Cemil KOÇAK
Gelibolu’nun öyküsü; bazen Anzak koyundaki çıkarmaya ve ardından da Conkbayırı ile Anafartalar savunmasına odaklanır. Bu kez de dikkatimizi yarım adanın güney cephesine, Seddülbahir’deki çıkarma plajlarına vermemize ne dersiniz?
Seddülbahir cephesini adeta iki kolunuzu açarak kucaklamak isterseniz; Gelibolu’ya uğradığınızda; Yahya Çavuş şehitliğinin yakınına gelmeniz gerekir. Bu noktada, bir yanınız Ege Denizi’ne, diğer yanınız da boğazın girişine bakar. Yolun hemen sağında İngiliz anıtını görmemeniz mümkün değildir. Hemen Gözcü baba tepesinin üzerinde yükselen bu anıt, otuz metreden daha yüksektir. Anıtın burada olmasının iki nedeni var; birincisi, İngiliz birliklerinin ilk karaya çıktıkları ve Gelibolu’dan son çekildikleri toprak parçası olması… İkincisi ise, gerek deniz ve gerekse kara savaşlarında İngiliz ordusunda savaşmış ve ölmüş askerlere ve denizcilere adanmış olması…
Donanma ateşine açık cephe
Tıpkı Anzak koyunda olduğu gibi, 24 Nisan gecesi sabaha karşı Seddülbahir’de de beş ayrı çıkarma plajına İngiliz ve Fransız birlikleri çıkıyordu. Eğer İngiliz anıtının önünde durup; sağınıza ve solunuza bakarsanız, bütün bu çıkarma plajlarını görmeniz mümkündür. Harekât, kesif bir donanma ateşi ile açıldı. Seddülbahir cephesi, düz bir arazi üzerindeydi. Orada bulunduğunuzda sırtınızı denize vererek, kara yönüne bakacak olursanız, arazinin çok az bir meyille yükselmekte olduğunu görürsünüz. Ve savunma açısından kâbus bir konumdu bu... Çünkü, bütün bölge, donanma ateşine olduğu gibi açıktı Saklanabilecek, korunabilecek pek bir yer yoktu. Bu bakımdan kuzeydeki Anzak cephesiyle karşılaştırıldığında, savunma çok daha güç bir hâldeydi.
Tek bir cümleyle özetlemek gerekirse; bütün çıkarma birliklerinin ilk gün hedefi, Alçı tepe’yi almaktı. Alçı tepe deyince; sizi Seddülbahir cephesine getirecek olan vasıtanız muhakkak Alçıtepe’den geçecektir. İçinden geçeceğiniz köy, Kirte köyü olup; yörenin en yüksek tepesinin burası olduğu muhakkak ki, dikkatinizden kaçmayacaktır.
Morto, Ertuğrul ve Tekke koyuna çıkan kuvvetler, daha sabahın ilk anında, kıyıya ayak basar basmaz, güçlü savunma ateşi altında erimeye başlamıştı bile… Geride kalanlar da ancak kıyılarda sindiler. İlerleyebilenler, güneş batarken, ancak Gözcü baba sırtını ve bugün hayli restore edilmiş Ertuğrul tabyasını ele geçirebilmişti. Morto koyuna çıkanlar ise; hemen önündeki eski hisarlık kalesini bir süre sonra ele geçirebildi.
Sürpriz saldırı başarılı oluyor
Pınariçi koyuna çıkan birlikler için ise, şans bir an olsun güler gibiydi. Bölgenin denize dik inen yarlar dolayısıyla çıkarmaya elverişli olmaması nedeniyle savunma önlemi alınmamıştı. Bu noktadan karaya çıkanlar için ilerlemek daha kolaydı. Nitekim hızla ilerlediler de... Savunma geç kalmıştı ve sürpriz saldırı, bu noktada başarılı oluyor gibiydi. Pek de zayiat vermeyen İngilizler, sarı tepeyi tuttular ve Zığındere’ye doğru ilerlediler. Önlerinde Alçı tepe belirmişti. Öğle saati olmasına rağmen savunma hâlâ yerini almamıştı. Akşam olduğunda donanma ateşi kesilince; savunma, karşı saldırıya geçebildi. Fakat İngilizler yerlerini korudular.
