Berrin Sönmez
2008 krizinde komaya giren neoliberalizmi hasta yatağından kaldıracak tedbirler, hastalığın tedavisinden çok hastayı agresifleştirdi. Yaralı hayvanın daha tehlikeli oluşu gibi dünya halkları bu ekonomik sistemin saldırısı karşısında büyük bir risk altında. Küresel ölçekte yaşanan insani dramlar, savaşlar, soykırım girişimleri ayakta kalmak isteyen neoliberal sermayenin saldırganlığıyla ilişkili. Demokrasi çağının sonuna geldiğimizi düşündüren otoriterleşme eğiliminin artması da. Hatta bizim gibi layıkıyla demokratikleşememiş ülkenin otoriterlikten totalitarizme geçiş aşamasındaki evecenliği de küresel ekonomik sistemin giderek vahşileşmesinin sonuçlarıyla bağlantılı olmalı. Gelir adaletsizliğinin kamçıladığı biriktirme hırsıyla sermaye sahiplerinin insanlıktan çıkışı, ülke yönetimlerinin de insan haklarına dayalı hukuk sisteminden çıkışını zorunlu kılıyor.
Neoliberalizmi günah keçisi edinme kolaycılığı şeklinde eleştirilebilecek bu yaklaşımın kelebek etkisi felsefesiyle ilişkisi var elbet. Üstelik eski çağlarda olduğu gibi dünyanın bir köşesinde son derece insani medeniyetler yaşanırken diğer bir köşesinde zulmün karanlığı kendi içinde kapalı kalamıyor artık. İletişim çağında haberlerin yayılışı ve bilgiye erişimin kolaylığı, bir bakıma halkların ortak direnişini kolaylaştırırken tıpkı Roma Yollarının Sezar’a sunduğu kolaylaştırıcı rolünü hatırlatıyor. Devletler, bilgiye çok hızlı erişerek manipülatör aktörler halini alıp halkları etkisiz kılabiliyor kolayca. En azından bizde durum böyle. İnsanı değil sermayenin çıkarını önceleyen yönetim sisteminde bir kaçak maden işletmecisi, yaralanan Afgan işçisini öldürüp, yakarak yok etmeyi seçebiliyor. Sırf kaçak madenin tespit edilmesini önlemek için vahşet planı kurabiliyor. İşini, aşını, ekmeğini kaybetmek istemeyen diğer çalışanlar da bu suça ortak olabiliyor. Yabancı işçileri modern kölelik statüsünde çalıştırmayı mümkün kılan siyasi, hukuki ve ekonomik sistemin bu suça zemin hazırladığı görmezden gelinemez.
Küresel diplomasi oyunları da farklı değil. Çin’in Uygur toplama kampları, vahşi asimilasyon politikası, Türkiye dahil diğer İslam ülkelerinin ekonomik çıkar uğruna sessiz kaldığı insanlık suçlarından. AB ülkeleri ve ABD gibi diğer gelişmiş ekonomiler ise Çin ile ekonomik rekabetleri ölçeğinde görüyor Uygurlara yönelik Çin zulmünü. Myanmar yönetiminin Budist olmayanlara ve özellikle Müslüman kitleye yaptıkları mülksüzleştirme, göçe zorlama ve katliam ise artık hiç konuşulmaz oldu. Hindistan açık yasal ve idari düzenlemelerle Müslüman Hintlilerin yaşam alanlarını, haklarını alabildiğine daraltırken modern dünya gık demedi. Müslüman ülkeler yükselen ekonomisiyle meşgul ve ortaklaşarak bu yükselişten kapacakları payın hesabında, iş birliği peşinde. Afganistan deseniz dünya seyrederken Amerika, Taliban’a teslim etti ülkeyi. Taliban’ın kurduğu gender apartheid rejimi de bir insanlık suçu olduğu halde öylece seyrediliyor. Veya İran molla rejimi ile mücadele etme görüntüsü altında uygulanan ekonomik ambargoların kaçınılmaz sonucu olarak bütün bir İran halkı, küresel güçler tarafından bu sisteme rehin bırakılmış oldu. Yetmiş beş yıldır işgal altındaki Filistin topraklarında mücadele ile bir devlet kuruldu ve pek çok ülke tanıdı ama bu da bir göz boyama olarak kaldı. Toprağı ve sınırları olmayan bir devlet, İsrail’in keyfine terk edilmiş bir halk. Gazze şeridi 16 yıldır açık hava hapishanesi haline gelmişken gözünü yuman ülkeler, şimdi de soykırıma sessiz. 