ilkinin tam da 15 Temmuz darbe girişiminin ertesine denk gelmesinin tesadüf olmadığını düşünüyorum. Kanaatimce bu söylem 17-25 Aralık’tan sonra yeşermeye başlayan, 15 Temmuz’da ise ilk meyvelerini veren AK Parti-Milliyetçiler-Ulusalcılar ittifakının ideolojik harcıydı ve bu nedenle siyasi literatüre monte edilmişti.
İşin bu yanına birazdan geleceğim fakat önce Erdoğan’ın bu çerçevede söylediklerini kısaca hatırlayalım;
15 Ekim 2016 (Rize’deki Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nin 2016-2017 Akademik Yılı’nı açarken yaptığı konuşmadan): Bizim fiziki sınırlarımız başkadır, gönül sınırlarımız bambaşkadır. Bunu birbirinden ayırmamız lazım. Fiziki sınırlara elbette saygı gösteririz ama gönlümüze sınır çizemeyiz. Çizilmesine de müsaade etmeyiz. Birileri bize, ‘Irak’la niye ilgileniyorsunuz, Suriye’yle niye ilgileniyorsunuz?’ diyorlar. (…) Tarih kitaplarımızda Misak-ı Millî’yi okuyoruz değil mi? Misak-ı Millî’de ne var? Eğer Misak-ı Millî diye bir derdimiz varsa, kusura bakmayın, o zaman bu soruyu kendi içimizde birbirimize soramayız. Tam aksine burada ‘Üzerimize düşen görevler var’ demek zorundayız.
19 Ekim 2016 (Beştepe’deki muhtarlar toplantısında yaptığı konuşmadan): Misak-ı Millî niye rahatsız ediyor. Misak-ı Millî’yi gündeme getiren Gazi Mustafa Kemal. Neden rahatsız oluyorsunuz. Burada bir tarih yok mu? Burada bir milletin geçmişi yok mu? (…) Maalesef hem batı hem de güney sınırlarımızda Misak-ı Millî hedeflerimizi koruyamadık. Dönemin şartları itibarıyla bu durumu mazur görenler, göstermeye çalışanlar olabilir. Bu yaklaşımı bir yere kadar mazur görmek mümkündür. Asıl vahimi, zorunluluklardan kaynaklanan bu durumu esas olarak kabul edip kendimizi tamamen bu kabuğun içine hapsetme anlayışıdır. Biz işte bu anlayışı reddediyoruz. Türkiye’yi 1923’ten beri böyle bir kısır döngüye hapsedenlerin amacı coğrafyamızdaki bin yıllık varlığımızı, Selçuklu ve Osmanlı geçmişimizi bize unutturmaktır.
Mart, 2017 (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Yeni Türkiye dergisi için kaleme aldığı “Kapanmayan parantezin kilidi: Misak-ı Millî” başlıklı önsözden): Bugün Suriye’deki, Irak’taki, Mısır’daki, Libya’daki, Balkanlar’daki, Kafkaslar’daki hadiselerle niçin bu kadar yakından ilgilendiğimizi, ilgilenmemiz gerektiğini ancak geçmişe bakarak anlayabiliriz. Türkiye’nin oralarda ne işi olduğunu soranlara en güzel cevabı tarih verecektir. Gayet açıktır ki, Birinci Dünya Savaşı, aslında hâlâ sona ermiş değildir. Kanı kanla, zulmü zulümle örtmeye çalışanlara karşı biz kendi tarihimizden, kendi kültürümüzden aldığımız güçle çalışmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz. Misak-ı Millî’yi unutmamak bu mücadelenin ilk ve en önemli şartıdır.
10 Kasım 2017 (Beştepe’deki muhtarlar toplantısında yaptığı konuşmadan): Biz Kurtuluş Savaşımıza başlarken ilan ettiğimiz Misak-ı Millîmize de sahip çıkamadık. Suriye ve Irak’taki gelişmelerde zaman zaman dillendiriyorum. Biz Misak-ı Millîmize yeniden sahip çıkmak zorundayız diyorum. Eğer o hudutlar içinden ülkemize saldırılar oluyorsa buradan buyurun devam edin deme lüksümüz yoktur. Gereğini, gerektiği şekilde yapma zorunluluğumuz var. İdlib’de yapılmakta olan budur. Açıklıyorum; Afrin’de yapılmakta olan da budur.
Erdoğan, sonrasında da -bu kadar güçlü ifadelerle olmasa da- “100 yıl öncesi”ne atıfta bulunan konuşmalar yaptı. Bunların, Türkiye’nin yüz yıl önceki mücadeleyle belirlenen sınırlarını korumaya matuf bir inancı mı, yoksa o sınırların “adaletsizliğine” ve o adaletsizliğin giderileceğine dair bir vaadi mi içerdiği anlaşılmıyordu.
Bu muğlaklık muhtemelen istenen bir şeydi. Bu açıdan, geçtiğimiz hafta Devlet Bahçeli ve Mustafa Şentop’un komşu ülkelerde daha somut bir tehdit olarak algılanabilecek çıkışlarının yeni bir seviye olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
15 Temmuz sonrasındaki yeni ittifakın ideolojik harcı olarak Misak-ı Milli söylemi
Erdoğan’ın 2015 seçimlerinden önce ilk işaretlerini verdiği ‘millici’ çizgi (‘Yerli ve Milli’) 15 Temmuz (2016) darbe girişiminin ardından Kürtlere karşı daha da sertleşmeyi ve dışarıda ‘bölge gücü’ olmak üzere harekete geçmeyi temel alan daha ‘atak’ bir karaktere büründü.
Bu çizgi artık ‘(yurtta sulh) cihanda sulh’ çizgisiyle barışık değildi, fakat devlet içinde Erdoğan’ı asıl bu nedenle ittifak edilebilir bulanlar da vardı.
Böylece -15 Temmuz’la birlikte- içeride muhalefetin baskı altına alındığı, toplumsal inisiyatifin asgariye indirildiği, dışarıda ise devletin güç kullanarak ‘kazanım’ peşinde koştuğu yeni bir evreye geçildi. (…)
Erdoğan’ın ilk Misak-ı Milli vurgularının tam da bu döneme denk gelmesini işte bu nedenlerle tesadüf olarak görmemek lazım. Denk geldi, çünkü bu yeni söylem “milliyetçilik üstü az İslamiyet” ittifakının ideolojik harçlarından biriydi. Ve kimse kuşku duymasın ki, bu mesele devlet içinde dışa yansıyandan, yani biz sıradan insanların duyduğundan çok daha yoğun bir karşılık buluyor ve konuşuluyor.
Ben, Türkiye Cumhuriyeti devletinin toplam siyasi aklında hep bir Misak-ı Milli hedefinin olduğunu, hep bir fırsat kollandığını düşünüyorum (birinci bölümde verdiğim örnekler de bunu gösteriyor zaten), fakat günümüzün dünya siyaseti koşullarında böyle bir fırsatın bulunmadığı da ortada. Ama bu, iktidar blokunun seçimlere doğru buradan türetilecek bir gerilimi harlamaya engel teşkil etmez. Ve Bahçeli ile Şentop’un çıkışları belki bir uvertürdür.
Sağlamasını önümüzdeki aylarda yaparız.
Yazarlar
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025