Fehim TAŞTEKİN
Eşeklerle ilgili bir haberin Orta Doğu’daki hesaplaşmalarda ne ilgisi olabilir? Beka Vadisi’nde eşeklerin fiyatı 2 milyon liradan 10 milyon liraya çıkmış. Lübnan’da araçlara kontak kapattıran, hastaneleri işlevsiz bırakan, jeneratörleri susturan ve evleri karartan petrol yokluğu kırsal kesimde ulaşım aracı olarak eşek ve katırları kıymete bindirmiş. Bu çöküşü hükümetsizliğe, kötü yönetime, yolsuzluğa, istismara, mezhep tabanlı sisteme bağlamak gerçeğin bir tarafını teslim eder. Tespiti burada bırakmak ise insanı Lübnanlılara “Müstahaksınız” deme kolaylığına götürür. Gerçeğin diğer parçası çetrefilli; anlaşılması zor.
Lübnan daha büyük ve çoklu bir savaşın parçası. İran ile Suudi Arabistan arasındaki nüfuz mücadelesinin, işgalci İsrail’le direniş güçleri arasındaki düşmanlığın, İsrail’in güvenliğine adanmış ABD-AB bloku ile İran ve Suriye’nin başını çektiği eksen arasındaki hesaplaşmanın, iç savaş günlerinden beri istikrarsızlığı garantileyen Lübnanlı partiler arasındaki husumetlerin savaşı…
ABD’nin, İran’ın petrol gelirlerini sıfıra indirmeye odaklı azami baskı siyaseti, Suriye’yi ekonomik olarak çökertip tavır değişikliğine zorlamaya endeksli Sezar Yasası yaptırımları, Yemen’e dayatılan kuşatma ve Lübnan ile Irak’ta eş zamanlı gelişen gösteriler bu savaşta entegre bir çökertme stratejisini tanımlıyordu. Lübnan’ın mali krizi bundan bağımsız gelişmedi. Bu krizden ilk önce etkilenen de ekonomik çarkını çevirebilmek için Lübnan bankalarını kullanan Suriye oldu.
Ayrıca ABD, Lübnan’ı olabildiğince nefessiz bırakıp hidrokarbon yataklarıyla ilgili olarak İsrail’in aradığı koşullarda münhasır ekonomik bölgelerle ilgili haritanın çizilmesini istiyor. İsrail anlaşmazlık bölgesi Kariş sahasında Yunanlı bir firma ile arama çalışmalarını başlatmıştı. Ekim 2020’de başlayan müzakerelerin altıncı turu 16 Haziran 2021’de gerçekleşti. Lübnanlılar ise İsrail’e yontan bir kıskaç altında el sıkışmak istemiyor.
***
Ekim 2019’da patlak veren gösteriler, hemen ardından Merkez Bankası’nın döviz darboğazına girmesi, Ağustos 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve ekonomik buhran, 2005’de Refik Hariri suikastı sonrasında olduğu gibi Batı-Körfez blokuna Hizbullah’ın dışlandığı yeni bir hükümet kurmak için baskı kanallarını ardına kadar açtı. Suudi Arabistan 2017’de Başbakan Saad Hariri’nin istifa ettirildiği skandal müdahaleden sonra geride dururken Fransa sömürge döneminden küflenmiş çizmeleri yeniden giydi. Ama bu baskı mekanizması ve manipülasyonlar Hizbullah ile Cumhurbaşkanı Mişel Aun arasındaki ortaklığı fazla örselemedi. Ekonomik baskıların yol açtığı öfkeyi Hizbullah ve Aun’a yönlendirmeye dönük Körfez-İsrail-Batı üçgeninde büyük bir gayret sarf edildi.
Amerikan Üniversitesi Tıp Merkezi yakıt yokluğundan operasyonları durdurmak zorunda kalırken bile ABD sorunu çözmeye dönük adım atmadı.
Geçen yıl Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah döviz krizini aşmak için Lübnan lirasıyla İran’dan petrol ve ilaç alabilecekleri önerisini ortaya attı. Hizbullah’a hasım partiler, öneriyi Lübnan’ı İran’ın yörüngesine sokma adımı olarak görüp şiddetle karşı çıktı. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da “Kabul edilemez. Kesinlikle yaptırım olur” diyerek bunu önlemek için ellerinden geleni yapacaklarını söylemişti.