11 binden fazla insan öldürdü İsrail 7 Ekim'den bu yana. Ölenlerin 4 binden fazlası çocuk, 3 binden fazlası kadın ve buna soykırım diyemeyen dünya güçleri. Diğer yandan Müslüman ülkelerin IŞİD’i, vaktiyle El-Kaide’yi ve şimdi Taliban’ı durdurmakta isteksizlik göstermesi hatta kimilerinin desteklemesi gibi Hamas ile imtihanda da çakması. Filistin halkının haklı mücadelesini kirleten iç çatışmalar ve milli mücadele örgütlenmesi yerine terör eylemleriyle istiklal arama zaafı… Tüm bunlar İslamofobi’yi besleyip dünya genelinde Müslümanların zulme uğramasını ve İsrail’in Filistin soykırımını görünmez kılmayı kolaylaştırıyor. Müslüman ülkelerin kendi halklarına demokratik, hukuk devletinin özgür ve eşit yurttaşlık fırsatını sunmayışı da bu uluslararası krizlerde çaresiz, yetersiz, politikasız kalmalarına sebep oluyor, bu da gerçeğin bir diğer yüzü. Türkiye gibi pek çok ülkede halklar yerli-milli söylemlerle uyutulup, dini değerler diyerek dünya halklarından ayrıştırılırken devletler arası iş birliği oyununun baş rolünde neoliberalizm var elbette. Çünkü paranın dini yok devletlerin de yok. Devletlerin din politikası sadece halklarını avutma, oyalama taktiğinden ibaret.
İnsanlıktan çıkışın bu derece yaygınlaşması dünya için değilse de neoliberal ekonomik sistem için kıyamet yaklaştı düşüncesini pekiştiriyor. Ancak alternatif yeni ekonomi-politik modeller konuşulurken ihtimallerden birisi hayli distopik: Şirketlerin devletleşmesi, kurulacak tekel ile sermayenin devasa bir imparatorluk haline dönüşüp tüm dünyaya hükmetmesi. Yüzlerce yıl öncesinin ekonomi-politiği, siyasi çıkarları için ekonominin devlet yöneticileri için kullanılan bir aparat konumunda olmasıydı. Sanayileşme çağında bu değişti. Artık devletlerin siyasi politikaları ekonomik çıkarlara göre belirlenir oldu. Savaştan soykırıma, insan haklarından gelir adaletine kadar demokratik düzen dahil her politika artık devletlerin ekonomik ihtiyaçlarına göre şekilleniyor. Artık iç ve dış politika ekonominin aparatına dönüşmüştü. Ancak sermayenin politikacılarla iş birliği yapma, lobicilikle onları ikna etme süreçlerinin sonuna gelmiş olabiliriz bu distopyaya göre. Şirketler politikacıları aradan çıkarıp yönetimi kendi ellerine almak isteyebilir. Nitekim bizimki devleti şirket gibi yönetiyor ya başka ülkelerde özellikle Müslüman olduklarını iddia eden ülkelerde böyle öteden beri. Soya bağlı hanedanların yerine ekonomik çıkar örüntüleriyle şekillenmiş hanedanlar dönemine doğru ilerleniyor olabilir, demokrasi çağının sonuna geldiğimiz bu günlerde. Halkların, düşünürlerin, akademinin, soykırım karşıtı İsrail aleyhtarı olmasına rağmen devletlerin kılı kıpırdamazken bu distopya her zamankinden daha mümkün görülebilir elbette.
