Erol KATIRCIOĞLU
Bu yazı bu sitede yazacağım son yazı. O nedenle de neden bu kararı verdiğime ilişkin düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, bir gazetede köşe yazmakla bir internet sitesinde köşe yazmak aynı şey değildir diye düşünüyorum. Bu kelimeden hoşlanmadan kullanıyorum ama bir gazetede köşe yazmak biraz “profesyonelce” bir iş. Oysa bir internet sitesi o internet sitesini çoğu kez oluşturanlar açısından “dayanışmacı” bir ilişki gerektiriyor (özellikle bizim yaptığımız gibi). O nedenle de “profesyonelce” bir iş değil. Birinde kızarsın artık yazı yazmayacağım dersin, diğerinde de aynı şeyi yapabilirsin ama yaptığın iş “ilişkisellik” içerdiğinden diğerlerini kırmak istemez ve ona göre davranmak zorunda kalırsın. Durumun farklılığını buradan giderek anlatmam gerekirse, bir gazetenin, yazarlarının çoğaltılması ya da çeşitlenmesi kararı gibi bir karar çoğu kez o gazetenin patronuna kalmış bir karardır. Oysa bir “sitede” kimin yazacağı konusu diğerleriyle dayanışılarak alınabilen bir karardır. Tıpkı bugünlerde bizim yaptığımız gibi. “Onu davet edelim mi etmeyelim mi?”, “O bize uygun mu değil mi?” türü kararları konuşarak ve ortaklaşarak almak durumundayız ki bunu yaparken tanımlamamış da olsak bir “biz” varsaydığımız açık değil mi?
Dolayısıyla her ne kadar biz ortaklaştığımız böyle bir “biz” olmadığını söylesek de, hatta örneğin Halil’in bir yazışmada belirttiği gibi “bağlayıcı” bir “ortak çizgi”miz ve “siyasi karar”larımız yok ve “olmasın” görüşü genel olarak benimsenmiş olsa da, yine de birbirimizin görüşünü alarak bir iş yapmaya çalışmak bu web sitesi yayıncılığının bir özelliği bence. O zaman geliyoruz, baştan beri sormadığımız, sormaktan belki çekindiğimiz soruya, aramızda gerçekten bir “biz” var mı?
Doğrusu “Taraf’tan ayrılmış olmanın” ortak bir payda olmadığı sitenin ismini verirken bile ortaya çıkmıştı. “Taraf’la ilgili hiçbir gönderme ya da ima olmamalı”düşüncesi baskın bir kanaat olarak paylaşılmıştı. Aynı yazışmada Halil, “Her bir spesifik olayda, spesifik tavıralışlarımızı bireyler olarak, tek tek yazmaya devam edelim” demişti.
Fakat ne var ki arkadaşlarımızdan bazılarının Gezi olaylarından sonra “iktidar yanlısı”tutum almaları ve son Cemaat tartışmalarında da aynı tutumu devam ettirmeleri, üstüne muhalif bir bildiriyi imzalayanları üslup bakımından da sorunlu bir biçimde eleştirmeleri, aramızdaki ilişkiyi bir “biz” çerçevesinde yorumlama konusunda büyük bir soru işareti ortaya koydu. Yanlış anlaşılmasın bu tavır değişikliğinin kendisini eleştiriyor değilim (gerçi bu konuda da farklı görüşlerim var ama), dikkatinize getirmek istediğim benimson zamanlarda (doğru ya da yanlış, haklı ya da haksız) aramızda “ortak bir paydanın”olmadığı duygusunu almam ve “ortak paydası” olmayan bir sitede de yazmak istememem. Bir başka deyişle Halil’in bir zamanlar önerdiği ve anlaşılan çoğumuzun da paylaşmış olduğu “ortak bir tutum olmadan bir web sitesinde yazmak” benim işim değil.