Alternatif olarak Rusya’nın petrol rafinerisi kurma önerisi de reddedildi. Çinlilere de kapı kapatıldı. Mayısta iki enerji gemisi elektrik üretimini durdururken Lübnan Elektrik Kurumu döviz ve yakıt yetersizliği nedeniyle 22 Haziran itibariyle tüm faaliyetlerine son vereceğini duyurdu. Ülkede elektrik kesintileri günlük 20-22 saati bulurken Lübnan’ın dostu olduğunu söyleyenler kılını kıpırdatmadı.
Merkez Bankası’nın 12 Ağustos itibariyle sübvansiyonları kaldırma kararıyla petrol krizi iyice tırmandı. Banka akaryakıta sağlanacak döviz kredilerinin resmi kur yerine piyasadaki serbest kur üzerinden hesaplanacağını açıkladı.
Fiyatlar birkaç katına tırmanırken karaborsa ve stokçuluk başladı. Ordunun el koyduğu depolardan biri 15 Ağustos’ta patladı, 22 kişi öldü, 76 kişi yaralandı. Bu da tuz biber ekti. Kapalı bir istasyona saldırı yüzünden Şii yoğunluklu Ankud kasabası ile Hıristiyanların yaşadığı Magduşe kasabası arasında gerilim tırmandı. Lübnan mezhepsel savaşın her zaman birkaç adım ötesinde. Petrol yokluğu bir istasyonda bir imama Cuma namazı bile kıldırttı.
***
Daha önce İran’la yerel para birimiyle petrol alabileceklerini ama hükümetin buna cesaret edemediğini belirten Nasrallah 19 Ağustos’ta petrol yüklü İran gemisinin birkaç saat içinde yola çıkacağını duyurunca ortalık karıştı. Lübnan'a karşı ekonomik savaş dayatanların Hizbullah'ı bu kararı almaya mecbur bıraktığını söyledi. İsrail ve ABD buna izin verir miydi? Bir süredir İsrail, İran petrol gemilerini hedef alan gizemli saldırılarda bulunuyordu. İran da birkaç yerde İsrail gemilerini hedef alarak misilleme yaptı. Adı konulmamış bir deniz savaşı yaşandığından Lübnan yolcusu tanker de güvende değildi. Nasrallah akaryakıt gemisinin İran karasularından çıktıktan sonra Lübnan toprağı sayılacağını belirtti. Mesaj açıktı; İsrail gemiyi sabote ederse Hizbullah da İsrail rafinerilerini ya da limanlarını vuracaktı. İlk geminin Lübnan’a ulaşmasının ardından iki gemi daha yola çıkacak, bunu dördüncü bir kargo izleyecekti. Bu hamle potansiyel olarak Hizbullah’a büyük bir kredi açarken Lübnan için de riskler barındırıyordu.
İşin risk kısmından doğal olarak Gelecek Hareketi lideri Saad Hariri, Lübnan Güçleri Partisi Genel Sekreteri Semir Caca ve Ketaib Genel Sekreteri Sami Cemayel gibi Hizbullah’ın hasımları tutuyor. Bu üç liderin suçlamaları özetle şöyle:
- Lübnan’ı iç ve dış çatışmalara çekebilecek tehlikeli bir gelişmedir.
- İran gemilerini ‘Lübnan toprakları’ gibi görmek ulusal egemenlikten tavizin zirvesidir.
- Lübnan yasaları ihlal ediliyor.
- Bu, Lübnan devleti ve hükümetine saldırıdır.
- Gemi İran’a karşı yaptırımları ihlal ediyor. Lübnan da kuşatma ve yaptırımlara maruz kalacak.
- Hizbullah sağlıktan ekonomiye ve savunmaya tüm bakanlık pozisyonlarını gasp ediyor.
- Hizbullah stratejik, askeri ve güvenlik kararlarına el koyuyor; Lübnanlıları tehlikeye atıyor; özel sektörü tamamen deviriyor.
- Akaryakıt krizinin sebebi Suriye'ye yasa dışı yollarla yapılan sevkiyattır.
