İbrahim SEDİYANİ

İbrahim SEDİYANİ
İbrahim SEDİYANİ
[email protected] Tüm Yazıları
Kemalizm, İki Düşmanını da (İslamcılık ve Kürtçülük) Nasıl Mağlup Etti?
30.12.2015
3243

   Yaşadığımız topraklarda 1923 yılında İttihat Terakki olanlarca “Türkiye Cumhuriyeti” adıyla yeni bir devlet kurulunca, bu devletin zihniyeti olan Kemalist rejim, “iki temel fobi” üzerine bina edilmişti: İslam düşmanlığı ve Kürt düşmanlığı.

     Dolayısıyla, yeni kurulan rejime karşı iki muhalif güç belirdi: İslamcılar veKürtçüler.

     İslamcılar ve Kürtçüler, yeni rejimin kurulduğu günlerden başlayarak, devlete karşı onlarca ayaklanma, kıyâm, isyan hareketleri gerçekleştirdiler, doğal ve haklı olarak. Bu isyanların bir kısmı “İslamcı”, bir kısmı “Kürtçü”, önemli bir kısmı ve hatta en büyüğü olan Şeyh Said Kıyâmı da her ikisini bünyesinde barındıran “İslamcı – Kürtçü” bir ayaklanmaydı.

     Kemalist rejim, nerdeyse ilk 60 yılında, yani 1980’lere ve 90’lara dek, bu iki “düşman”ıyla mücadele etti. Kemalist rejim, birini “gericilik” birini de “bölücülük”olarak adlandırdı ve ikisini de tamamen ortadan kaldırmak istedi. İslamcılık veKürtçülük fikriyatına ve hareketine karşı 60 – 70 yıl boyunca mücadele eden Kemalist rejim, ikisini de yok edemedi.

     Onları ortadan kaldıramayan Kemalist rejim, değişik bir strateji belirledi ve farklı bir yöntem izleyerek her ikisine karşı da mutlak bir zafer kazandı: Onları kendine benzetti. Yani Kemalizm’in bu iki düşmanını yok edemeyince, her ikisini de “Kemalistleştirerek” etkisiz hale getirdi.

     Onyıllar boyunca darağaçlarıyla, süngüyle, zor ve baskı ile, hatta en korkunç katliâmlar yaparak yine de yok edemediği ve tehlike olmaktan çıkaramadığı İslamî ve Kürdî muhalefeti, her ikisini de “Kemalistleştirerek” yok etmiş, en azından “tehlike” olmaktan çıkarmıştır.

     Hem İslamcılık hem Kürtçülük, her ikisi de “Kemalistleştirildiği için”, bugün itibariyle Kemalizm için “tehlike” olmaktan çıkmışlardır.

     Nitekim 20. yy’ın başında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde 80 yıl boyunca Kemalistler’den her türlü zûlmü ve baskıyı gören İslamcılar, 21. yy’ın başında iktidar olduktan sonra, aynı zûlmü bu kez onlar Kemalistler’e ve ülkedeki diğer kesimlere yaptılar. Üstelik, aynı yöntem, aynı dil ve aynı argümanlarla. Kemalist rejimin 1925’te çıkardığı “Taqrîr-i Sükûn” kanununa benzer baskı, susturma ve sindirme operasyonlarını, onları örnek alırcasına muhalif medya üzerinde uyguluyorlar. Hükûmetin baskı ve zûlümlerini, hatta sadece yanlışlarını bile eleştiren gazete ve televizyonlar, ancak faşist rejimlerde rastlanan yöntemlerle susturuluyor. “Öteki” olana yönelik iftira, çamur ve karalamalar, geçmişte iktidar olan Kemalistler’in yaptıklarının – biraz daha ahlâksızca ve içine “dîn” sosu da karıştırıldığı için daha da utanç verici – bir taklidi sadece.

     Beri yandan, “Kürt muhalefeti” olarak adlandırılan cenahta da, benzer kirliliğin tüm lekelerini görmek mümkün. “Kürt medyası” olarak adlandırılan ve örgüt / parti çizgisinde yayın yapan medyadaki yalan, dezenformasyon, şahısları ve kurumları hedef gösterme, olayları çarpıtma, olduğu gibi 1925’lerin Kemalist devlet medyası. Türk basınını “tek sesli” olmakla suçlarlar ama kendileri, en ufak bir farklı sese bile tahammül etmez, sesin sahibine yönelik her türlü çirkin iftira, karalama ve “itibarını zedeleme” kampanyası yürütürler. “Faşist” olarak niteledikleri Türk devletinin “farklı renklere tahammül etmediğini” söyleyen Kürt örgütünün, hakimiyet kurduğu yerlerde bırakın farklı renkleri, “aynı rengin farklı tonlarına” dahi tahammülü yoktur. Türk devletini ve medyasını “eleştiriye kapalı” olmakla suçlarlar ancak, kendilerinde “eleştiri kültürü” denen bir kültürün dahi var olmadığını görmezler veya kabul etmek istemezler.