Bu ortak tutum “bir siyasi partinin veya siyasi bir kollektifin” alacağı türden bir ortak tutum olmayabilir ama yine de paylaşılmaktan “haz duyulan bir duygu ya da bir düşüncenin” olması sanırım önemli bir gereklilik. Sitemizin yazarları arasında, önceleri Gezi olaylarını yorumlayış biçimlerimize yansımış olan, daha sonra da iktidar-Cemaat tartışmalarında ortaya çıkan farklılıklarımızın, gerekli olduğunu düşündüğüm bir“paylaşımın” aramızda mümkün olamayacağını gösteriyor.
Gelelim Halil’in aramızdaki farklılıklarla ilgili söylediklerine. Halil’in söylediği birçok güzel söze katılmamak elde değil. Ama vardığı noktada aramızdaki farklılığı “… sanırım fark benim ve isimlerini saydığımız diğer arkadaşların, AKP’yi ‘devrilecek düşman’ bellemeyişimizde ve AKP’ye karşı bir ‘düşman cephe’ yazarlığı yapmıyor oluşumuzda”diyerek açıklamasının doğrusu duruma pek uygun düşmediğini düşünüyorum. Ben kendi hesabıma şöyle birkaç cümle söyleyerek bu kanaatin beni içermediğini söylemek durumundayım.
Benim hiçbir yazımda bir AKP düşmanlığı yoktur. AKP’nin mağdur İslami kesimin partisi olması ve rejim karşısında onu değiştirmeye yönelik değiştirici (reformist) bir duruşa sahip olması benim AKP’ye karşı tavrımın yumuşak bir tavır olmasının temel nedeni olmuştur. O nedenle de “vesayet rejimiyle” yaptığı kavgada onu destekleyen bir tutum almış, başta başörtüsü meselesi, referandum meselesi gibi çeşitli meselelerde ona destek vermiş ve üstelik de bunu belirli bir “sol çevre” içinde yapmış insanlardan biriyim.
Ama sonuçta AKP “iktidar” oldu.
AKP iktidar olduğundan itibaren nasıl bir siyasi tavır içinde diye bakarsak kanaatimce bu sorunun cevabı “demokratik bir siyasetten” çok “İslami bir kimlik siyaseti” içinde olduğu şeklindedir. Yani AKP ve onun lideri hemen her meseleyi kendi “İslami kimliği”içinde değerlendiren ve bu nedenle de bu toplumda “ötekilerin” varolduğunu önemsemeyen bir tavır içinde. Attığı en önemli adımlardan biri olan Kürt sorununda bile hâlâ “hak ve hukuktan” değil “İslami kardeşlikten” sözetmekte. Laiklerle ilgili tutumu ise “tıksırıncaya kadar içiyorlar zaten!”den, “Kadıköy vapurundan inenleri görüyorum” sözlerine kadar ortada. “Gezi’de”, “Çılgın projede”, “3. Köprüde” ve“Çamlıca’ya camiide” aldığı bütün kararlarda toplumun üzerinden bakışının demokratik olmadığı ortada. Bu antidemokratik tutumun nedeni her ne olursa olsun şimdi yargıyı temizlemekte görmesi ve bu çerçevede internet düzenlemeleri gibi düzenlemelere gitmesi ve daha birçok örnekler sanırım derdimi yeterince anlatır. Ben bu“kimlik siyaseti”nin aşılması gerektiğini düşünen “çok kültürlü” bir siyasetin daha demokratik olacağına inanan biriyim. O nedenle de AKP’nin “reformcu” niteliğini kaybettiği ve giderek kendi “İslami kimliği” içine kapanmakta olduğu kanısındayım. Bu nedenle de, değil onu övmek onu kıyasıya eleştirmek gerektiğini düşünüyorum. Eleştirmenin ise kendi başına “düşmanca” bir tutum sayılamayacağı da sanırım sizin de paylaşacağının bir husus.
Bir küçük not da Gürbüz’e yazmam gerekir sanırım. Çünkü Serbestiyet’te yayınlanan son yazıma getirdiği eleştirilerin bazılarına katılmadığımı söylemek durumundayım. Gürbüz, yazıma yazdığı eleştiri notunda, benim, hükümeti inşaat yapan mühendise, Cemaat’i ise malzemeleri çalan bazı çalışanlara benzettiğim analojimden devamla diyor ki: “Sence bu durumda baş edilemeyecek büyük tehlike nedir? O mühendisi (hükümeti) siyaseten cezalandırabilir, görevden alabiliriz. Peki, malzemeyi çalan (darbeyi yapan) polisleri-savcıları-yargıçları ne yapacağız?”.
