Gürbüz ÖZALTINLI
AKP politikalarına yönelik her türlü eleştiriden aşırı rahatsızlık duyan bir medya çevresi oluştu. Aslında bu cümle de gerçeği örtüyor biraz. Çünkü rahatsızlık, AKP’den çok Erdoğan’ın tartışılmasından kaynaklanıyor. Bu tutum, Erdoğan’ın korunmasına stratejik önem yükleyen, anlaşılabilir bir bakışın ürünü. AKP’yi etkisizleştirme cephesinin Erdoğan’ı yalnızlaştırmayı merkeze koyan politikalar ürettiğinin görülmesi, aşırı bir refleks üretti. Bunun en veciz ifadelerinden birisine Markar Esayan’da rastladım. Markar; “Her egemenlik mücadelesinde düşman şahı düşürmeye çalışır” diyor. Haksız değil.
Özellikle 17-25 Aralık hamlesiyle tanık olduğumuz strateji, Erdoğan’ın bileği bükülebilirse kazanımların elden gideceği bir kaotik restorasyon döneminin açılacağı endişesi yarattı. Hiçbir kural tanımayan çok sert bir çatışma yaşandığının fark edilmesi, eleştirinin değil Erdoğan çevresinde kenetlenmenin; “sağlam durmanın” zamanı olduğu inancını güçlendirdi.
Evet “Şah” önemlidir; bu doğru. Fakat, “Şah”ı zayıflatacağı, AKP’yi güçten düşüreceği endişesiyle her türlü eleştiri ve yüzleşme teklifini tehdit görmenin; ucu Erdoğan’a giden bütün tartışmaları zaaf saymanın ciddi bir inandırıcılık kaybına yol açtığını da görmek gerekir. Dahası, bu tavır, hataların gözden geçirilmesini imkânsızlaştırır. Savunma refleksiyle üretilen yanlış söylemler, onları üretenler açısından giderek gerçekliğin yerini alır; taşlaşır.
Rahatsızlıklar açıkça dile getirilemediğinde ise ortadan kalkmış olmazlar. Kafalarda yaşamaya devam ederler. Tatmin edilmeyen itirazlar birikirler ve kendilerini etkin biçimde ortaya koyacakları uygun koşulları, mecraları beklerler. Asıl ve tehlikeli yalnızlaşma, bu örtük süreçlerin ürünü olur.
Bu söylediklerimin en az iki çarpıcı, somut pratiği içinden geçtik: Gezi ve Kobani…
Daha birçok hatadan söz açabiliriz ama bu iki büyük olay, başka birikimlere eklenerek, Türkiye’de hacimli sosyolojiler üzerinde derin etkiler yarattı ve sonraki iklimin belirlenmesinde büyük rol oynadı.
Daha önce de yazdığım eleştirilerin tekrarı pahasına özet bir çerçeve kurmaya çalışabilirim.
Gezi; Erdoğan’ın ağırlık koymasıyla, siyaseten işlevsel olduğu varsayılan daraltılmış bir “anlamlandırmaya”tabi tutuldu. “Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen dış çevrelerin ve onlarla iş tutan iç çevrelerin iktidarı indirme girişimi”… Bu, gerçeğin bir yönüydü ama asla bütünü değil. Gerçeğin temsil ettiği bölümünü de fazlaca abartılı, propagandif ve kutuplaştırıcı bir siyasal dil üzerinden anlatıyordu. Bütün nüansları görünmez kılıyor, muhalif cepheyi (olmadığı halde) türdeşleştiriyor, eylemin meşruiyetini derlediği çoğunlukçu tavırlar ve muhafazakâr kimlik siyasetinin bunaltıcı söylemleri üzerine düşünmeyi imkânsızlaştırıyordu.
Oysa böyle olmak zorunda değildi. Topçu kışlası üzerine “çoğunluğu temsil eden kararı verir” sertliğinde inatçı bir meydan okuma… Çadırların yakılması ve ilk geceki polis şiddetine karşı, eylemcilere yönelik sarf edilen çok sert sözlerin tamamen değersizleştirdiği cılız bir eleştiri… Gezi’yi başlatan gençlerin ruh halini anlamaya hiç niyet etmeyen, eyleme el koyan arkaik sol kesimlerle ayrım gözetmeyen, “çapulcu” söylemiyle toptan karşısına alıp köprüleri yakan tutumlar… Kabataş iskelesi ve camiye sığınanlara ilişkin söylentilerin kürsülere taşınması… Berkin Elvan’ın annesine sataşma… İş işten geçtikten sonra eylemci komitenin muhatap alınarak, yargı kararının bekleneceği ve referanduma gidileceği üzerine verilen sözlerin daha baştan yapılmaması... Bunlar olmasaydı Gezi sonucuna ulaşır, iktidar devrilirdi diyebilir miyiz? Böyle bir sivil itaatsizlik girişimi ancak bu sertlikle ve konsolidasyon söylemleriyle bastırılabilir, aksi yıkıcı bir zaaf anlamına gelir diye düşünebilir miyiz? Hiç zannetmiyorum.
