Gürbüz ÖZALTINLI
Kış soğukları gibi ikinci kavanozun da sonunun geldiği köy tarhanasından yaptığı çorbayı içip, üstüne de, tansiyon illeti yüzünden katlandığı ama yıllardır tuzsuz haline alışamadığı patates yemeğini yedikten sonra köşesine çekilmişti. Kız ve torun sofrayı toplarken, hep koltuğun yanında tuttuğu Kuran’ı aldı rast gele açıp okumaya başladı. Televizyon açıktı. Salonda sesler dolaşıyordu. Haber sunucusu kadın, son günlerde hep olduğu gibi içinde Çin, İtalya, korona, umre kelimeleri geçen cümleler kuruyor; o uzman senin bu uzman benim, bir yerlere bağlanıp sorular soruyordu. Uzmanlar kolonya içilmemesi gerektiğini, ağıza saç kurutma makinası tutmanın fayda getirmeyeceğini söylemişlerdi dün; bugün de yine yararlı bilgiler veriyorlardı. Dikkati, elinde tuttuğu kitapla sesler arasında gidip geliyordu. Ey inananlar… Unutmayın korona virüsü sizin alacağınız önlemlerden güçlü değildir… Bak yine çıktı dedi içinden. Elindeki bastona yaslanıp tuhaf tuhaf konuşan şu sakallı çocuğu ekranda ilk gördüğünde de yadırgamıştı. “Kim Allah aşkına bu adam, rahmetli babam gibi, bakın bana bir daha söyletmeyin havasında konuşuyor” diye sormuştu. Torunu da, “anneanne tanımadın mı, hani çok sevdiğin Müslüm Baba işte o; filmini seyretmiştik ya” diye dalga geçmişti. O da kafasına kesme şeker fırlatmıştı Büşra’nın. Müslüm’le bu topallayan sakallıyı ayıramayacak kadar bunamamıştı daha…
Kitabı kapattı usulca yerine koydu, akşam namazını kılmak için yattığı odaya yöneldi… O’nun sesini duydu. Aileden birisininki kadar tanıdık; yıllar önce kendisini de heyecanlandıran, sonra yavaş yavaş kayıtsızlaştığı; şimdilerde de hiç bitmeyen kızgınlıklarından sıkıldığı o ses, 65 yaş üstündekilerin sokağa çıkmasının yasaklandığını söylüyordu. Kızına döndü, “doğru mu duydum Ayşe ben” diye sordu. Sesi telaşlıydı. Evet, doğru duymuştu, bu hastalık en çok yaşlıları öldürüyordu, yaşlıları evde tutup dışarıdaki kötülükten korumaya karar verilmişti. Böyle tane tane anlatırdı her şeyi Ayşe. Ayşe’yi tanımayan birisi, konuşmaya başlar başlamaz kendisine kıt anlayışlı muamelesi yaptığını düşünüp kızabilirdi. Oysa Ayşe, herkesle böyle ilkokul öğretmeni gibi konuşurdu; çünkü o ilkokul öğretmeniydi. Dört yıl atanmayı bekledikten sonra ismini ilk defa duyduğu bir kasaba okuluna tayini çıkmış, iki yıl hizmetin ardından, Ankara’da tanıştığı beden eğitimi öğretmeni Cemil’le evlenerek doğup büyüdüğü bu şehire geri dönmüştü. İyi kötü idare eden evliliğinin üçüncü yılında Büşra doğmuştu. Asıl büyük değişiklik, evliliğin on üçüncü yılına denk geldi. Uçakların sabaha kadar uçup korkutucu patlamaların olduğu geceydi. Önce TRT’den ordunun yönetime el koyduğunun duyurulduğu bildiriyi, sonra Cumhurbaşkanı’nın herkesi sokağa çağırdığı konuşmayı dinlemişlerdi. Her patlamada çığlıklar atan Büşra’yı sakinleştirmeye çalışarak sabahı ettikleri o geceden birkaç gün sonra Cemil’in çalıştığı özel okula devlet el koydu. Cemil işten çıkartıldı. Eve polisler geldi, Cemil’i götürdüler. Birkaç gün sonra döndü Cemil; eve kapandı, yemeden içmeden kesildi, bakışları değişti, kimseyle konuşmaz oldu. Günler geçtikçe olur olmaz her şeye kızmaya başladı ve bir gün hiç olmadık bir nedenle Ayşe’ye bastı tokadı, vurdu kapıyı çıktı. Ayşe üç gün sustu, ağladı, sustu, ağladı, sustu... Sonra aldı Büşra’yı, annesinin Yukarı Ayrancı’da yalnız yaşadığı, girişin 3 kat altındaki iki odalı daireye taşındı.