Sevgili Gürbüz sorduğun bu sorunun cevabını hükümet ilk günden itibaren vermiyor mu zaten? Bütün o polisler ve yargıçların (ki sahiden “o” polisler ve “o” savcılar mı bilmiyoruz ve hiçbir zaman da bilemeyeceğiz) yerlerini değiştirdi, sürdü, atadı ve üstelik bunları öylesine yaptı ki geçenlerde adına “demokratikleşme paketi” dedikleri paketle de bu insanların görevlerine dönmekle ilgili bütün idari ve hukuki yolları da tıkayarak yaptı (ya da yapmak istiyor). Bu bir.
İkincisi, Gürbüz, benim “Yetti artık!” metnini imzalama sebebim olan, “toplumu hükümet-Cemaat kanatlarından birinin yanında yer almaya çağırmaktansa, yeni bir siyaset arayışında olduğuna inandığım toplum kesimlerini ‘yetti artık’ demeye davet etmeyi daha anlamlı bulurum” cümlemden giderek aramızdaki farklılıkla ilgili temel sorunu “… bağlamı hiç göz önüne almadan ‘ilke’lerin seslendirilmesini temiz siyaset zannetmemizde” diyerek benim de “ilke”lerle “siyaseti” karıştırdığımı ima etti.
Doğrusu, son zamanlarda benimkisi gibi duruşlariçin sıkça söylenen bu sözün içinde bulunduğumuz duruma uygun olup olmadığı tartışılabilir. Eğer siyaset başka türlü düşünenleri ikna etmekle ilgili bir uğraşsa, son tartışmada hükümeti ya da Cemaat’i ikna etmek yerine, yüzünü topluma dönüp, bütün bu olan bitenleri seyreden vatandaşlara “arkadaşlar bizim bu demokrasi sandığımız ‘orta oyunu’ tadında bir gösteridir, aldanmayın daha ileri ve sizin lafınızı daha doğrudan söyleyebileceğiniz bir demokrasi talep edin” demenin neresi yalnızca “ilkeleri” söylemek ve “temiz siyaset” yapmaktır?
Dahası Gürbüz diyor ki: “… çözüm konusunda, olanca soyutluğuyla ‘daha çok şeffaflıktan ve demokrasiden’ bahsetmek dışında hiçbir gerçekçi yol önermeden, dönüp hükümete ‘çek elini polisten ve yargıdan’ demek sence ne anlama geliyor? İlke doğru; fakat yaşadığımız koşullarda ‘derin devlete dokunma’ anlamına gelmiyor mu? Bu da, niyetiniz çok farklı da olsa somut kavgada taraf olmak sonucunu yaratmıyor mu?” diye sorular soruyor.
Peki ama Gürbüz, “şeffaf yargı”, “kuvvetler ayrılığı”, “bağımsız yargı” gibi çağrıların senin önerdiğin gibi “seçilmiş hükümete değil” de “yargıyı darbenin siyasal enstrümanına dönüştürdüğü çırılçıplak görünen “örgüte yöneltmenin” neresi gerçekçi?Bu önerilerin, hükümetin bütün bu ilkeleri alt üst eden son kararları karşısında ne kıymeti harbiyesi var ki? Ben de aynen senin bana dediğin gibi “İlke doğru; fakat yaşadığımız koşullarda bu, ‘derin devlete dokunma’ anlamına gelmiyor mu?” derim. “Bu da, niyetiniz çok farklı da olsa somut kavgada taraf olmak sonucunu yaratmıyor mu?” diye de sorarım.
Çok uzun oldu. Ama sanırım anlatmak istediklerimi anlattım.
Sevgiyle kalın.
http://serbestiyet.com/serbestiyet-coma-veda/
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2025
21.05.2025
13.05.2025
1.04.2025
6.03.2025
20.02.2025
12.02.2025
5.02.2025
29.01.2025
16.01.2025