Gülay GÖKTÜRK
Anlamakta zorlanıyorum:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabineye başkanlık etmesi muhalefet çevreleri tarafından başkanlık sistemine fiili geçiş ve dolayısıyla mevcut anayasanın ihlali gibi gösterilmeye çalışılırken, AK Parti sözcüleri ısrarla Erdoğan’ın mevcut anayasada belirlenen bir yetkiyi kullanmaktan başka bir şey yapmadığının altını çizdiler; seçilmemiş cumhurbaşkanlarına bile tanınan anayasal yetkileri seçilmiş bir cumhurbaşkanının haydi haydi kullanacağını; bunda yadırganack hiçbir şey olmadığını; zaten Erdoğan’ın böyle yapacağını seçilmeden önce de açıkça söylediğini ifade ettiler. Üstüne basa basa Cumhurbaşkanı’nın kabineye başkanlık etmesinin parlamenter sistemin dışına çıkmak olarak yorumlanamayacağını yazdılar, çizdiler.
Doğru olan da buydu...
Ne var ki şimdi, yani kabine toplantısının yapılışını izleyen günlerde, hükümeti destekleyen medyada haberin veriliş tarzına ve yapılan yorumlara baktığımızda önemli bir ağız değişikliğine tanık oluyoruz.
Muhalefetin iddialarını doğrulayacak bir üslupla bu kabine toplantısıyla birlikte başkanlık sistemine ilk adımın atıldığından, artık yeni bir döneme girdiğimizden söz ediliyor; başkanlık sistemine geçişin geri dönülemez bir süreç olarak başladığı ima ediliyor. Hani sanki, bundan sonra olacak her şey kesinmiş, başkanlık sistemi çantada keklikmiş, geçilecek bütün merhaleler birer formaliteden ibaretmiş gibi bir algı yaratılıyor.
Oysa biliyoruz ki, AK Parti’nin önümüzdeki seçimden 367 milletvekili ile çıkması ve başkanlık sistemini tek başına Meclis’ten geçirmesi küçük bir ihtimal. Büyük ihtimal ise konuyu 330 oy ile referanduma götürmesi... Yapılan kamuoyu araştırmalarına baktığımızda ise başkanlık sistemine desteğin yıllar içinde düşüş gösterdiğini görüyoruz. Son anketlerde hayır diyenlerin oranının yüzde 60’lara kadar yükseldiği de sır değil.
Demek ki, AK Parti’ye oy veren herkes ille de başkanlık sisteminden yana değil. Dolayısıyla, seçim sonuçlarını başkanlık sistemi referandumu için kıstas almak yanıltıcı olabilir.
Bütün bunları yazarken, şahsen başkanlık sistemine karşı bir pozisyon aldığım zannedilmesin. Ben sadece, bu olayın daha şimdiden bir “oldu bitti” gibi sunulmasına karşı çıkıyorum.
Unutmayalım ki, taa Özal’dan beri tartışıyor gibi gözüksek de, bu sistem değişikliği henüz kamuoyunda doğru dürüst tartışılmadı. Zira derinleşmiş bir tartışma başkanlık sistemine karşı olanlar ve taraftar olanlar şeklinde kaba saba bir cepheleşme tarzında yürümez. Verimli bir tartışmanın “Nasıl bir başkanlık sistemi” ve “Nasıl bir parlamenter sistem” soruları etrafında yürümesi ve tarafların görüşlerini bu soru etrafında ayrıntılandırmaları gerekir.
Besbelli ki bu konu önümüzdeki seçim döneminin en temel tartışma konusu olacak. AK Parti’den beklenen de nasıl bir başkanlık sistemi istediğini kamuoyuyla ayrıntılı bir şekilde paylaşması; örneğin daha önce Anayasa Komisyonu’na verdiği iki önerge ile ortaya koyduğu türden bir başkanlık sisteminde ısrar edip etmediğini de açıklığa kavuşturmasıdır.
Bütün bunların ötesinde, başkanlık sistemini “Türkiye’nin kurtuluşu” için tek çare, sihirli bir değnek gibi sunmak da doğru değildir. Aslında her iki sistem de parlamenter demokrasi içinde seçilebilecek sistemlerdir ve kategorik olarak reddedilmeleri mümkün değildir. Her iki sistemin de avantajları ve dezavantajları vardır; her ülkenin reel durumunu ve ihtiyaçlarını göz önüne alarak bu avantajları ve dezavantajları terazinin kefelerine koymak ve bir karar vermek gerekir. Dünya örneklerinden biliyoruz ki, parlamenter sistem de, başkanlık sistemi de iyi işleyen sistemler olabileceği gibi kötü işletilen sistemler de olabiliyorlar. Dolayısıyla başkanlık sistemini Yeni Türkiye hedefine ulaşmanın olmazsa olmazı olarak takdim edemeyiz. Türkiye başkanlık sistemine geçmezse kıyamet kopmaz, parlamenter sistemde bazı revizyonlar yaparak da yoluna devam edebilir ve 2015 hedeflerine ulaşabilir.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları




































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015