Berrin Sönmez
Her tacizde erkeği masum, kadını suçlu sayarak dizi sektöründe kendilerine yer edinme uğraşı içindeki kadınların en az taciz kadar sorunlu annelik kutsaması içeren dizi çekmesi… Doktor olduğu için anneliğinin sorgulandığı bir kadın karakter yazması iyi bir kadın senaristin… Sorun sektörde var olmak için, tacizden korunmak için kapalı ya da erkeksi giyinmekle bitmiyor.
Aylar boyunca dilini ısırır, susar bazen insan. Sonra birden en güvendiği kişilerden gelen ummadığı yorumlarla sarsılıp, susamaz olur. İşte böyle bir ikilemin yazısı şimdi okuyacağınız. Konu taciz. Üstelik kadınların taciz vakalarına sorunlu yaklaşımı, konumuz. Tacizle suçlanan erkeklerin saygınlığına leke sürülmesini, kadınların ve çocukların taciz edilmesinden daha fazla önemseyen insanlar da değil üstelik bu kadınlar. Ancak her taciz iddiasını bir komplo olarak değerlendirme eğilimi baskın yazık ki.
Bir grup kadın, yaşadığı, tanık olduğu ya da en yakınındakilerden öğrendiği taciz vakaları hakkında dertleşirken bile aynı grup içinde tacizle itham edilip hakkında dava açılmış bir erkeğin saygınlığı dile getirilerek komplo iddiası ağırlık kazanabiliyor. Neden? Aslında en iyi kadınlar bilir, kadının taciz hakkında konuşmasının zorluğunu. Kendisine ya da çocuğuna yönelik tacizi, mahkemeye taşıyacak cesaretin çok zor bulunduğunu en iyi kadınlar bilirken nasıl olur da bir kadının taciz iddiası hakkındaki ilk tepkisi komplo olur? Toplumsal zihniyetin ötesinde bir cevap bulmak pek mümkün olmadı benim için. Kültürel genlerden süzülerek kadınların bilinçaltına işlemiş sessizlik yasasının sonucu muhtemelen. Tabii sonuçsuz kalan iddialarla tacizin failine gelen cezasızlık iltiması da eklenince toplumsal algının üstüne, konuşan kadının komplo kurmakla suçlanıp damgalanması çok kolay. Kolayı sever, kolayı seçer toplum geneli.
MeToo benzeri bir hareketin ülkemizde görülmeyişinin nedenlerinden biri cinsel suçlarda zaman aşımı kavramına yer verilmesi. Bir diğeri de cezasızlık sendromu. Mesela Talat Bulut hakkındaki taciz iddiasının savcılık soruşturmasında “yeterli delil bulunmadığından” takipsizlikle sonuçlanması gibi… Rüşvetin dahi delili bulunabiliyor ama tacizin delili… Bulut’un, basına yansıyan “dudağından öptüğümü ispatlasın” çıkışı da böylesi bir güvenden.
Şimdi yazının başında belirttiğim ikileme geleyim. Kadınların her alanda yaşadığı cinsel taciz konusunu yazıya taşımak değildi elbet bu ikilem. Asıl problem zaten tacizlerle boğuşmak zorunda kalıp, yaşadığı sınır aşımı hareketlerin taciz olduğunu kabul ettiremeyen dizi sektörüne dair konuşmak da değil. Sorunum, zaten sektörde çok az sayıda olan kadınları hedef almaktı. Yaşadıkları pek çok engeli zorlukla aştıktan sonra yaptıkları bir işi, üstelik tacize bakışları yönünden eleştirmenin ruhuma eza olduğunu itiraf etmeliyim.