O günlerde, Ayşe’nin annesi Fehmiye’nin 6 yıldır tatil dinlenme nedir bilmeden her gün 12 saat mesai harcadığı iş, Allah’ın taktiriyle bitmişti. Ekim’in ilk haftasında önce Rüştü Bey, son haftasında da, her gün sayısız kere “Fehmiye, biz bu evde daha kalabalık değil miydik” diye sorup “Rüştü Bey gitti Saadet Hanım” cevabını alan 1342 doğumlu Saadet Öztürk peş peşe hayattan çekilmişlerdi. Böylelikle, iki demanslı ihtiyara yıllardır hizmet eden Fehmiye, hayırlı evlat Ömer’in, Rüştü Bey’i kaybettikten sonra işinin yüzde elli azalmasına rağmen kendisine tam ücret ödeyeceğine dair verdiği sözün sevincini yaşamaya fırsat bulamadan işsiz kalmıştı.
Fehmiye, sevap kotasını doldurmuş olmalı ki, hemen yeni iş bulmuş, kendisinden on yaş büyük, eli ayağı tutan, zihni yerinde ama hiçbir dünya işine yatkın olmayan dul bir adamın hayatına yardım etmek için günde üç saat mesai karşılığında aynı ücretle çalışmaya başlamıştı. Üstelik Pazar günleri de ona bırakılmıştı. Fehmiye, tanrının yukarıdan bakıp, çektiği çileleri görerek kendisini sadece sonraki dünyada değil, nihayet bu yaşadığı hayatta da ödüllendirmeye karar verdiğine inandı. Karşı apartmandaki demans çiftten sonra uzaklara da değil, yine 5-6 sokak aşağıda yaşayan yeni adamın evine gidip gelmeye başladı. Biraz yokuş inip çıkıyordu; olsun, bu da ona yürüyüş oluyordu.
Başlarda Mehmet Bey, sessiz, sıradan, hep aynı saatte uyanıp hep aynı kahvaltıyı yapan, ardından koltuğuna yerleşip kesintisiz üç saat kitap okuyan, kitabı kapattıktan sonra karşısında duran televizyonu açıp hiç değiştirmediği bir radyo kanalından Fehmiye’nin çok kasvetli bulduğu sözsüz müzikler dinleyen, bunu yaparken de sanki ekranda değişen görüntüler varmış gibi gözünü televizyondan ayırmayan, öğle yemeğinde de sabah kahvaltısı gibi hep aynı saat, aynı dakika, hatta neredeyse aynı saniyede sofraya oturan birisi olarak, biraz tuhaf bulduğu ama fazla da dikkat etmediği bir insandı.
Mehmet Bey de ilk günlerde Fehmiye’nin varlığını pek fark etmemiş gibiydi. Günlük rutinine kapanmış, iyice sessizleşmişti. Birlikte yaşadığı annesi hayattayken haftada üç gün yardımlarına gelen, annesi aniden hastalanıp öldükten sonra artık bir yardımcı olmaktan da öteye, yeni bir anne, yollarının gözlendiği bir arkadaş, bir sırdaş rütbesi kazanan Sabiha’nın yokluğuna alışmaya çalışıyordu. Koskoca dokuz yılın sonunda hayatının en önemli ikinci kadınını da kaybetmişti Mehmet Bey. Annesi sağken, onun çantasından Sabiha’nın para çaldığını anlamışlardı. Mehmet Bey ve annesi, konuşmaktan daha çok bakışmak ve susmakla geçen bir toplantı yapmışlar, Sabiha’yı evden uzaklaştırmak yerine paralarını ondan korumaya karar vermişlerdi. Bilmedikleri, tanımadıkları yeni bir insan aramaya mecalleri yoktu. Sabiha, hırsızlık yapmadıkça iyi anlaştıkları, yaptığı yemekleri beğendikleri, güler yüzünden tatlı dilinden memnun oldukları bir kadındı. Hiçbir şey yokmuş gibi geçti günler. Hatta Mehmet Bey’in annesi bazı özel zamanlarda, -mesela bayram günlerinde- yatak odasındaki komidinin çekmecesine yirmi lira bırakıyor, Sabiha da onu kaşla göz arasında alıp çantasına atıyordu.