Sabah olduğunda ise, donanma ateşi altında savunmanın elinden pek de bir şey gelmiyordu. Fakat İngilizler de fena halde yıpranmışlardı. Takviye alamayınca, ertesi sabah koyu terk ettiler. 24 Nisan gecesi başlayan çıkarmanın tek geri çekilen kuvveti bu oldu. Oysa biraz daha hızlı hareket edebilselerdi; belki de yıllar sonra askerî tarih kitaplarının yazdığı gibi, Alçı tepe’yi arkadan kuşatabilecekler ve ilk gün hedefine varılmasında çok önemli katkıda bulunabileceklerdi.
Savunma direniyor
Bu koyun hemen altında İkiz koyu vardı ve orası da çıkarma bölgesiydi. Savunma kuvveti azdı; fakat İngilizlerin ilerlemesini durdurmayı başardı. Zaman savunmanın lehine, saldırı gücünün ise aleyhine işleyen bir faktördü. Bir günlük bir savunma direnci; çıkarma planlarını alt üst etmeye yeterliydi. Boğazın hemen girişindeki Tekke koyu da çıkarma plajıydı. Bütün gün süren çarpışmalardan sonradır ki, İngiliz kuvvetleri, önlerindeki ilk yükseltiyi ele geçirebildiler. 25 Nisan günkü çarpışmaların en şiddetli olduğu yerlerden birisi de burası oldu. Savunmanın karşı saldırıları da püskürtüldü.
Belki de kilit taşı…
Eğer İngiliz anıtında durup da, sağınızda ve solunuzda 25 Nisan’ın erken saatlerinden itibaren şiddetlenen çarpışmaları gözünüzün önüne getirdiyseniz; bir başka önemli çıkarma plajına doğru yola çıkabiliriz artık… İngiliz anıtına sırtınızı vererek; Yahya Çavuş şehitliğine, Ertuğrul tabyasına; hani şu tek başına mahzun kalmış eski büyük Krupp topunun yanına doğru yavaş yavaş yürümeye başlasanız iyi olur.
Sağınızda boğazın girişi; solunuzda karaya ayak basan birliklerin sadece birkaç kilometre kadar uzaklıktaki Kirte köyüne doğru ilerlemesini ve savunmanın gündüz donanmanın ölümcül ateşi altındaki direnişini hayal ederek; birkaç yüz metre ilerlerseniz; bu kez de Ertuğrul koyuna gelmiş olursunuz. Hemen Krupp topunun yanından ve onun bulunduğu minik tepenin üzerinden, Ertuğrul koyunun sakinliğini ve duruluğunu seyrederek, nefeslenebilirsiniz de…
Şimdi tepeciğin üzerinden aşağıya, koya bakabilirsiniz. Çıkarmanın esas bölgesine geldiniz çünkü… En büyük kuvvetler buraya yığılmıştı. Bugün yazlık evlerin çoluk çocuk neşeli seslerinin duyulduğu bu bölge; o sabah ölümcül bir alan haline gelmişti bile… Savunma kuvveti zayıftı; fakat iyi mevzilenmişti. O sabah kıyıya çıkıp da ölmemiş ya da yaralanmamış pek az İngiliz askeri vardır. Donanma ateşi bile savunmayı yerinden sökememişti. Yıllar sonra; bugün mavilikler ve yeşillikler arasında oynaşan denizin kıyıdan elli metre boyunca kırmızıya boyandığı yazılacaktır! Bu, günlerce de devam etmişti! Bir sonraki sabahın ilk ışıkları ortaya çıktığında; savunmanın hâlâ pozisyonlarını koruyabildiği görüldü.
