Berrin Sönmez
Muhalefet partileri iktidarın kendilerini muhatap almasına muhtaçmış gibi hareket ederek görüşme talebini anında kabul etti. Oysa öncelikle her birinden şu sorunun cevabını almaya çalışmaları beklenirdi: Kendi yaptığı değişikliklere bile uymayan bir iktidar neden tekrar Anayasa değişikliği ister? “Giyilmeyecek elbise” benzetmesi filan yetmez. Yetmez çünkü benzetmeye yol açan tespitleri doğru olsa bile -ki doğru, yerinde- cevabı iktidar mensuplarından alana kadar o ziyaret taleplerini kapıda bekletmeleri iyi olurdu. Geçen haftaki yazımı bitirirken muhalefetin bu güce sahip olduğunu yazmıştım. Evet gerçekten bu güce sahipler artık.
Muhalefetle tokalaşma ve görüşüyor, konuşuyor olma hailinin görüntüsünü vermeye artık iktidar muhtaç. 31 Mart sonuçları gösterdi ki kutuplaştırma politikası iktidar aleyhine döndü. Erdoğan rüzgarın terse döndüğünün farkında. Ancak eski ezberi tekrar ederek durumu kurtarmayı umuyor. Görüntü vererek algıyı yönetme yoluyla durumu kurtaracağını düşünüyor. Tek atımlık barutunu harcayıp anayasa görüşmeleri için Numan Kurtulmuş’u öne sürdü ve fotoğrafları aldı. Fakat muhalefet verdiği fotoğraflarla iktidara can suyu taşıdığının farkında mı, bilmiyorum.
Görüşmeden önce bir sorunun daha cevabını almaları gerekirdi: Söz edilen “boyun borcu” nedir, 22 yılda yapılan 15 değişiklikle ödenemeyen bu borç 16’ıncı değişiklikle mi ödenecek? Bu soruyu da yöneltmeden, söyledilerse de cevabını almadan, aldılarsa da biz duymadan kabul edip görüştüler, görüşüyorlar. Bir ihtimal bu sorunun cevabını Bahçeli’nin Ferdi’li video klibinden alıp halkın da anladığını varsaymaları. Fakat varsayımla değil açık, net cevap aldıktan sonra başlaması gerekirdi bu politika değişikliği sürecinin. Bunlar gerçekleşmediği için şeffaf başlamayan sürecin bundan sonra şeffaf ilerlemesi de mümkün değil.
Muhalefet partileri zemini görmeden iktidarla dansa kalktı. Kaygan zeminde ilk tökezleme gecikmedi. Hemen Kurtulmuş ile ilk görüşmenin ardından 1 Mayıs'ta geldi. Bu yazı bittiğinde devam ediyor olacak olan Erdoğan-Özel görüşmesi sonrası karşımıza ne çıkacak, şu an meçhul. Bilinen tek şey zeminin kayganlığı.
İktidar tarafından kulis haberleri aracılığıyla sızdırılan yumuşama mesajları muhalefeti, özellikle Özgür Özel ve CHP kurmaylarını yanılttı. Israrla Taksim’e çağrı yaptıktan sonra kamuoyuna doyurucu bir açıklama dahi yapılmadan geri adım atılması hatalıydı. Taksim meydanını İstanbullulardan koruma sevdasındaki iktidarın 1 Mayıs'ı engelleme politikasındaki kararlılığı herkesçe malumdu. Bu defa savunma hattını Bozdoğan su kemerinden kurması ise artık Saraçhane meydanının da korkulan yerlerden birine dönüşmesiyle ilgiliydi. Kendileri de emekçi olan 42 bin polisle, salt Taksim’i değil neredeyse tüm İstanbul’u Emek ve Dayanışma gününde emekçilerden ‘korumak’ için bütün İstanbullulara ev hapsi cezası kesti bu iktidar. Muhalefet bile bu derece katı tutumu tahmin edemezdi belki ama yıllardır çok sert tedbirler alındığı da herkesin malumuydu.
