Kemal BURKAY

Kemal BURKAY
Kemal BURKAY
Tüm Yazıları
Bir taş oluktan akan gür suyu boşuna arayıp durdum
27.11.2014
2347

 Köyümden izlenimler (*)


1. Bölüm - Govê

Bir taş oluktan akan gür suyu boşuna arayıp durdum 

Kemal Burkay

Köy gezimin üzerinden bir ay geçti, izlenimlerimi daha o zaman döner dönmez yazmak istemiştim. Ama koşturma ve telaş arasında buna zaman bulamadım. Bu tür gezi izlenimlerini yazmaya ayırdığım zaman şiire ayırdığım zamanlar gibidir; salt o işe yoğunlaşmak ve sakin bir köşe gerekir.

Şimdi tam da bir ay sonra, hem de birkaç günlük tatil döneminde, geriye dönüp söz konusu izlenimlerini yazmaya zaman bulduğumu sanıyorum. 

29 Haziran’da Diyarbakır İl Kongremiz vardı. Kongrenin ardından aynı gün otomobille Elazığ üzerinden Dersim’e, köyümüz Dırban’a geçtim. Köyde dört gün kaldım ve bu arada köyü dolaştım. Gov ve Kaniya Sıpî (Beyaz Çeşme) denen pınar başlarına, Sawa’ya, Dêdar’a gittim.



Gov da, Kanya Sıpî de köyümüzün kuzey batısındaki pınarlardır. Gov bizim mahallenin hemen üst başında, Kanîya Sıpî ise biraz daha ötede, Sawa Dağı’nın eteğindedir.

Anılarımın 1. Cildinde her ikisinden de çokça söz etmişimdir. İkisi de bir zamanlar bol sulu ve çevreleri yemyeşil, capcanlı pınarlardı. Ne yazık ki, aradan geçen on yıllar boyunca her şey gibi bu pınarlar ve onların çevresi de epeyce değişmiş ve bu değişiklik hiç de iyiye doğru olmamış.



Geçmişte pınar yolumuz, taş ve kerpiçten yapılmış, damları kavaklar ve söğüt dallarıyla örülmüş, ama arı gibi çalışan, koşturan büyükler ve çocuklarla dolu canlı köy evlerinin, yemyeşil bostanların ve genç bahçelerin arasından geçerdi. Bunlardan ikisi Eziz Dede ile İram Dede’nin evleriydi, bir diğeri “Mala Qorciyan” dediğimiz, Şahismail Amca’nın, kardeşleri ve çocuklarının kalabalık, büyük evleri… 

İram Dede’nin evi biraz değişse de duruyor ve orada, beyaz saçları ve bıyıklarıyla benim yaşlardaki oğlu Ali Qiya Dede oturuyor. Eziz Dede’ninki ise yıkıntı halinde. Dede çoktan ölmüş ve çocukları göç edip gitmiş. 

Şahismail Amcaların o “büyük aile”lere özgü, bir dizi kardeş, çocuk ve yeğenlerin oturduğu büyük evi de yıkılmış. Şahismail Amca, eşi Cemile, kardeşi Qiya, hatta çocuklarının bir bölümü çoktan bu dünyadan göçüp gitmişler; bir bölümü ise yabancı diyarlara göçmüş. Köyde kalanlar ise mahallenin değişik yerlerinde, eski evlerine yakın yerde ya da Gov çevresinde başka evler kurmuşlar… Bu eski büyük evin yalnızca bazı yıkık duvarları kalmış; yamaçtaki bahçeyi otlar, deve dikenleri bürümüş. Yıkıntının bir yanında şimdi bir elektrik direği yükseliyor. O zamanlar köyde elektrik yoktu, ama şimdiki elektriğin de bu yıkık eve bir yararı yok…

Bu yıkık evin yan tarafında Memî Hecê’nin torunlarından bazısı, hâlâ çocukluğumdaki o eski evlerinde yaşamayı sürdürüyorlar.



