Gürbüz ÖZALTINLI
Sonunda, şeriat/hizmet retoriklerini aşan bir cemaat tartışmasının eşiğine geldiğimiz anlaşılıyor. Konu hakkında daha açık tutumlarla, ciddiye alınmayı hak eden değerlendirmelerle karşılaşıyoruz. Bakan göze göre; ya moderniteyi kuşatmaya çalışan geleneğin ürkütücü yükselişi ya da geleneğin modernleşmesinin erdemli, ışıltılı taşıyıcısı olarak, fakat her hâlükârda gizemli, sisli bir mesafeden algılanan bu olgu üzerine çeşitlenen tartışmalar sürpriz değil. Çünkü, hem tanımadığımız yeni bir yapı bu, hem de kamusal hayat üzerinde belirgin bir rol oynuyor.
Yıldıray Oğur’un pazar günkü yazısında yer alan tespitler de bu çerçevede önemli. Metnin, Oğur’a has şık kurgusu içinden ayıklanıp sadeleştirilmesi gereken argümanlar taşıdığını düşünüyorum. Ben bu sadeleştirmeyi şöyle yapıyorum. Gülen Cemaati, kendi gündemini kendisi belirleyen, otonom, devlet dışı ilk “sivil toplum” hareketi. Bu sivil hareket, 90 yıldır rejime yönelik en büyük ve en örgütlü meydan okuma. Aynı zamanda küresel bir güç. İdeolojik bir rehberi ve somut bir politik projesi olmaksızın yürüdüğü yolda büyük başarılar elde etti. Geldiği noktada siyasal alana taştı ve bu rahatsızlık yarattı.
Buraya kadarını Oğur’un, Cemaat’in yapısı ve işlevi üzerine tesbitleri olarak okuyabiliriz. Metnin son pasajlarında, tesbitlerden değer yargılarına sıçrandığını görüyoruz. Değişim sürecinde AKP-Cemaat ilişkisini, Oğur’un, birinci aktörün ötekinden (istismarı ima eden ifadeler eşliğinde) yararlanması olarak okuduğunu anlıyoruz. Gelinen noktada da onun gücünü sınırlamak ve siyasi gücünü ise tamamen teslim almak istediğini söylerken, bunun eleştiriyi hak ettiğini düşündürtüyor. Yazı, iktidarın bölünmesi ve otonom güçlerin ortaya çıkmasının Türkiye’nin çoğulcu ve demokratik bir ülke olmasına yarayacağı öngörüsünde bulunuyor. Sürtüşmekten korkup özerkliğin yaralanması tehlikesine karşı, Gülen’in dönme davetine ilişkin tutumunu onaylayarak bitiyor.
Son on yılın siyasal pratiğinden kendimce edindiğim gözlemler, bu metnin argümanları ve değer yüklemeleriyle kolayca uyuşmama izin vermiyor.
Bu, zor bir tartışma. Hem çelişik olgular var, hem de yeterince tanımadığımız bir yapı üzerine konuşuyoruz.
Bir dizi soru üzerinden gidelim.
“Devlet dışı güçlü otonom yapıların sırf bu özelliklerine bakarak otomatik olarak çoğulculuğa, demokrasiye yarayacağını söyleyebilir miyiz”den başlayabiliriz. Yani, “sivil toplum” eşittir demokrasi ve çoğulculuk, mutlak geçerli bir denklem midir?
Biz, Cemaat’in söylenildiği kadar devlet dışı, uluslararası aktörler de dâhil ileri derecede otonom bir yapı olduğunu söylerken hangi ölçütleri kullanacağız. Bunların hakikat olduğundan nasıl emin olacağız?
Siyasal partilerle karşılaştırıldığında Cemaat’in, örneğin (elbette CHP demeyeceğim) çıkış noktasındaki AKP’den daha devlet dışı olduğunu nasıl temellendirebiliriz? Şu andaki statülerine baktığımızda ise, ikisinin de bir düzeyde devlet gücü kullanmayı çok önemsediğini, bu bakımdan bir fark olmadığını düşünmek yanlış mıdır?
Daha can alıcısı: Modern demokrasilerde siyasal iktidarın kaynağı ve meşruluğu, genel oya, toplumun onayını talep eden açık siyasi rekabete dayanmaz mı? Batı medeniyetinin de bizim coğrafyamızın da derin tarihsel tecrübesini, demokrasinin kilit kavramlarını, önemsiz klişeler olarak görebilir miyiz? Bu ülkenin büyük kavgası; siyasetin toplum temsiline dayanması, bunun şeffaf, hesap sorulabilir kurumlarının oluşturulması değil midir?
Cemaat’in, ideolojik bir rehberliğe (ben bunu birleştirici, motive edici, ötekilerden ayırıcı değerler olarak anlıyorum) ve politik bir projeye (bunu da bir siyasal iktidar stratejisi ve kurulmak istenen toplum düzeni modeli olarak anlıyorum) sahip olmadığını hangi şeffaflık içinden gözledik? Keza, AKP’nin topluma açık bir siyaset yapısı olarak Cemaat’ten daha ideolojik, daha fazla politik stratejiye bağlı bir hareket olduğunun kanıtları nelerdir?
Bu soruların, aslında cevapları içinde duran; sormayan söyleyen sorular olduğunu düşünebilirsiniz.
Haklı da olabilirsiniz. Oğur’un argümanlarını tatmin edici bulmadığımı söylemiştim. Bu sorulara cevap vermeyen açıklamaların neden ikna edici olamayacağını ise cereyan eden siyasal pratikten çıkartabiliriz.
Evet, cemaat genel bir kavram olarak “sivil toplum” içine yerleştirilebilinir. Ama, bu onun pratiğini eleştiriden muaf tutmaya yetmez. Hele, demokrasinin güvencesi olarak tanımlama cesareti asla vermez. Olsa olsa, varlığını tanımaya, meşru saymaya, Kemalist otoriter kafanın yasakçı söylemine karşı durmaya imkân tanır.
Cemaat’i yapısal olarak şeffaflaşmaya, ideolojisizleşmeye, siyaset dışı kalmaya zorlama hakkımızın olduğunu da söyleyemeyiz. Tarihsel olarak kurulmuş, mensubiyetin anlamlı bulunduğu sosyolojik bir yapıya dışarıdan model dayatmaya kalkmak, otoriterlikten başka bir şey değildir.
Fakat, sorun bu yapının kamusal güç kullanımıyla kurduğu ilişkidir.
Kısmen paylaştığı iktidar gücünü otoriter rejimin tasfiyesi amacıyla kullanıyor olması, modern açık siyaset araçlarının dışında kalmasının sakıncalarını azaltmaz. Hele, bu gücü parlamento iradesine meydan okuyan zorlamaların aracına çevirmesi hiç kabul edilemez. Bunun, vesayet rejiminin baskıcılığı karşısında, gönülsüz olarak sürüklenilen ve kendi varlığını koruma amacıyla sınırlı olduğu savunması da hem ilkesel olarak meşru değildir, hem de inandırıcılığı zayıftır.
Kaldı ki, kullanılan gücün yönünün şaşmaz bir demokrasi idealince belirlendiğini söyleyebilmek için, KCK’ya yönelik ucu kaçmış uygulamaları, öğrenci eylemlerine ve kimi gazetecilere karşı başvurulan yöntemleri görmezlikten gelmek gerekir.
Bütün bu söylediklerimin yaşamsal önemini kanıtlayan merkezî örnek de, son günlerde iyice görünür olan Kürt sorununa müdahale pratiğidir.
Ülkenin bu en önemli sorununda Erdoğan ve ekibinin çözüm yönünde güçlü bir irade gösterdiğinin işaretleri çoğaldıkça, Oslo mutabakatı üzerinden “vatana ihanet”le yargılanabilecekleri tehditleri de yükseliyor.
Bu hepimizin gözü önünde oluyor.
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023