Erdoğan’ın Taksim fobisi, devletle hemhal olduğunda, Gezi’den kısa süre önce açığa çıkmıştı. Bu bilinenler doğrultusunda politika geliştirilmesi, alternatifli söylem kurulması beklenirdi. DİSK, KESK, CHP ve düzenleme komitesi hepsi ısrarla Taksim çağrısı yaptıktan sonra Bozdoğan su kemeri önünde “maksat hasıl oldu” denilerek geri dönülmesinin yarattığı hayal kırıklığının faturası ister istemez CHP’ye, Özel’e kesilecek. Yazık ki daha yolun başındayken önce anayasa görüşmelerini kabul ederek sonra da 1 Mayıs günü işçilere Taksim sözü verip sonra geri dönerek kendisine açılan o ‘yatırım kredisi’ bir miktar harcandı. Elde kalan kısmı bonkörce savurmaktan kaçınması umulur.
Bunları yazmakla demiyorum ki iktidarla görüşmek yerine kavga etsinler. Hayır. Karşısındakini tanıyarak, bildiklerini hatırda tutarak görüşsünler diyorum. Bildikleri, tanıdıkları AKP zihniyetinde bir değişim yaratılacaksa eğer o değişimin de ancak CHP’nin politik baskısıyla gerçekleşeceği ortada. İlkin 1 Mayıs için nerede, nasıl yapılacağına dair Erdoğan’dan açık bir söz almadan, halka söz vermekti yanlış olan. Bundan sonra Erdoğan iktidarının çizdiği çerçeve, muhalefetin doğal sınırları olarak kabul edilmesin bence. Ana muhalefet iktidarla görüşmelerinde kendisine özgü konu çerçevesini belirleyip, kamuoyuna ilan etsin. Bu iktidarın gizli kapaklı oyunlarını bozacak şey şeffaflık. Demokrasinin gereği olan bilme hakkını muhalefet gözetsin ve halka karşı açık olsun. Görüşme konuları, konuların sınırları dahil önce halka duyurulsun. Görüşme sonrası da konuşulanlar bildirilsin. Muhalefet açık olmadığı takdirde iktidarın halkı yanıltmaya dayalı algı yönetimini boşa çıkarılamaz.
İktidar kendisini tam manasıyla devlet olarak görüyor. Devletin yöneticisi, memuru falan filan değil bizatihi devletin ta kendisi olarak görüyor. Bununla da yetinmiyor devlete tanrısal güç atfediyor. AKP tabanını ve Cumhur İttifakı tabanını, her yaptığında gizli bir hikmet olduğuna inandırma çabası içinde. AKP zihniyeti bu yapıda ve bu zihniyeti açığa vuran son örnek İstanbul Valisinin sözleriydi. “Devlet yarına bırakır ama yanına bırakmaz!” Bu söz İslam geleneğinde tanrı tasavvuruna dair ve özellikle tarikat ve cemaatler aracılığıyla sürdürüle gelen betimlemelerden birisini hatırlatıyor: Allah imhal eder ama ihmal etmez. Allah kuluna mühlet verir (zaman tanır) ama kusurunu yok saymaz, vakti gelince cezasını verir. Bu şekildeki tanrı tasavvuru betimlemesi, Vali’nin devlet tasavvuru ile tıpa tıp uyumlu. Devlete yani kendilerine tanrısal güç atfedenlerle görüşmekte olduklarını bilirler umarım.
Bu arada yazı biterken Erdoğan-Özel görüşmesi de bitmiş. Açıklama yok. Gazetecilerin karşısına birlikte geçip soru cevaplamak yok. Tek taraflı ve ayaküstü dahi olsa gazetecilere Özel dahi tek kelime cevap vermemiş. Elde var bir fotoğraf. Erdoğan ihtiyaç duyduğu şekilde zevahiri kurtardı mı acaba? Zamanla anlaşılır. Şimdiden bildiğim tek şey Erdoğan’ın muhtaç olduğu bu fotoğrafa bakıp siyasette yumuşama yorumu yapanlara aldanmamak gerektiği.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
8.03.2024