Köye vardığımızın ertesi günü bizim bahçeyi tırmanıp Gov’a yöneldik. Eziz Dede’nin yıkıntı halindeki evinin altından, Şahismail Amca’nın yine yıkık evlerinin üstünden geçtik. Harmana bitişik dut ağaçları biraz daha kocamış, ama ayakta idiler. Sonra pınara doğru dolanarak giden, söğüt ağaçları ve yaban gülleriyle çevrili yola saptık. Eskiden bu yoldan evimize testi ve bakraçlarla su taşırdık. Mayıs ayında açan ve sarhoş edici güzel bir koku yayan yaban güllerinin artık mevsimi geçmişti. Yolun eski çekiciliği de yoktu; çünkü yanı başından akıp söğüt ve kavak ağaçlarını, yaban günlerini capcanlı tutan su arkları artık tarihe karışmıştı.

Bu yolun hemen altında Eziz Dede’nin dutlar, kaysılar, elma ve armut ağaçlarıyla, cevizlerle dolu bahçesi vardı. Dede arı gibi çalışarak pınarın hemen altında, yaban gülleri ve iğdelerle yılan geçmez bir çeperin çevirdiği düzenli bir bahçe oluşturmuştu. Ne yazık ki onunla birlikte bahçenin canlılığı da gitmiş, çeper meper kalmamış, ağaçlar seyrekleşmiş, kalanlar da kocamıştı.

Bahçenin aşağı yanındaki taş duvar da yıkılmış, toprak burada akıp gitmiş ve ağaç kökleri ortada kalmıştı. Böylesi bir ceviz ağacı özellikle ilgimi çekti. Köklerinin büyükçe bir bölümü açıkta kaldığı, hatta bazıları kopup kuruduğu halde, o ayakta kalmış, direniyordu. Bu bana Orhan Veli’nin, 2. Dünya Savaşı sonrası cepheden sağ, ama sakat dönenlerle ilgili yazdığı şu rubaiyi hatırlattı:

Ömrün o büyük sırrını gör bir bak da
Bir tek kökü kalmış ağacın toprakta
Dünya ne kadar tatlı ki binlerce kişi
Kolsuz ve bacaksız yaşayıp durmakta


Dut mevsimiydi. Eziz Dede’nin sahipsiz kalmış bahçesine girip dut yedik, sonra Gov’a doğru tırmandık. 

Pınarın suyu eskiden, biri yukarda, diğeri de onun 30-40 metre kadar aşağısında iki kaynaktan çıkardı. Yukarıdaki kaynağın suyunu kendi tarlalarına, bahçelerine çevirmeye çalışan birileri su yolunu bozmuşlar. Birileri de pınara yakın kuyular vurmuş. Böylece su dağılmış, kaynak adeta kurumuş ve pınarın yerinde küçük, belli belirsiz bir batak oluşmuş; üstünde sinekler uçuşmakta. Çocukluk ve gençlik yıllarımda bir taş oluktan akan o gür suyu boşuna arayıp durdum…

Aşağıdaki kaynağın suyu ise çok azalmış ve onu depolayıp borularla evlere dağıtmışlar. Böylece köylü testi ile su taşımaktan kurtulsa da ekosistem bozulmuş, çocukluğumun o güzelim doğası kalmamış.

Acaba doğayı bozmadan insanlara hizmet sunmanın, yenileşmenin bir yolu yordamı yok mu? Kuşku yok ki var ve bunu başaran toplumlar az değil. Kim bilir, belki biz de bir gün bunu başarırız.

30 Temmuz 2014

Devam edecek

------------------------------------------------------

(*) Yazının altındaki tarihten de anlaşılacağı üzere, dört bölüm halindeki bu izlenimleri bu yılın Temmuz sonunda yazmıştım. Ama Ağustos başında Güney Kürdistan’a, Şengal ve Mahmur yörelerine yönelik bilinen barbarca saldırı oldu ve büyük bir trajedi yaşandı. Ardından Kobani geldi. Bu nedenle bu izlenimleri yayınlamadım, beklettim. Ne var ki hem bizim Kürtlerin trajedileri bitmez, hem de hayat devam ediyor. “Şîn û şahî” (yas ve şenlik) geçmişten bu yana hayatımızda hep birlikte var oldu. Ayrıca bu gezi izlenimleri pek de şenlik türünden değil, onlarda Kürdistan’ın pek çok köyünün öyküsü var. Şu, “Anka Kuşu” gibi, her keresinde kendi küllerinden doğan Kürt köylerinin… 

http://www.dengekurdistan.nu/details.aspx?an=13896

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar