A.Turan ALKAN
Hadise 1968 yılında Aşkale’deki tugay karargâhında cereyan ediyor. Tugayın kurmay başkanı o gün, tugay adli subayını çağırıyor,-Yabancı üst düzey subaylardan kalabalıkça bir grup, tugayı ziyarete gelecekler.
Yemek olarak tavuk vermeyi düşünüyoruz! Yanınıza subay gazinosu aşçısını da alın, 10 adet kadar tavuk lazım. Bu ara çok çalıştınız yoruldunuz. Siz de biraz dinlenir kır havası alırsınız.
Asteğmen “Emredersiniz” diyerek işe koyuluyor. Hikâyenin gerisini genç asteğmenin kaleminden takib edelim.
1968 yılında bugünkü gibi pişmeye hazır, paketlenmiş piliç yoktu. Hele ki Aşkale gibi küçük bir yerde. Diğer yandan da, koca tugayda yüzlerce subay, astsubay varken, tavuk almaya niçin görevlendirildiğimi de anlayamamıştım. Yanıma; subay gazinosunun sivil aşçısını da alarak hemen işe koyuldum. En yakın köyden tavukları alır, 1-2 saat içinde görevime dönerim diye düşünüyordum.
Aşkale-İspir arası sağlı sollu bütün köylere uğradık. İlk köyden başladım; tek cevap alıyordum,
-Kumandan Bey, tavuk değil yumurtamız bile yok... Teğmenim yumurta bile yok... 10 değil bir pilicimiz bile kalmadı... Tavuk, horoz mu kaldı ki, hastalıktan hepsi kırıldılar!
Akşama doğru eli boş olarak tugaya dönerken, bir yandan, “Tugayda bu kadar subay, astsubay var. Başkanım tavuk alma gibi basit bir görevi bana niye verdi ki?” diye düşünürken bu kadar basit bir görevi bile halledememenin sıkıntısı içindeydim. Evet o kadar köy dolaşmış, değil tavuk, horoz, bir tek yumurta bile alamadan tugayımıza dönüyorduk.
Akşam yaklaşıyor, benim huzursuzluğum artıyor. Diğer yandan aşçımızla alternatifler düşünürken, yolun solunda, akşam güneşinin sanki özel olarak yönlendirilmişçesine aydınlattığı bir köy camisinin, ahşap minaresi, dantela gibi işlenmiş el işçiliği yapısıyla dikkatimi çekti.
Minarenin bulunduğu köye girdik, yanımdan eksik etmediğim fotoğraf makinesi ile bu minarenin ve caminin fotoğraflarını çekmek istiyordum. Minare tahtadan yapılmıştı, boyasızdı, yılların çetin iklim şartları, karı yağmuru tahtanın rengini griye dönüştürmüştü ama sanat, estetik ve sabrın birleştiği harika bir eserdi. Hem de ücra bir köyde.
Ben minarenin fotoğraflarını çekerken yanıma, sonradan köyün muhtarı olduğunu öğrendiğim orta yaşlı bir bey yaklaştı;
-Kumandan bey, caminin içinin işçiliğini görsen, bura ne ki!.. deyince caminin içini görmeye ve fotoğrafını çekmeye karar verdim. Çocukluktan beri cami, ibadet yeri ve buralara giriş adabına hep riayet etmişimdir. Caminin hemen karşısında, gürül gürül akan çeşmede abdest alırken fark ettim, o günlerde Almanya’da çalışan işçilerimizin getirdiği meşhur bir marka açılmamış bir paket sabun küçük bir tabak içinde, çeşmenin göğüs taşının üzerine bırakılırken yanına hiç kullanılmamış, askı yerinde “Made in Germany” yazan pırıl pırıl da bir havlu konuyordu.
Caminin içi hakikaten sade fakat emek ve sabır isteyen güzel bir ağaç işçiliği eseri idi. Bu güzel camide ibadet etmenin tadını da aldıktan sonra fotoğrafları çekmeye başlamıştım ki, caminin hocası geldi, “Kumandan bey, ışık az geliyorsa lüks lambasını yakayım.” dedi.
Lüks lambasının ışığında birkaç poz resim çektim. Çok kibar ve bilgili olduğu her halinden belli olan Hoca Efendi ile ayaküstü tatlı bir sohbetten sonra camiden çıktım. Araca doğru bakınca gözlerime inanamadım.
