Kurtuluş TAYİZ
Çözüm sürecini değerlendirdiği yazısında Kadri Gürsel, ABD’nin Kandil ittifakıyla bölgeye yeniden döndüğünü ve İmralı eksenli çözüm sürecinin güç kaybettiğini iddia ediyor. ABD ve Kandil arasında bir yakınlaşmanın olduğu kuşkusuz doğru ancak bu ilişkinin, İmralı’nın merkezinde olduğu çözüm sürecine güç kaybettirdiği tesbiti biraz fazla iddialı. Gürsel’in analizi daha çok bir umudu ifade ediyor ama gerçeği değil.
IŞİD faktörünün, bölgede PYD ve PKK’yı daha fazla öne çıkardığı inkâr edilemez. Ancak ABD’nin PYD ve PKK ile bu gelişme üzerine yakınlık kurduğu fikri doğru değil; ABD, IŞİD’in adının anılmadığı zamanda, yani bundan iki yıl önce PYD ve PKK’yla temasa geçti. Bu ilişkiyi açık edebilecekleri konjonktür ise yeni yakalandı. ABD ile PYD-PKK temasında “IŞİD etkisi” göstermelik bir gerekçe sadece.
ABD’nin, çözüm sürecine ilgi duyması ve ağırlığını koyarak bu süreci Ankara-İmralı ekseninden çıkarmaya çalışması anlaşılmaz değil. Abdullah Öcalan’ı 1999’da yakalayarak Türkiye’ye teslim eden ABD değil miydi? O gün PKK lideriyle uğraşan ABD’nin, bugün İmralı ve çözüm süreciyle yakından ilgilenmesi şaşırtıcı mı?
Abdullah Öcalan’ın çözüm süreci başlarken Başbakan Erdoğan’a yazdığı bir mektubu burada hatırlatmakta fayda var. Öcalan, mektubunda Ortadoğu’daki güç mücadelesinin hedefinde kendisinin ve Erdoğan’ın bulunduğunu söylüyordu. Bu tespit abaratılı veya yanlış bir değerlendirme miydi? Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi aslında ABD’nin onu devre dışı bırakmak istediğinin zaten açık kanıtı. Oslo sürecinde de Öcalan’ın devre dışı bırakılmak istenmişti. Öcalan, ABD ve İngiliz gözlemcilerin denetiminde, Kandil ile yapılan görüşmeleri öğrenir öğrenmez ağırlığını koyup Oslo sürecinin eksenini İmralı’ya kaydırdı.
Sanırım Kadri Gürsel’in bahsettiği “İmralı ekseni” ile “ABD-Kandil ekseni”nin oluşma tarihi ta o günlere uzanıyor. Ankara ve İmralı’nın, çözüm sürecini iki yıl önce başlatması üzerine, bu iki eksen arasındaki çatışma da yeniden alevlendi. İki yıldır kanlı bir satranç oynanıyor adeta. Peş peşe patlayan provokasyonlar, darbe girişimleri, siyasi kumpaslar, kent kuşatmaları, rehine operasyonları, algı savaşları bu iki eksen arasında alttan alta süren çatışmanın bir yansıması.
Ankara’nın çözüm sürecini ısrarla “milli” bir süreç olarak tanımlaması, sürecin eksenini koruma kaygısından ileri geliyordu. Oslo’da Kandil’in arkasında duran ittifak, bugün de İmralı merkezli devam eden sürecin karşısında duruyor. Apo’yu Türkiye’ye teslim ederken birer istihbaratçı gibi sürek avına katılan gazetecilerin bugün Kandil’in arkasına geçmesi, ABD ve Kandil yakınlaşmasının açık göstergesi.
Kobani krizi, ABD-Kandil eksenli çözüm karşıtı ittifakın ortak eseriydi. Bu provokasyonla Ankara ve İmralı, ya “üçüncü taraf”ı sürece ortak etmek zorunda kalacak ya da sokakları kan gölüne çevirerek, 1990’lardaki gibi şiddeti yeniden hortlatarak, askeri sahneye yeniden çıkararak çözüm süreci devam ettirilemez bir noktaya taşınacaktı. Her iki durumda da Ankara-İmralı ekseni güç kaybedecekti.
Kadri Gürsel, İmralı eksenli çözüm sürecinin güç kaybettiğini öne sürerken, aslında Kobani üzerinden yapılan dayatmanın amacına ulaştığını söylemek istiyor.
Çözüm sürecinin ciddi bir krizle karşılaştığı doğru. PYD ve Kandil’in bölgede güç kazandığı da keza öyle. Bundan sonra çözüm masasına ağırlıklarını daha çok yansıtacaklardır. Ama hem Ankara’ya karşı hem ABD-Kandil ittifakına karşı pozisyon almak zorunda kalan Öcalan da gücünü kaybetmiş değil. Sırat Köprüsü’nde yürür gibi arada kendisinin harcanmasını engellemeye ve süreci tamamına erdirerek liderliğini kurtarmaya çalıyor. HDP ve Kandil’in üzerindeki tek otorite yine o.
Ankara ise PYD-PKK ve HDP’nin arkasında bir üst akıl olduğunu çoktan tespit etmiş durumda. Hükümet ilk günden beri Kobani provokasyonuyla çözüm sürecinin vurulmak istendiğini dile getiriyor. Bu yüzden de çözüm masasını koruma kararı aldı. Diplomasiyi işletti. Hakan Fidan’ın devreye girmesiyle süreç, gündemine silahsızlanma konusunu alarak yeniden hareketlendi. Bu gelişme, sürecin Ankara ve İmralı ekseninde yürümeye devam ettiğini gösteriyor. Güçlenen ABD-Kandil ittifakı değil, Ankara-İmralı ekseni.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.05.2019
10.05.2019
1.05.2019
22.04.2019
19.04.2019
17.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
11.04.2019
8.02.2019