Alper GÖRMÜŞ
Bu bir dizi ama dizi mantığının gereği olan yazıların birbirini kısa aralıklarla izlemesi kuralına maalesef uyamıyorum. O nedenle her seferinde bir önceki yazının içeriğini kısaca hatırlatarak ilerleyeceğim.
En temelde şunu söylemem gerekiyor: Bu dizi, AK Parti’nin bugün artık apaçık hale gelen devletle ittifakının hangi tercihlerden, hangi mecburiyetlerden geçerek kurulduğuna odaklanıyor.
Birinci bölüme, henüz olaylar içinde ilerlemeye başlamamış olmaktan kaynaklanabilecek bir yanlış anlamayı peşinen önlemek için bir rezervle başlamıştım, onu da hatırlatmak isterim.
“Günümüzde” demiştim, “AK Parti iktidarıyla devlet bütünleşmesine bakıp devletin AK Parti’yi teslim aldığını ya da tam tersine Erdoğan’ın ortada devlet diye bir şey bırakmadığını, yani devleti bir Erdoğan devletine dönüştürdüğünü düşünenler yanılıyor. Bu tezlerde olduğu gibi ortada birinin kaybedip öbürünün kazandığı bir tablo yok; bu, kaybedenin demokrasi ve özgürlükler olduğu bir kazan-kazan oyunu. Türkiye İslamcılarının içindeki devlet geni, gelişmelerin onları sürüklediği bazı mecburiyetlerle birleşince ortaya böyle bir tablo çıktı. AK Parti’nin Uludere’yle başlayan devletle dansının 10 yıllık tarihi bunu açıkça gösteriyor.”
Evet, Uludere, yani 2011… Tam burada birinci bölümün başlığını da hatırlamamız lazım: “Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi (1) Nüve: Uludere, 2011.”
Evet, ‘nüve…” Devletle AK Parti arasında ilk ne zaman bir yakınlaşma olmaya başlamıştı sorusunun peşine düştüğümde vardığım en anlamlı, en dikkat çekici yer Uludere, 2011 olmuştu. Bu önermeye bazı okurlar ikna olmamış olabilir, meğerki o günlerde Erdoğan’ın Kürtleri hayal kırıklığına uğratan, askerlerin hoşuna giden beyanlarını unutmamış olsunlar. Uludere’nin neden Erdoğan-devlet yakınlaşmasının ‘nüve’sini içerdiğini ilk yazıda anlatmıştım, burada tekrar etmeyeceğim. Fakat o günlerde ‘devletim’ gazeteciliğinde bir marka olan Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün, Erdoğan’ın Uludere mazlumlarından değil de askerlerden yana bir tutum alması karşısında kendisine duyduğu minnettarlığı nasıl ifade ettiğini burada hatırlatmak isterim.
Hatırlayalım: Erdoğan 28 Aralık Çarşamba gecesi meydana gelen katliamdan sonra konu hakkında ilk kez altı gün sonraki grup toplantısında konuştu. Herkes ondan devlet adına bir özür bekliyordu, fakat o bunun yerine “soruşturma açarak duyarlılıklarını gösteren” Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) teşekkürle başladı, özür de dilemedi. Çok yadırgatıcı bir tercihti. Bu kadar kuşkulu bir olayda Genelkurmay’ın soruşturma açmaması düşünülebilir miydi? Sorumluluklarının sıradan bir parçasını yerine getirdiler diye askerlere teşekkür etmek, fakat bir özür bile dilememek Kürtler arasında derin bir hayal kırıklığına yol açtı. Ve Ertuğrul Özkök şöyle yazdı:
“Dün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasını dinlerken içimden şu geçti: ‘İşte budur…’ Uludere’deki elim olay konusunda, her önüne gelenin küçük, küçücük, mide bulandırıcı bir popülizm yaptığı günlerde, ülkenin başbakanından beklenen ses budur. (…) Bu bir savaştır ve her savaşta ne yazık ki hatalar olmaktadır. Evet, bu hatanın üzerine gidilmeli, sonuna kadar araştırılmalı, sorumlular ortaya çıkarılmalıdır. Ama bunu yaparken, orada savaşan insanların gururunu, moralini tarumar edecek sorumsuzluklardan kaçınılmalıdır. (…) Evet, Sayın Başbakan. Doğru olanı yaptınız. Siz ordumuzun arkasında durdunuz; biz de sizin arkanızdayız. Orada kahramanca savaşan subaylarımızı, çocuklarımızı bir avuç aydına, bir avuç ona buna yedirtmeyeceğiz…”
O zamana kadar AK Parti’yi ve Erdoğan’ı ‘yemek’ten başka bir şey düşünmeyen merkez medyada böyle yazıların görülmeye başlaması, Uludere’nin devlet-AK Parti yakınlaşmasında bir milat, bir ‘nüve’ olduğunun bir başka nişanesi…
Yine de bana şöyle bir soru sorulsa yerinde olur: 2011-2012’de Erdoğan kendisini tasfiye etmek isteyen merkez güçlerini dağıtmışken, yani en güçlü dönemini yaşarken neden devlete yaklaşma ihtiyacı hissetsin?
İki nedeninin olduğunu düşünüyorum: Dindar-muhafazakâr siyasetteki a) kararsız devlet algısı, b) kararsız Kürt sorunu algısı… Dindar siyaset teorik planda ümmetin bir parçası olan Kürtleri kendisine devletten daha yakın bulur. Fakat pratikte -bugün net olarak gördüğümüz gibi- devlet daha önde ve önemlidir. Kritik anlarda devletten yana tutum almak salt pragmatik tercihlerin değil ideolojideki bu başat yönelimin de sonucudur.
2011-2012, ‘Kürt Açılımı’ ile (2009) Çözüm Süreci (2013) arasındaki sertlik dönemine denk geliyordu. Bu da otomatik olarak yüzünü devlete dönmek anlamına geliyordu. Uludere’yi devlet-Erdoğan yakınlaşmasının ‘nüvesi’ olarak ele aldığım 6 Ocak 2012 tarihli yazımda bunu şöyle ifade etmişim:
“Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘devlet’teki yeri sağlamlaştıkça ve oradaki meşruiyeti tescil edildikçe ‘millet’ten uzaklaştığına dair görüşler var… Tartışma daha çok Erdoğan’ın özellikle Kürt meselesinde takındığı ‘savaşçı’ tutuma referansla yürütülüyor ve Türkiye’nin en önemli meselesinde devletin geleneksel tutumunun peşine takılmış bir başbakanın, zaten ‘millet’ten uzaklaşıp ‘devlet’e yaklaşmaktan başka bir şansının olmadığı vurgulanıyor.”
Fakat sonra, malum, AK Parti dümeni yeniden kırdı, Çözüm Süreci’ni başlattı ve bu da -yine otomatik bir biçimde- devletten uzaklaşma anlamına geldi.
‘Devlet’le ‘millet’ arasındaki bu kararsız gelgit, Erdoğan’da büyük bir endişeye yol açan iki büyük olaydan sonra bir daha geri dönmemek üzere ‘devlet’ten yana kararlı bir hale geldi.
Bu olaylar, Gezi (2013) ve 17-25 Aralık’tı (2013).
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları











































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025