Gürbüz ÖZALTINLI
İdeolojiler ve feminizm
6.06.2012
2768
Totalci ideolojiler, toplumun çelişkisiz, çatışmasız yaşayabilmesinin sihirli anahtarını ellerinde tuttukları varsayımına dayanırlar. Milliyetçilik, faşizm, Marksizm ya da pür İslamcılık; hepsi, seslendikleri toplum, kendi değerlerini keşfederse sonsuz uyum düzeninin inşa edileceğine inanır. Onlara göre çatışma, “aşılabilir” bir evredir. Kaynağına göre; millet, sınıf ya da inanç, hayatın tüm temel sorunlarının ideal çözümünü kapsayan bütünlükleri temsil ederler.
20. yüzyıl, milliyetçiliğin ve Marksizm’in yarattığı trajedilere sahne oldu. Bu ideolojiler ürettikleri pratiklerle bize hiçbir şey anlatmadılarsa, insanlık varoluşunun çatışmasız ideal bir formunun olamayacağını kanıtladılar. Sadece; bu çelişkileri uzlaştırma, medeni bir zeminde sürdürebilme kapasitelerinin olmadığını gösterdiler. Elbette daha fazlasına da tanık olduk: İnsanlığın bir değerler kalıbına sokulması iradesinin ağır acılara yol açtığını gördük. Aslında bu ideolojiler; iddia ettiklerinin tam tersine, insanlığın barışçı, uyumcu yüzünü değil, çatışmacı, baskıcı yüzünü temsil ediyorlardı. Farklılık ve çatışma gördükleri her yere çıplak şiddetle saldırıyorlardı. Onların elde tuttukları o muazzam şiddet aygıtı modern devletler, zulüm makinelerine dönüştüler.
Bu ideolojiler modernlikle türediler ve modernliğin sorunlarını çözmek yerine kendileri modernliğin sorununa dönüştüler.
Hayatın bütününü düzenleme iddiasında olan totalci ideolojilerle, bizatihi hayatın içinden vücut bulan “kimlik” taleplerinin temel ilişkisinin, uyum değil gerilim üzerine kurulu olduğu anlaşıldı.
Feminizm de kendi varlığıyla, birçok şeyin yanısıra, bu ideolojilere hayatın verdiği en önemli cevaplardan birisidir. Ne “millet bütünlüğü”nün, ne de “sosyalizm”in çözebildiği bir ayrımcılığa karşı kadın dünyasının başkaldırısıdır.
Modern dünya, tanımlanmış cinsiyet rollerinin sorgulanması ihtiyacını doğurdu ve totalci ideolojilerin kendi “bütünleştirici” iddialarıyla bu sorgulama çatışıyordu.
Bu soyut önermelerin karşılığıyla biz de ülkemizde somut olarak tanıştık.
Her düşünsel akım gibi feminizm de bu coğrafyaya geç geldi. İlk ciddi feminist eleştirilerle 80’li yıllarda karşılaştık. O yıllara kadar kadın kimliği, Kemalizm’e minnettar olma söylemini pek aşmış değildi. Sorunu, politik haklar ve kadını kamusal alanda “görünmez kılan” gelenekten kopuşla sınırlı tanımlayan modernist ideoloji hegemonikti. Kadının miras, evlilik gibi medeni haklarla ilgili güçlendirilmiş statüsü, oy hakkı, Batılı giyim kuşam özgürlüğü, modernler açısından “meseleyi halletmişti”. Bu bakışa göre, kadın sorunu “modern öncesi sosyoloji”nin sorunuydu.
Sol ise, kadın kimliğini “sınıf mücadelesi” üzerinden tanımlıyor, kadınlara “eşit işe eşit ücret” ya da “kreş hakkı” gibi “sınıfsal, sosyalizan” taleplerle sesleniyordu.
Bu ideolojiler, kadınların içine hapsedildikleri cinsel rolleri ve erkek olmanın ayrıcalıklarını gizliyordu. Feminizm, solculuğun ya da Kemalizm’in doğal devamı olarak değil, tam tersine o ideolojilerin kimlik sorunlarını örten kurgularıyla çatışarak kendisine yol açtı. Feminist eleştirinin ilk sözcülerinin laikler içinden çıkmış olmasını, seküler düşüncenin “kolaylaştırıcı” etkisinden çok, bu kesimin içinde yer aldığı merkezin modernlikle daha erken tanışmasına bağlamak gerekir.
80’li yıllar, kendilerini o zaman kadar sosyalizme adamış kadınların, kadın kimliği sorunlarının keşfine doğru bir yolculuğuna sahne oldu. Erkek şiddeti, ailede ortak yaşantının ağır yüklerini ve iş hayatını birarada üstlenme, çocukların bakım ve yetiştirilme sorumluluğu, iş hayatında erkek rekabetiyle baş etme, cinsel olarak aşağılanma nesnesi olma, taciz, çift standartlı ahlak, kadın bedeni üzerinde erkek hâkimiyeti...
Bütün bunlar şimdi bu hayatın içinde yaşanıyordu ve bu kültüre karşı mücadele etmek gerekiyordu. Yeni duyarlılıklara ihtiyaç vardı ve ne Kemalist modernist söylemin, ne de insanlığı kurtarmaya soyunmuş sosyalizmin buna dair bir cevabı bulunuyordu.
Laikler, kendi modernleşme serüvenleri içinden feminizmi keşfettiler. Farkında olmayabiliriz ama, bugün ayrımcılık üzerine yeni bir göz edindiysek onlara çok şey borçluyuz.
Sanıyorum şimdi sıra İslami çevrelerde. Onlar da kendi modernleşme maceralarında yeni bir dünya keşfediyorlar. Bu, dışına itildikleri iktidara yöneldikçe, aydınlanma ve güçle tanıştıkça kaçınılmaz olacaktır. Kadınlar, içinde yer aldıkları muhafazakâr sosyoloji iktidara yerleştikçe, bu iktidarın hiç de eşit dağılmadığını tecrübe edeceklerdir. Onlar, evrensel kalitede bilgiye ulaştıkça, hak ettikleri katlara giden kapıların erkekler tarafından tutulduğunu göreceklerdir. Doğrudan kendi bedenlerini ilgilendiren kararları erkeklerin hangi ehliyetle aldığını sorgulayacaklardır.
Hiçbir ideoloji, insanın evrensel duyarlılıklarını, eşitlik ve adalet isteğini bastıracak güçte değildir.
Bütün kutsallıklar önünde sonunda insan aklının süzgecine uğrarlar. İnsanlık var oldukça, evet kutsallıklar olacaktır. Ama, insanlık var oldukça “yorum” da olacaktır.
Bugün Başbakan ve ekibi kendisini iktidara taşıyan kadınların üzerindeki etkisine çok güveniyor. Muhafazakâr değerlerin güçlü bir köprü oluşturduğuna inanıyor. Kadınlara, onların hayatını çok içeriden ilgilendiren konularda müdahale hakkını kendinde görüyor. Kaç çocuk yapacaklarını, nasıl doğuracaklarını, pervasızca söylüyor.
Dipten gelen akıntıları görmüyor ya da önemsemiyor.
O da tanışacaktır kadın sesiyle.
Ben o kadınları duyuyorum. Onurlu, güçlü kadınlar ince ince söylüyorlar sözlerini.
Bu ülkeden bir Konca Kuriş geçti. Unutmuyorum. Saygıyla ve acıyla anıyorum.
Yorum Yap
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yorumlar (1)
- Özel, doğrusunu yapıyor: Türkiye’nin önceliği, normalleşme ve merkez siyasetin yeniden inşasıdır
28.04.2024 - Yolun sonu gözüktü mü?
14.04.2024 - İktidarın ideolojik katılaşması, CHP liderliğinin kucaklayıcı, ılımlı profiliyle birleşince…
8.04.2024 - CHP seçimleri laikler değiştiği için kazanmadı. Fakat seçimler CHP’nin kendi tabanını da Türkiye’yi de değiştirecek kapıyı açtı
5.04.2024 - İktidardaki “keratalar” arasındaki gerilim bizi ilgilendirmez mi?
25.11.2023 - Değişim samimiyet ve cesaret gerektirir
16.11.2023 - Yerli ve milli olana nasıl karar verilecek?
12.11.2023 - “Reis halleder”ciler de rövanşistler de hayal kırıklığı yaşayacak
9.05.2023 - “Reis halleder”ciler de rövanşistler de hayal kırıklığı yaşayacak
7.05.2023 - Erdoğan neden kaybedecek
2.05.2023
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
hasan ortaç
...sen inanmayacak olduktan sonra ne yapsalar nafile. Aynı argüman inanmak isteyenler için de geçerli tabii.