     Bugün Türkiye’de gerek İslamcı hareketin gerekse Kürt hareketinin, hem davranış biçimi, hem ahlâkı ve hem de terminolojisi, geçmişteki Kemalist zihniyetin şırınga edilmiş halidir, ne yazık ki.

     Bu dönüşümün bir neticesi olarak, bugün itibariyle Türkiye’de ne İslamcı hareketin bir “İslam Devrimi” gerçekleştirme hedefi vardır, ne de Kürt hareketinin bir“Kürdistan” kurma gayesi vardır.

     1923’ten bu yana laik devleti yıkıp “İslam Devrimi” gerçekleştirmek için mücadele eden İslamcı camiâ, bugün itibariyle o laik devletin en büyük koruyucuları olmuşlardır. Kemalistler’in kendisinden bile daha koyu “devletçi” oldular. 1923’ten bu yana Türk devletine karşı bir “Kürdistan Devleti” kurmak için mücadele eden Kürt hareketi ise, bugün itibariyle o Türk devletinin çatısı altına girerek “Türkiyelileşme” hedefini ilke edinmiştir. Dahası, halen Kürt devleti isteyenlere karşı, daha önce Kemalistler’in kendilerine söylediği aşağılayıcı söz olan “ilkel millîyetçi” sözüyle hakaret etmektedirler.

     Daha önce İslamcılar’a “vatan haini” deniyordu; bugün ise İslamcılar bize “vatan haini” diyor. Daha önce Kürtçüler’e “ilkel millîyetçi” deniyordu, bugün ise Kürtçüler bize “ilkel millîyetçi” diyor.

     Bugün itibariyle “toplum olarak” içinde bulunduğumuz “ahval ve şerait” ne yazık ki budur: İslamî hiçbir gayesi olmayan İslamcılık ve Kürdistanî hiçbir gayesi olmayan Kürtçülük.

     İslamcı muhalefet İslamî iddiâlarının tamamından vazgeçmiş, “devletçileşmiştir”. Kürt muhalefeti de Kürdistanî iddiâlarının tamamından vazgeçmiş, “Türkiyelileşmiştir”.

     Onyıllardır “Laik devlet yıkılacak elbet” diyen İslamcı hareketin bugün itibariyle ifâ ettiği görev, o laik devleti iç ve dış tehditlere karşı korumak. Onyıllardır “Kürdistan devleti kurulacak elbet” diyen Kürt hareketinin ise bugün itibariyle ifâ ettiği görev, Kürt devletinin kurulmasını engelleyip “Türkiyelileşme”yi gerçekleştirmek.

     Bugün itibariyle Türkiye’deki İslamcı hareketin müttefiği ABD, düşmanlık ettiği iseİran ve Hizbullah. Kürt hareketinin ise müttefiği Kemalist Türk Solu, düşmanlık ettiğiBarzanî ve Kürdistan.

     Kemalizm’in daha kuruluş aşamasında “iki iç düşman” olarak belirlediği İslamcılıkve Kürtçülük, bugün itibariyle Kemalizm’i ayakta tutan ve yaşatan iki temel güç durumundadırlar.

     Kemalizm için bundan daha büyük bir başarı olabilir mi?

     Âşık Sediyanî der ki:

     “Engur rû-yi engure nazar-ı temâşâ kararır,
     Ol engurler Engurî’de kök salır.”
 
     Divan edebiyâtının usta şairi İbrahim Sediyanî’nin 13. yüzyılda kaleme aldığı bu beyiti günümüz Türkçe’sine çevirirsek: “Üzüm üzüme baka baka kararır / Bu üzümler Ankara’da kök salır.”
 
 
     TARAF GAZETESİ
 
     28 ARALIK 2015
 
kemalizm islamcılık kürtçülük
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Ad Soyad Giriniz...

    Ad Soyad Giriniz...

    31.05.2013 17:55

    iyi ben dediklerinizin ters mantığını kurayım..bugün ki pkk-akp ittifakında akp küresel ittihatçılığın-toplum mühendiliğinin taşeronudur..sonuçta bu çıkar sizin diyalektiğinizle! Burjuva devrimiymiş..pöh..esnaf gerçek orta direk,gerçek burjuva adayı ! (yani marxist olmadığım halde marxist düşünürsek!) ekonomik dar boğazın içinde ,Arap ülkeleri birbirine girmiş vaziyette siz burjuva devriminden bahsediyorsunuz..Peki kim dayatıyor bu burjuva devrimini!?halkların tabanı mı? yoksa Abd de eğitim almış islamcılktan devşirilmiş abd li olmuş başa güya demokrasi yolu ile getirilen bir takım tipler mi? her marxist gibi,leninist gibi sizin diyalektiğiniz de yanlış,ha doğru olan leninizmin ters yüz edilmiş şekli sizin düşünceleriniz..zaten diyalektik denilen ucube düşüncenin kensi de yanlıştır..bunların hepsi palavra küresel gücün kendi milliyetçiliğinde dayatması o kadar...

Yazarlar