Evet, ayakları bağlı, üst üste yığılmış bir horoz-tavuk kümbeti, yanında sonradan içinde yumurta olduğunu gördüğüm kocaman kulplu bir sepet ve bizim aşçıyla sohbet edip çay içen 15-20 kişilik köy sakini ve çocuklar…
Ben de yanlarına gittim. İmam efendi, muhtar ve köylüler hoş geldin dedikten sonra, ayran ve çay ikram ettiler. Muhtar, imam efendi samimi, candan bir ısrarla akşam misafirleri olarak kalmamızı istiyorlardı. Ben ise onlarla sohbetten büyük zevk alacağımı ancak mecburen birliğime dönmem gerektiğini belirttim.
Bu arada tam 37 adet tavuk, horoz toplanmıştı. Bize ise 10 tavuk lazımdı bu kadarı fazla olur demem üzerine muhtar, “Teğmenim, bunlar daha geri gitmez, hangi evlerden geldiği de belli değil, siz hepsini götürün, afiyetle yiyin” diye ısrar etti; bunun üzerine tavuğun bu kadar zor bulunduğu bu ortamda hepsini alır, artan kısmını arkadaşlara dağıtırım, hiç olmazsa makbule geçer, diye düşündüm.
Tavukların bedelini vermem gerekiyordu ama kesinlikle almak istemiyorlardı. Ücretini vermezsem alamayacağımı ifadeye çalıştım. Bir hayli uğraştan sonra, çok makul bir bedeli âdeta zorla ödeyerek ve bir de bu güzel insanlarla hatıra fotoğrafı çektirip köyden ayrıldık.
Köyü birkaç kilometre geride bıraktıktan sonra, kendisi de Aşkale’nin yerlisi aşçımıza sordum;
-Usta, sabahtan akşama birçok köye uğradık. Değil tavuk, horoz bir yumurta bile bulamadık, alamadık. Ne oldu ki burada, bir de bize 10 tavuk lazımken, 37 tavuk, horoz, bir koca sepet yumurta bulundu ve bedellerini de zorla verdik. Kaldı ki bu köye, tavuk için değil fotoğraf çekmek için girmiştik. Nedir bu iş?
Usta konuyu şöylece özetledi;
-Teğmenim, siz abdest alıp, fotoğraf çekmek için camiye girince, muhtar olduğunu söyleyen o zat yanımıza geldi. Sizi sordu, ziyaret sebebini sordu. Ben de durumu anlattım; “Teğmenim, uzaktan minarenin güzelliğini görünce, fotoğrafını çekmek için köyünüze uğradık.” dedim. Bunun üzerine muhtar,
-Vah vah, böyle bir subay, sabahtan akşama gezsin de tavuk bulamasın, yazıklar olsun bize, dedi. Hemen çocukları evlere gönderdi. Birer ikişer tavuklar, horozlar toplandı…
Kilometrelerce yol kat edip, sabahtan akşama kadar dolaştığımız hiçbir köyden tavuk değil, yumurta bile alamamıştık.
Bu köye de sırf fotoğraf çekmek için girdik.
Cami ve mescit ziyaret usul ve erkânını çocukluktan beri bilirim ve titizlikle uyarım. Evimiz caminin karşısında idi… Kaldı ki; camiler sıkça gittiğim mekânlardır.
Tek kelime ile tarafımızdan hiçbir talep olmaksızın bu insanların, candan yaklaşımlarının sebebi neydi?
Sebep; onlar, yani halk, yani kamu, kim olursak olalım bizlerde bir şeyleri görmek istiyorlar, onu göremeyince de bizleri yadımlıyorlar !..
Komutanım iyi ki tavuk almaya beni göndermiş, bu bir tesadüf değildi. Arayanlar bilenler için bir hikmetti. Bu olay benim bir hayat boyu yetecek tecrübe kazanmama ve bunu yeri geldikçe anlatmama vesile oldu.
Çünkü bu bir “Tavuk Hikâyesi” değildi.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.07.2016
13.07.2016
11.07.2016
10.07.2016
8.02.2016
7.02.2016
6.02.2016
4.02.2016
3.02.2016
2.02.2016