Yıllar sonra harb tarihi kitaplarında savunmanın bu başarısı, bütün çıkarma harekâtının başarısızlığının ana nedenlerinden biri olarak yazılacaktır. Savunma, ilk gün direnişiyle, karaya çıkanların bütün harekât planlarını yerle bir etmişti. Hiçbir hedefe ulaşılamamıştı. Daha da vahim olan nokta; elbette bunu henüz o sırada bilmiyorlardı ama; bu koyda yitirilen basit bir yirmi dört saatin, bundan sonra bu cephede geçecek olan dokuz aya yakın bir zaman içinde de telâfi edilemeyecek olmasıydı!
Son çıkarma yeri
Şimdi de vasıtanıza binin ve büyük anıta doğru ilerlemeye başlayın lütfen… Sağınızda Morto koyunu gördünüz bile… Bu durgun ve minicik koy, son çıkarma plajıydı. Bugün arabanızın park yerinin neredeyse hemen önünde duruyor. Büyük anıtın yanından Seddübbahir cephesine, geldiğiniz yöne dönüp bakarsanız, ayağınızın altında uzanıyor demektir. Beşinci çıkarma plajını seyrediyorsunuz.
Seddülbahir cephesinin tamamını gördünüz işte; evet işte bu kadar dar bir alan… Şimdi de neredeyse dokuz ay boyunca burada savaşan ve ölen yüz binlerce genci bir kez daha düşünün… Siperlerin her iki yanını da saygıyla selâmlayın… Gelibolu’nun her yıl yeniden açan kır çiçeklerinin hemen altındalar çünkü…
ASKERLER
“Ben hiç zaman kaybetmeden kıyıya çıktım ve kendimi ilk bulduğum yerin arkasına attım. Filikamdakilerin dördü dışında hepsi ölmüştü ve kumlar da tüfekleri bozduğundan, ateş edemeden yere yatmış bekliyorduk. 150 metre ötemizde bir makinalı tüfek, üzerimize ateş kusarken; bu çıldırtıcı bir durumdu; ama Tanrıya şükürler olsun ki, oradan kurtulmayı başardım.”
“Gözlerimizin önündeki manzarayı anlatmak olanaksızdı. Filikalar, şimdiden hemen hemen birbirlerine yanaşmış olarak, kıyıya kadar uzanıyordu ve içleri parçalanmış cesetlerle doluydu. Sonucu filika ile kıyı arasında cesetlerden bir iskele vardı. Ölülere basmadan kıyıya çıkmak mümkün değildi ve koyun suları, kandan kıpkırmızı kesilmişti.”
“Kumsala getirilen çok sayıda yaralı asker vardı ve bu zavallıları, hastane gemisine götürecek araç yoktu. Gündüz hava sıcaksa da; gece dondurucuydu. Bu zavallı yaralılar, orada taş gibi donmuş bir halde yatıp, kendilerine yardım edilmesi için yalvarıyorlardı. Aslında her şey çok yavaştı. Doktorlar çok meşguldüler ve biz ilk yardım yapıyorsak da, kanamaları falan durduramıyorduk. Çok kötüydü. Bizler de duygulu delikanlılardık. Yaralıların çığlıkları ve inlemeleri karşısında çok hassastık. Onların inlemeye hakları vardı. Kendilerine bakan yoktu çünkü…”
“Mevzilerimize yaklaşan Türk saflarını görebiliyorduk. Olağanüstü bir cesaretle çarpışıyorlardı ve ateşimiz karşısında yıkılan bir safın yerini alan bir diğeri, bize karşı yürüyor; sağ kalanlar, korunmalı bir yerde toplanıp, tekrar üzerimize geliyorlardı. Mevzilerimizde zayıf bir nokta arıyorlarmış gibi, saldırı tüm cephe boyunca sürüyordu. Bu saldırılar sırasında bir askerin tüm arkadaşlarını durdurduktan sonra bize doğru koşmaya devam ettiğini gördüm. Olanca hızıyla sağa sola sekerek koşuyordu. Siperin elli metre yakınına kadar geldiğini; sonra da devrildiğini gördüm.”
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016