Bizim bu dünyanın aklıyla kolay anlayabileceğimiz bir insan değildi Mehmet Bey. Medeniyet dediğimiz bu düzen içinde sayısız nimet olduğunu, bunlara ulaşmak için çalışıp çabalamak, eldekiyle yetinmek yerine fazlasını arzulamak, rekabetin farkında olmak, kendini başkalarından korumayı öğrenmek, kazanmak, harcamak, biriktirmek ve yeniden daha fazla kazanmak, daha fazla harcamak daha fazla biriktirmek, tırmanmak ve biraz daha tırmanmaktan yorulmamak gerektiğini bilmiyordu. Bu halinin, ahlaki bir öğretiyle, üzerine çalışılmış bir felsefeyle alakası yoktu. Sanki Mehmet Bey, dış dünyayı olduğu gibi algılamasını sağlayacak temel bir yetenekten yoksun gelmişti bu dünyaya.
Babasının zorlamasıyla kendi döneminin en iyi lisesinde burslu okudu, sınav kazanıp bir yıl eğitim için yine bursla ABD’ne gitti. Yabancı öğrenciler için planlanmış bir okul etkinliği olarak Beyaz Saray’a kalabalık bir grupla götürülüp, yan yana dizilerek zamanın Amerikan başkanı ile tek tek el sıkışarak tanıştırılmalayı beklerlerken, dönüp yanındaki arkadaşıyla Kennedy’ye pandik atacağına dair girdiği iddiayı kazanmasını, hayatının en büyük başarısı olarak gördü. Kennedy’nin şaşkın ifadesini hiç unutmadı. Türkiye’ye döndükten sonra, onun suikastla öldürülüşünü öğrendiğinde bütün arkadaşları gibi o da ağladı. Bir yandan da, pandik eyleminin artık daha da kıymetli bir anıya dönüştüğünü düşünmekten kendini alamadı. Bütün dünyanın ağladığı bir başkanın kıçını ellemiş olmasının; üstelik artık kimsenin böyle bir şey yapma şansının kalmamasının, kendisini ayrıcalıklı kıldığını hissetti. Bu onur duygusundan utandı.
Mehmet Bey liseden sonra girdiği sınavlarda önce Tıp fakültesini, onu bırakıp evine çekildikten bir yıl sonra da Beyrut Amerikan Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nü kazandı ve onu da bırakıp Muş şehrinde askerlik yapmayı seçti. Hayatının sonraki bütün yılları, inceliklerine vakıf olduğu İngilizce üzerine tercümanlık ve özel öğretmenlikle geçti. Bir paltoyu ya da ceketi ya da pantolonu ya da ayakkabı, kazak, gömlek, pijamayı… fark etmez… bütün sahip olduklarını -ki bunlar küçük bir dolabın yarısını doldurmaya yetmezdi- otuz kırk yıl giymesiyle, hiçbir şeyini parçalanıp kullanılamaz hale gelmeden atmayı akıl edememesiyle; evinin bütün duvarlarını kaplayan kütüphaneler dolusu kitapları ve hala zaman zaman pikaba yerleştirip dinlediği klasik müzik plaklarıyla tanınmıştı çevresinde.
Emekli olduğunda kendisine en düşüğünden emekli maaşı bağlandı. Annesinin emekli maaşının da eklendiği bütçeleriyle yoksunluk duygusu yaşamadan sürdürdüler hayatlarını.
Annesi 93 yaşında sadece üç gün süren bir hastalıktan sonra ölünce, kendi emekli maaşı ve yardımcısı Sabiha’yla baş başa kalıverdi Mehmet Bey. Mehmet Bey’le kıyaslanmayacak kadar dünyalı, şeytandan tüy çalmış olduğunu düşündürecek kadar talihli, Hedonizmin yaratıcısını kıskandıracak kadar yoldan çıkmış kardeşi Mustafa, anneleri öldükten sonra oturduğu evin kirasını ve Sabiha’nın ücretini ödemeyi üstlenince Mehmet Bey’in emekli maaşı kendisine kalmış oldu.