Özel sektöre darbe suçlaması Caca’ya ait. Caca, Suudi bağlantılarının gerektirdiği muhalefeti sergilerken kendi kuyruk acısını da yansıtıyor. Şöyle ki Zahle’de Lübnan ordusunun stokçulara karşı yürüttüğü operasyon sırasında ortaya çıkardığı 5 bin litrelik 38 akaryakıt deposunun Lübnan Güçleri’nin liderlerinden İbrahim Sakr ve kardeşi Marun Sakr’a ait olduğu ortaya çıktı. Lübnan ekonomisinin en ‘akar’ tarafları siyasilerin kontrolünde. Ama Lübnan’ın neden devlet olamadığına sıra gelince en büyük gürültü bu odaktan yükseliyor.
Nasrallah eleştirilere ve tehditlere 29 Ağustos’ta Hermel kentinde bir anma törenindeki konuşmasında karşılık verdi. “Akaryakıt Hizbullah ya da Şiiler için değil tüm Lübnanlılar içindir” dedi. “Devletin ve firmaların alternatifi değiliz. Amacımız kara borsayı kırmak ve insanların acılarını dindirmek” diye ekledi. Ayrım gözetmeden öncelikle hastaneler, ilaç ve gıda fabrikaları, ekmek fırınları ve elektrik jeneratörlerine yakıt vereceklerini söyledi. Her konuda hükümete ayar vermeye kalkışan Beyrut’taki Amerikan Büyükelçisi Dorothy Shea’ya da “Lübnan'a yardım etmek istiyorsanız, diğer ülkelerin Lübnan'a yardım etmesini engellemeyi bırakın, sizin ne inisiyatifinizi ne de paranızı istiyoruz” yanıtını verdi.
Pek çok gözlemci Aun, hükümet ve konunun muhatabı Enerji Bakanlığı ile bir mutabakat olmadan Hizbullah’ın bu adımı atmayacağını düşünüyor. Ki hükümet ve cumhurbaşkanlığının sessizliği zımni onay olarak görülürken başbakan adayı Necip Mikati de Hizbullah’ın dostu olmamasına rağmen eleştirenlere şu yanıtı verdi: "Bize bir mum ver. Alternatifimiz olmadıkça bu sevkiyatları reddetmeyeceğiz.”
***
Nihayetinde geminin 3 Eylül’de Lübnan’a değil Suriye’nin Banyas limanına yanaştığı, yakıtın karayolundan tankerlerle taşınacağı açıklandı. Bu, eleştirileri savuşturacak ya da yaptırım riskini azaltacak bir formül gibi duruyor.
Hizbullah’ın bu riskli hamlesinin şimdilik birkaç sonucundan söz edilebilir:
Bir kere İran tankerini “güvenlik meselesi” olarak niteleyen İsrail kendini tutmak zorunda kaldı. Bu durum 2006 savaşında oluşan ve geçen ağustosta sınırlı saldırılarla teyit edilen angajman kurallarının işlediğini gösteriyor. Bu tanker hamlesinden hemen önce Hizbullah’ın angajman kuralları yerli yerinde mi diye bir deneme yaptığını anlıyoruz. Olay şuydu: Önce Lübnan’dan İsrail’e faali meçhul üç roket atıldı. İsrail de boş arazileri vurarak Lübnan’a misilleme yaptı. Bu kez Hizbullah kendi misillemes ini can acıtmayacak hedefleri seçerek gerçekleştirdi. İsrail altta kalmamak için kendi işgali altındaki bölgenin tepelerini vurdu. Bu, “Saldırırsan saldırıya uğrarsın” demekti.
İkinci önemli sonuç; ABD kayıtsızlığını bozmak zorunda kaldı. Biden yönetimi İran’a ihtiyaç olmadan başka çözümler bulunabileceği mesajını verirken Büyükelçisi Shea’nın yaptığı ilk iş, Aun’u arayıp Lübnan’a Ürdün’den elektrik ve Mısır’dan doğalgaz nakledilmesi için onay verdiklerini iletmek oldu. Hizbullah’ı Lübnan’ın devlet olmasının önündeki temel engel olarak gören Hariri, Caca, Cemayel ve şürekâsının bu buyurganlığa diyebileceği tek bir kelime yok.