Yönetmeni, senaristi kadın olan bir dizi… Hem de iki sene üst sıralarda reyting almış. Diziyle tanışmam bir taciz sahnesiyle başladı. Taciz iddiasının komplo olduğunu vurgulayan, kadının erkeğe tuzak kurduğu yönündeki toplumsal algıyı pekiştirip yeniden üreten bir sahneydi. Haksızlık yapmamak için diğer bölümlerini de izledim. Yaz başında 32 bölüm tekmili birden izledim desem abartı olmaz. Bölümlerin uzunluğunu filan hesap edince bir iki hafta içinde peş peşe izleyerek bitirmek tekmili birden izlemek sayılır tabii ki. Tesadüfen izlediğim tekrar bölümlerinden birinde komplo taciz sahnesine rastlamakla irkilip tümünü izlemeye yöneldiğim dizinin adı Kadın.
Televizyon endüstrisinde Türk-Japon işbirliği örneklerinden birisi olarak tanıtımı yapıldığını öğreniyorum araştırınca. Taciz ve Japonya deyince hemen Türkiye halkıyla çok benzer tutum alışları geliveriyor akla: “Kadınların tecavüz için nadiren polise başvurduğu, başvursalar dahi şikayetlerinin nadiren işleme konduğu, işleme konsa dahi tecavüzcülerin nadiren hüküm giydiği Japonya’da” yayınlanmış bir diziden uyarlanan senaryoda taciz konusu falsolu olurdu elbet.
Şaşırtıcı olan senaryoda taciz iddiasına karşı toplumun verdiği tepkinin tersine çevrilişi. Sahne Boğaz vapurunda geçiyor. Genç bir kadın ve eniştesi yan yana. Enişte yanındaki genç kadını bir süredir tanıyor ama baldızı olduğunu henüz öğrenmiş. Psikolojik sorunları olan genç kadın tutkuyla aşık, başından beri eniştesi olduğunu bildiği adama. Ancak vapur seyahati sırasında aşkı reddedilince kıskançlık ve öfkeyle, intikam almak için taciz iddiasında bulunuyor. Vapurdaki bir grup futbol fanatiği, maçtan yeni çıkmış, galibiyet coşkusu üzerlerindeyken, hep birlikte “tacizin failine” saldırıp vapurdan Boğaz’ın sularına atıveriyorlar.
Beni şoke eden, dizinin tümünü izlememe yol açan bu sahnedeki acayipliğin sizler de farkına varmışsınızdır, umarım. Ülkemizde ne zaman bir taciz iddiasına çevrede bulunanlar müdahale etmiştir yahu? Hemen kadını suçlamak adeti ne kadar yaygındır, biliriz. Ama yok yönetmeni de, senaristi de, konusu ve adı da kadın olan bu dizimiz, Özgecan’dan bu yana cinsel suçlara karşı oluşan toplumsal tepkinin algı dönüşümüne yol açmasını önlemek istercesine “muhteşem” bir sahneyle olaya el koymuş. Toplum taciz iddiasında bulunan kadına inanırsa masum erkekler zarar görebilir, algısını yeniden pekiştirmiş.
Ve ben aylardır aman kadınların sektördeki var oluşuna zarar gelmesin düşüncesiyle dilimi ısırırken bir dost meclisindeki kadınların bu sahneden ne denli etkilendiğini görerek adeta duvara tosluyorum. Ve yeni sezon başlamak üzere… Toplum yeniden ve yeniden kurgulanan aynı algıyı pekiştirecek olan bu dizinin üçüncü yılını izlemeye hazırlanıyor. Her tacizde erkeği masum, kadını suçlu sayarak dizi sektöründe kendilerine yer edinme uğraşı içindeki kadınların en az taciz kadar sorunlu annelik kutsaması içeren dizi çekmesi… Doktor olduğu için anneliğinin sorgulandığı bir kadın karakter yazması iyi bir kadın senaristin… Sorun sektörde var olmak için, tacizden korunmak için kapalı ya da erkeksi giyinmekle bitmiyor. “45 yaş üstü erkeklerden olumlu tepki” alabilecek kadın karakterler üretmekle de sınırlı değil. Sektörde var olabilmenin yolu kadın karşıtı toplumsal algıyı yeniden üretmek mi? Beklemek de zordu yazmak da zor oldu vesselam.
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024