Mehmet Bey, o andan itibaren Sabiha’nın anaçlığı, sohbeti, yemekleri ile emekli maaşı arasında tercih yapmak zorunda kaldı. Sabiha, Mehmet Bey’in kardeşinden aldığı ücretinin yanında onun emekli maaşının da önceleri yarısına, birkaç ay sonra da tamamına el koymakta hiç zorluk çekmedi.
Mehmet Bey’in annesinin ölümünün üstünden daha bir yıl geçmişti ki, Sabiha bir sabah eve çok kederli bir yüzle gelmiş, mutfağa kapanıp yüksek sesle ağlamış, bir iki telefon görüşmesi yaptıktan sonra Mehmet Bey’e, kızının acil ameliyat edilmesi gerektiğini ama parasızlıktan yaptıramadıklarını, hayatını kaybedebileceğini söylemişti. Beraberce Mehmet Bey’in emekli maaşının yatırıldığı sokağın köşesindeki banka şubesine gitmişler, Mehmet Bey’in maaşını temlik ederek on beş bin lira ihtiyaç kredisi almışlar, Sabiha göz yaşlarıyla parayı teslim alıp gitmiş bir daha da kendisinden haber alınamamıştı.
İşte Fehmiye bu olaydan iki hafta sonra işe başlamıştı.
Mehmet Bey’in Fehmiye’nin varlığını fark etmesi ve aralarında kısa cümlelerle konuşmaya başlamaları yaklaşık üç ay aldı. Mehmet Bey, zihninde Fehmiye’yi hep Sabiha ile kıyaslıyordu. Onu donuk, kapalı buluyor fakat Sabiha’nın aksine, onun içi dışı bir, pazarlıksız kişiliğini seviyordu. Yaptığı yemekler hep en ucuz malzemelerden seçilmiş, tadı, kıvamı pek tutturulamamış oluyordu. Mutfakta Sabiha’nın çırağı bile olamaz diye geçiriyordu aklından. Üstelik Sabiha’da alttan alta kaynayan bir cilve; şarkı gibi dalgalanan bir ses, insana bahar kokusu getiren bir taşkınlık vardı. Fehmiye, eleği duvara asmışlığı da değil, hiç yaşamamışlığı; sönmüşlüğü değil, zaten ateşlenmemişliği; ruhunu daha yolun başında bırakıp dünyaya kupkuru fırlatılmışlığı çağrıştırıyordu insana.
Fakat Fehmiye’de o yaşamamışlığın ardına gizlenmiş, kendini hemen ele vermeyen öyle hakiki, derin bir sevgi; kendiliğinden akıp gelen bir şefkat vardı ki, onu tanıdıkça insan, karşılığını veremeyeceği bir borçluluk duygusuna kapılıyordu. Kısa zaman içinde ana oğullukla abi kardeşlik karışımı bir ilişki oluştu aralarında. “Abi, üşüyeceksin al şu hırkanı sırtına… Abi, çorabın delinmiş çıkart dikeyim - ya evet, mermer yumurtası da vardı Fehmiye’nin, çoraplar atılmaz yamanırdı-… Abi pijaman sökülmüş, abi gömleğin leke olmuş, abi gözlüğün kirlenmiş, abi, abi, abi…” Kahve fallarına başladı sonra Fehmiye. Uzayıp giden yollar, açılan kısmetler, gelen paketler gördü fincanlarda. Kaskatı bir pozitivistlikten ömrünce zerre kadar sapmamış Mehmet Bey, kehanetlerini dinlerken sahte bir heyecanı esirgemedi Fehmiye kardeşinden. Yemeği beğendin mi sorusuna gözünü kırpmadan yalan söylemekten kaçınmadı. Gerçi, “bayıldım, çok güzel, eline sağlık” gibi kelimeler yerine “hımmfhh” sesleri çıkartırken parmaklarını birleştirip sallamak gibi beden işaretleri daha kolayına gidiyordu Mehmet Bey’in. Sözsüz yalanlar daha masum geliyordu ona.
Giderek bir aile bağına dönüştü ilişkileri. Sözün gelişi de değil; zaman zaman buluşmalarla yaşanan hakiki bir aile görüntüsü çıktı ortaya. Fehmiye bazı günlerde torunu Büşra’yla geliyor; Mehmet Bey kitap okuma saatini Büşra’ya ayırıp ona İngilizce ve Türkçe dersleri veriyordu. Ayrıca ayda en az bir kere Fehmiye Ayşe ve Büşra’yı alıp dışarıda lokantaya götürüyor, onlara okkalı bir ziyafet çekiyordu. Hatta, Fehmiye’nin Merzifon’da yaşayan annesi Remziye Hanım da tedavi için Ankara’da bulunduğu sırada bu yemeklerden birisine katılmış; küçükten büyüğe doğru herkesin birbirine “anne” diye seslendiği dört kuşağın buluşması Mehmet Bey’e çok eğlenceli gelmişti.
Herkesin hayatından memnun olduğu bir düzen kurulmuş tıkır tıkır işlemekteydi…
Mehmet Bey de Fehmiye’yle aynı anda öğrendi 65 yaş üstündekiler için getirilen sokağa çıkma yasağını. Aceleyle aldı telefonunu eline “Alo Fehmiye, sen kaç doğumlusun?”… Korktuğu cevabı aldı. Fehmiye 66 yaşındaydı. “Abi ne yapacağız şimdi” diye sordu Fehmiye. “Dur bakalım, belki çok uzun sürmez, ben başımın çaresine bakarım şimdilik” dedi Mehmet Bey.
Ertesi gün iç sıkıntısıyla uyandı. Yüzünü yıkadı, her zaman Fehmiye’nin önüne getirmesine alıştığı, her birisinde farklı yiyeceklerin bulunduğu çok gözlü kahvaltı tepsisini buzdolabından çıkartıp salondaki masaya getirdi. Çay demlemek gözünde büyüdü. Ekmeği de kızartmadan öylece aldı kesti yedi. Tepsiyi yine dolaba koydu, koltuğuna oturup Türabi’yi aradı. “Türabicim bana bu civardaki lokantaların kartlarını toplayabilir misin rica etsem” … “Tabi Mehmet abi sen merak etme” …
İki saat sonra Türabi, üstünde pide, tavuk, sandviç, döner, pizza resimleri bulunan; Lezzet, Tadım, Gurme, 01 Adana, Nefis gibi isimler yazılı bir avuç magnetle geldi. Mehmet Bey onların buzdolabı kapağına yapıştırılacağına dair bir bilgiye sahip olmadığı için neden mıknatıslı olduklarını anlamadı ve yan yana masanın üstüne dizdi.
Akşamları yemek yemeyi uzun zaman önce bıraktığı, kahvaltılıkları da apartmana dışarıdan hizmet veren Türabi’ye sipariş verip marketten aldırmayı akıl edebildiği için, sadece öğle yemeklerinde hayatına yeni bir usül sokmuş olacaktı böylelikle. Hayatında ilk kez telefonla yiyecek isteyip eve getirtecekti. Magnetleri sıraya koydu ve en baştaki pideciden başladı o gün. “Bir yumurtalı kıymalı, bir kutu kola…Nakit mi kredi kartı mı? Tabi efendim. Adres neydi” dedi telefondaki ses. Mehmet bey dondu kaldı. “Bir dakika sizi yine arayacağım” deyip kapattı telefonu. Çıktı, önce bina kapısının üstündeki numaraya ve “Gökyüzü” yazılı mermer tabelaya baktı, ardından oturduğu dairenin kapısının üstündeki sayıyı okudu. İçeri girip pidecinin numarasını çevirdi yeniden.
Sonraki gün İskender, ardından bir daha İskender, üçüncü gün yine İskender yedikten sonra kızarmış piliçe geçti…
Mehmet Bey artık öğlenleri iple çekiyor, saat yaklaştıkça ayağına gelecek lezzetleri düşünüp heyecanlanıyor, kapı çalınınca çocuk gibi koşa koşa gidip parasını verip siparişi alıyor göz açıp kapayana kadar geleni mideye indiriyordu. Öğlen yemekleri şenliğe dönmüştü dönmesine de… Fehmiye’nin yokluğu, evdeki kör sessizlik, içine oturmaya başlamıştı.