-Sinir harbi sürerken 1 Eylül’de Beyrut’u ziyaret eden bir Amerikan Kongre heyeti Lübnanlıların kulağına kar suyu kaçırmaya çalıştı. Heyete başkanlık eden Senatör Chris Murphy, "Suriye üzerinden taşınan herhangi bir yakıt yaptırımlara tabidir. Washington bunu yaptırımsız gerçekleştirmenin bir yolunu arıyor" dedi. Amerikalı senatörler, meclisteki en büyük blokun parçası ve iktidar ortağı Hizbullah’ın teröristliğine dair epey yontulmamış laf da etti.
Amerikalıların sözünü ettiği alternatif yolun nereye çıktığını cumartesi günü gördük: Şam.
Lübnan hükümeti bir yıldır Mısır doğalgazı ve Ürdün elektriğinin Suriye üzerinden Lübnan’a taşınması için arayış içindeydi. Ama Amerikalılar yaptırım tehdidini masadan kaldırmıyordu. 2011’de Suriye’ye vekâlet savaşı ile müdahale edildiğinde vurulan projelerden biri Arap Boru Hattı idi. Bugün Amerikalıların onay vermek durumunda kaldığı çözüm bu hatla ilgili. Arap Boru Hattı 2000’de Mısır, Suriye, Ürdün ve Lübnan arasında Mısır ve Suriye doğalgazının Ürdün, Lübnan ve Türkiye’ye taşınmasına yönelik geliştirilmişti. 1 milyar dolarlık yatırımdı. Anlaşmaya 2006’da dahil olan Türkiye, Kilis-Halep bağlantısı için 2008’de Şam’la anlaşmıştı. Lübnan bu hattan Ekim 2009’dan itibaren Banyas bağlantısıyla bir yıl kadar doğalgaz almıştı. Hattın zarar gördüğü söyleniyor.
Mısır’dan gelecek doğalgazın bir kısmının doğrudan Lübnan’a taşınması, bir kısmının da Lübnan’a iletilmek üzere Ürdün’deki santrallerde elektrik üretimi için kullanılması öngörülüyor. Bu öneriyi pişirmek, Lübnan’dan Şam’a kalabalık bir heyetin gitmesini gerektirdi. 10 yıl sonra Lübnan’dan ilk resmi ziyaret bu şekilde gerçekleşmiş oldu. Bu da Hizbullah’ın petrol hamlesinin dördüncü sonucu.
4 Eylül’de Şam’a giden Lübnan heyetinde Başbakan Yardımcılığı, Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı koltuklarında oturan Zeyne Aker, Maliye Bakanı Gazi Vezni, Enerji ve Su Bakanı Raymond Gacar ve Kamu Güvenliği (İstihbarat) Genel Müdürü General Abbas İbrahim yer aldı.
Suriye tarafı Lübnan’a elektrik ve doğalgaz transferinde altyapısının kullanılmasını olumlu karşıladı. Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan petrol-enerji bakanları çarşamba günü Amman’da projeyi ilerletmek üzere bir araya gelecek. Bu gelişme, birkaç Arap ülkesiyle sınırlı olsa da Suriye’ye diplomatik alana dönme şansı da sunuyor.
Amerikalıların öncesinde Ürdün ve Mısır’la görüşmeler yaptığı aktarılıyor. ABD Dışişleri Bakan Yardımcı Vekili Joey Hood, Al Hurra kanalının konuyla ilgili sorusu üzerine “Lübnan hükümeti, İran’dan petrol istemediğini açıklığa kavuşturdu” demekle yetindi. “Fakat Hizbullah istedi” diye tekrar sorulduğunda “İsteyen hükümet değil” yanıtını verdi. Gelişmeler ABD’nin yaptırımlardan Lübnan'ı muaf tutmayı kabul ettiğini gösteriyor.
İran gemilerinin ardı gelir mi bilinmez. Fakat Hizbullah’ın hamlesi Lübnan siyaseti ve ülkeyi çevreleyen dehşet dengesindeki yerini teyit ediyor. İlk raundu aldığı söylenebilir. Bu durum, Amerikan yaptırımlarının sonuç alma konusundaki berbat skorunun altını da çiziyor.
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025
13.07.2025
9.07.2025
23.06.2025
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025