Fakat bir de iyi ihtimal var. Bir ütopya denilebilir ama gerçekleştirilmesi hiç zor görünmeyen ve tersine, insanlığın ihtiyaç duyduğu insanca yaşamı mümkün kılacak politikalar üretiliyor dünyada. Yeşil-mor ekonomi politikası ile, feminist dış politika hedefleri sadece kadın erkek eşitliği için değil tüm dünya halklarının yer kürenin nimetlerini eşit bölüşmesini mümkün kılacak, yer küre gibi uzay boşluğunun da temiz kullanılmasına yönelik politikalar geliştiriliyor yıllardır. Örneğin savaşlarda ateşkes dönemleri yaşanabiliyorsa, belli şartlarda savaşan tarafların hepsinin çıkarına uygun düşüyorsa savaşa ara verilebiliyor. Veya yenişememe halinde anlaşmalara kapı açılıyorsa savaşsız bir dünya neden mümkün olmasın. Ateşkese gerek kalmadan savaş başlamadan önce bu anlaşmalar yapılabilir. Savaşı ve yıkımı önleyecek, kalıcı barış düzeni kurmak mümkün olabilir. BM güvenlik konseyinin beş daimi üyesi birbirleriyle sıcak çatışmaya girmemenin yolunu bulduysa bu yöntemin dünya geneli için geçerli kılınması da hayal olmayabilir.
Ekonomik sistemin savaşsız bir dünya düzeni inşası için büyük önem taşıdığına kuşku yok. Doğa haklarını gözeten bir ekonomik model, yaşamakta olduğumuz iklim krizinin bize dayattığı zorunlu istikamet yeşil ekonomi aslında. Yeşil ekonominin uygulanabilmesi için doğal kaynakları vahşice tüketmek yerine dünyanın insan kaynağına yatırım yapması gerekir. İnsana yapılan yatırım öncelendiğinde ekonominin lokomotifi bakım sektörü olacaktır. Bakım sektörü sağlık, eğitim, tarım, hayvancılık gibi gıda üretimini, çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımını içeriyor. Yeşil-mor ekonomi, dünyayı yaşanabilir bir yere dönüştürmenin yolu olarak görülmesi gereken bir feminist kuram. Feminist dış politika ile birleştiğinde bütün insanlar için eşit özgür yaşam alanları açma potansiyeline sahip. Gazze’de İsrail’in hastane bombalamasına karşı da Hamas’ın bağımsızlık savaşını terör gerekçesi olarak kullanmasını da önlemenin yolu böylesi insani politikaların geliştirilmesine bağlı. Ayrıca tabii ki cinsiyet eşitliğini her alanda sağlamanın yolu da bakım ekonomisini tüm ekonomik sistemin merkezine yerleştirmekle doğrudan ilişkili. Kadın emeğinin yoğun olduğu iş kolları merkeze yerleştiğinde karar vericilik gibi diğer alanlarda da eşit katılım mümkün olacaktır.
Dünyanın sürüklendiği karanlık giderek yoğunlaşırken yeni ekonomik ve siyasi sistemler arayışı kaçınılmaz. Neoliberalizmin sonu gelmiş gibi görünüyor ama kapitalizmin neoliberalizme dönüşmesi gibi neoliberalizm de şirketlerin devletleşmesi ve tüm insanların köleleşmesi gibi distopik evrimin yolunu açabilir. Ancak insani gelişmeden umudu kesmediğimiz takdirde feminist kuramlarla daha yaşanabilir bir dünya şekillendirme gücüne de sahibiz. Hangisinin gerçekleşeceğini kestirmek zor olsa da içine yuvarlandığımız çirkef çukuru gibi bir dünya düzeninde uzun süre yaşamak olası değil.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024