Tam bir hafta sonra, daha önce düşünmemiş olduğu için kendine kızarak Fehmiye’yi aradı. “Fehmiye, senin kızın bankada hesabı var mı?... Tamam… Versene numarasını bana… Tamam, bekliyorum… Yarın yatırırım, kız gitsin çeksin… Fark etmez, gelemiyorsun diye kendime mi saklayacağım parayı. Kardeşim bana gönderiyor zaten… Uzatma Fehmiye… Hadi görüşürüz. Çok dikkat edin, kolay bulaşıyormuş…”
Sabah kahvaltısını ettikten sonra, içine gerekli gördüğü notları yazdığı küçük cep defterini açtı, bir şeyler karaladıktan sonra o sayfayı kopartıp cebine koydu. Bastonunu aldı apartmandan çıktı. Her ay maaşını çekmek için bir kere uğradığı yüz metre ilerideki banka şubesine yöneldi. Yirmi yıl önce sağ dizine taktıkları protez de artık pek iş görmüyordu; zorlana zorlana ağır aksak yürümeye başladı. Daha altı yedi adım atmıştı, hemen yanından polis arabalarından çıkan o sinir bozucu korna sesi geldi: boooorrrt… “Nereye Hacı amca?”
Hacı amca mı?!! İşte daha ağzını açar açmaz damarına basmayı başarmıştı memur efendi… “Ne hacısı” diye soruyla cevap verdi polis memuruna Mehmet Bey. “Kızma amca, evden çıkman yasak, bir ihtiyacın varsa söyle biz getirelim” dedi arabanın açık camından memur. Yaşını sormak gereği bile duymamıştı. Kendinden emin ve gönül alıcıydı sesi.
Bir kere de, kardeşiyle beraber katarakt ameliyatı için gittiği hastanede hasta bakıcı böyle seslenmişti kendisine; bir perdeyi gösterip, “orada soyunacaksın hacı amca” demişti. Mehmet Bey perdeye doğru bir adım atmış, sonra durup dönmüş “sen bu sakalı hacı sakalı mı sandın” demişti sinirli sinirli. “Bu sakal Marks’ın sakalı. Tanır mısın sen Marks’ı” diye eklemişti. Kardeşi koluna girip “gel abi Allaşkına bırak şimdi Marks’ı Lenin’i” deyip soyunma odasına sürüklemişti. Hastabakıcı dönüp gitmiş, uzaklaşırken de kendi kendine söylenmişti: “cık cık cık, Marsmış… Yok Jüpiter”…
Hakikaten de yüzünün yuvarlak hatları, kısa kalın boynu ve suratının neredeyse üçte ikisini kapatan uzun, gür, beyaz sakalıyla Marks’ın fotoğraflarını andırmıyor da değildi Mehmet Bey. Fakat şimdi şu polis memuruyla yine bu hacı mıyız değil miyiz tartışmasına girmeyi uygun bulmadı. “Memur Bey hemen şu görünen bankaya gidiyorum bir para göndereceğim yakınıma, eve döneceğim” dedi. İnterneti nereden bilsin hacı amcam diye geçirdi içinden polis. “Peki, kimseye fazla yaklaşma, hemen evine dön amca” dedi Mehmet Bey’e, araba uzaklaştı.
Mehmet Bey içinde kendisinden başka müşterinin bulunmadığı şubenin kapısından girdi ve her ay gidip hesap cüzdanını uzatarak parasını çekip bilgisini işlettiği bankodaki kadının karşısında durdu. “Hoş geldin Mehmet amca” dedi kadın. Mehmet Bey bir şey söylemedi; elini cebine attı, banka cüzdanıyla birlikte not alıp koparttığı defter sayfasını çıkartıp bir kol mesafesi uzaklıktan kadının önüne uzattı. Kadın cüzdanı aldı yana koydu, kağıdı aldı okudu. “Hoş bulduk, sizdeki hesabımdan, Ayşe Kehribaroğlu’na ait numarası aşağıda yazılı hesaba 2000 (iki bin) lira gönderilmesini rica ediyorum”. Kadın kafasını kaldırdı, “peki Mehmet amca” dedi. Klavye tıkırtılarını bir kâğıdın yazıcıdan çıkma sesi takip etti. Sonra cüzdanı yerleştirdi kadın; çıtır çıtır bir makine sesi daha geldi. Bir kâğıdı uzattı bankoya, “Şuraya bir imza alayım Mehmet amca” dedi. İmzasını aldı. Cüzdanı verdi. Mehmet Beyin sessizce gidişini izledi.