Fakat ne yazık ki, izlenen siyaset bunların tartışılmasını imkânsızlaştırdı. Muhafazakâr dünya Gezi’yi tek boyuta indirdi. Önemli bir tartışma fırsatı yitirildi. Bahsettiğim analiz, sonraları da kendini yeniden üretti, taşlaştı ve gerçeğin öğretici karmaşasını örttü.
Sonuç, ulaşılması zaten zor muhalif kesimlere, düne kadar desteği alınabilen ya da tarafsızlığı sağlanabilen yeni katmanların eklenmesi ve aşılması çok zor bir nefret duvarının örülmesi oldu.
Takip eden değerlendirmeler, “fabrika ayarlarına döndüler”i pek aşamadı. İslami geleneğe bakışı son derece sorunlu olan kesimlerden söz ettiğimizin farkındayım. Gezi üzerinden iktidarı toptan ve hakkaniyetsizce mahkûm eden, eylemin demokratik meşruiyetle bütün ilişkisini kesen yön alışını tamamen görmezlikten gelen, devrim güzellemelerine teslim olan savruluşlara tanık olduk. İktidardan kurtulmanın fırsatı olarak sokağın güçlü biçimde manipüle edildiğini gördük. Fakat bunların hiçbiri, kendi üzerinde hasar yaratan sonuçları engelleyemeyen iktidarın, izlediği yolu tartışmamızı önlememeliydi. Bu tartışmayı yapmaya çalışan çok az kalem vardı ve etkisiz kaldılar.
Benzer bir durum Kobani için de geçerli. IŞİD kuşatmasından bugüne uzanan süre içinde hükümetin izlediği siyaset ısrarla tartışma dışında tutuldu. Savaştan kaçan Kürtlerin korumaya alınmasından, yaralıların tedavisinden, Peşmerge’ye geçiş sağlanmasından hareketle hükümetin Kürtlerle dayanışma gösterdiğini; “düştü düşecek” sözünün istismarına ve IŞİD’çilik propagandasına kurban gidildiğini savunan yazarlar var.
Kobani politikasını savunanların saydıkları işler yapıldı, doğru. Ama bunlar, hükümetin Kobani’de Kürt kantonlaşmasını birinci tehdit saydığı; PYD’nin kendi ileri sürdüğü şartlarda desteklenmesini uygun bulmadığı gerçeğini değiştirmez. Erdoğan’ın çizgisinin “Ya Esad’a tavır alırsın, ÖSO ve Peşmerge ile gücü paylaşırsın ve bölgesel iktidar heveslerinden vazgeçersin; ya da IŞİD’le başbaşa kalırsın” cümlesiyle özetlenebileceğini sanıyorum. Kamuoyu önünde açık açık PYD ile IŞİD’ın Türkiye’nin gözünde farklı olmadığını söylediğini unutmuş olamayız. ABD’nin PYD’ye silah vermesine karşı çıktığını da gizlemedi Erdoğan.“Kobani’nin stratejik önemi nedir ki IŞİD burayı seçti” diye sordu. Gelişmeleri tuzak olarak niteledi. ABD’nin; öncelikle Esad’a tavır almaya, güvenli bölge oluşturmaya ve Suriye Kürtlerine muhalif cepheye katılmaları, bölgesel iktidar beklentilerinden vazgeçmeleri yönünde baskı yapmaya zorlanabileceğini hesapladı ve bunu denedi. Fakat sonuç alamadı. ABD kendi önceliklerini değiştirmedi; Kürtler bölgesel egemenlik iddialarından vaz geçmediler ve tek taraflı taleplerinden geri adım atmadılar. Batı’nın vurucu gücünü arkalarına alarak Kobani’de tutunmayı başardılar.
Sonuç, 6-8 Ekim ayaklanması ve Kobani’yi uluslaşma efsanesinin sembolü gören Kürt sosyolojisinin büyük kitleler halinde AKP’yi terk etmesi oldu.
Bu iki süreci özellikle seçtim. Başta değindiğim savunmacı refleksin yol açtığı inandırıcılık kaybına ve söylemin gerçeğin yerini alması olarak nitelediğim duruma çarpıcı örnek oluşturuyorlar.
Bu eleştiriler, AKP ve Erdoğan’ın sevaplarının günahlarından çok daha ağır bastığını; Türkiye’yi demokrasiye taşımaya aday temel hareket olduğunu reddetmek anlamına gelmez. Yaşanan destek kayıplarını ve kimi başarısızlıkları, hep siyasi karşıtların “kötü”lükleriyle açıklamak; kurulan oyunları teşhir etmeye saplanıp, onları aşmak yönünde yapılan eleştiri ve uyarıları tehlikeli bulmak iyi bir tercih değil.
7 Haziran seçimleri bir yol kazası değildi. Yapılan yanlışların bedeliydi.
Şimdi; iktidara yapılan kötülüklerden şikâyet etmek, çokça denenmiş argümanları durmadan tekrar etmek değil, eleştiri ve yüzleşmek zamanı.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023