Yalnız geçen ikinci haftanın sonunda, artık İskenderlerin, mantıların, pidelerin, piliçlerin ve akla gelebilecek daha nice çıldırtıcı lezzetlerin hakkından gelemeyeceği bir hüzün basmıştı Mehmet Beyin ruhunu. Fehmiye’nin kahve fallarını, Merzifon’da geçen çocukluk anılarını, rahmetli alkolik kocasını nasıl evden kovduğunu, sonra haline dayanamayıp geri çağırdığını, Büşra’nın bebekken çok obur olduğunu ve defalarca dinlediği bunlar gibi sayısız hikâyeyi defalarca daha dinlemeyi çok özlemişti.
Hava kararmıştı. Mehmet Bey hiçbir bölümünü kaçırmadığı dizisini izlemiş, eline aldığı kitabı okurken koltuğunda içi geçmişti. Kendi deyimiyle “sinemaskop kalitesinde” uzun rüyalar görmesiyle ünlüydü. Rüyasında anahtarın girişi ve kilidin içinde dönüşünün sesini duydu. Şaşırdı, bu saatte kim gelebilirdi ki. Annesi, olabilir miydi acaba; öğlen kuaföre saçını boyatmaya gitmişti fakat bir türlü geri dönmemişti. Endişelendi annesinin gidişini hatırlayınca. Sonra birden halının üstünde 50 liralık kâğıt para gördü; Sabiha düşürmüş olmalı diye düşündü. Eğilip alacaktı, vaz geçti. Koluna bir el değdi. Döndü, baktı. Koluna dokunan kendi çocukluğuydu. Kolej formasıyla yanında dikilmiş gözünün içine bakıyordu. Uyudun mu abi diyordu. Hayır uyumuyordu. Çocukluğunun eli biraz daha sert sallamaya başladı kolunu. Salladı, salladı… Ses değişti, kadın sesine dönüştü, “uyudun mu abi” dedi yine. Mehmet Bey gözlerini açtı, gözlüğünü doğrulttu, üzerine eğilmiş kolunu sıkan Fehmiye’nin yüzünü gördü. Hiçbir şey anlamadan, bomboş baktı baktı…
“Hava kararınca arka sokaklardan hızlı hızlı geldim abi, ne çıkışımı, ne gelişimi kimse görmedi bile.” dedi Fehmiye. Elinde tuttuğu üç katlı sefer tasını Mehmet Beye doğru kaldırarak gösterip, “fırının içine koyuyorum bunu, bir iki gün yersin, patates, zeytin yağlı fasulye yaptım sana. Bir de o sevdiğin kurabiyeden var” dedi. Ama bu ses Fehmiye’nin değil, annesinindi. Her zamanki gibi yumuşacık, sıcacıktı. Ne zaman dönmüştü annesi kuaförden hiç fark etmemişti, şaşırdı.
Aynı ses, “Dur sana bir kahve yapayım saat erken daha” dedi.
Fala bakmaya başladığında saat gecenin 10’uydu. Tam gece yarısı, geldiği gibi sessizce kapıyı kapatıp çıktı.
Ertesi sabah uyandığında, gördüğü rüyayı düşündü Mehmet Bey… Bir rüyanın gerçek kadar inandırıcı olmasına yabancı değildi. Fakat bu, her başına geldiğinde aynı derecede şaşırmasını engellemiyordu.
Kahvaltısını yaptı, kitabını okudu, müzik dinledi. Masanın üstünden bir magnet seçti. Yine İskender tutkusu depreşmişti. Tereyağı kokusunu duyar gibi oldu. Alta döşenmiş çıtır pideler geldi gözünün önüne, heyecandan karnı karıncalandı. Aldı telefonu… Bır bıt bıt tuşlara bastı. Yarısında durdu. Ayaktaydı. İçine kurt düşmüştü. Birden döndü mutfağa gitti. Eğildi fırını açtı.
Hakikaten oradaydı. Üç katlı sefer tasını çıkardı. En üsttekinin kapağını açtı, pembe yağı donmuş patatesleri gördü. İçini sevinç dalgası sardı. Küçük kısa bir çığlık attı, suç işlemiş gibi hemen eliyle ağzını kapattı.
Çatal kaşık çekmecesini açtı, öğrenciliğinde tatil kamplarının devre sonlarında gerçekleştirilen balolarda hep yaptığı gibi, gövdesinden beklenmeyen kıvraklıkta salsa figürleriyle, elinde tuttuğu kaptan soğuk sert tuzsuz patatesleri yemeye başladı…
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023