Mehmet ALTAN
Ahmet Rıza Bey Silivri’de (2)
9.02.2018
1734
“Nasıl oldu da Hünkâr ondan eskisi gibi hoşlanmaz oldu; bunun açıklaması pek kolaydır… Bu adamın bir kusuru vardı: Doğruluk”
Sultan II. Abdülhamid Kanun-u Esasi’nin uygulanmasını kabul eder; her yerde sevinç gösterileri yapılır, sürgünde bulunanlar saltanat başkentine döner. Yıl 1908, 2. Meşrutiyet dönemidir.
Rıza Bey’in ittihatçı arkadaşları Abdülhamid’e güvenmedikleri için, tüm olasılıklara karşı, Ahmet Rıza’nın yurt dışında kalmasına karar verirler.
51 yaşındaki Ahmet Rıza kısa bir süre sonra kendisinin tedbir olarak Paris’te bırakılmasından şikâyetçi olur:
“Paris’te kalmakla yanlış yaptığımı sonraları anladım. Meğer kimilerinin amacı, benim dışarıda kalmamdan yararlanarak yurt içinde fırıldaklar çevirmek imiş; üç beş kişi, kendi baskıcı ellerine almışlar; hükümet işlerine karışıyorlar.
İki ay sonra yurda döner.
***
İki ay sonra yurda döner ama ne eleştirileri ne de çığlıkları diner.
Ülke kötü yönetilmektedir ve eğik bir düzlemde günden güne aşağı doğru yuvarlanmaktadır.
Yönetemedikçe de baskı ve zorbalık artmaktadır.
Osmanlı’nın İttihat ve Terakki iktidarında yok olmaya doğru gidişinin son duraklarından biri Balkan Savaşları’dır.
Ahmed Rıza çaresizce sağı solu mektuplarla uyarmaya devam eder :
“Acaba Hükümetimiz, hatalarını ve bu hatalar, inatçı ve başına buyruk kararlar yüzünden Devlet-i Osmaniye’nin birçok tehlikeye uğradığını; ulusun yaslar, yoksunluklar içinde, baskı ve zorlamayla darmadağın olduğunu görüyor mu? Görüyor ve anlıyorsa, bu karanlık yolda ne için devam edip gidiyor?”
***
Bu eleştiriler, Ahmed Rıza’nın önce uyarılmasına, sonra tehdit edilmesine, en sonunda da tutuklanmasına neden olur.
Bu süreci özetlemeden önce, Ahmed Rıza’nın anılarında kadınlarla ilgili, örneği fazlaca olmayan çok olumlu bir görüşünü ve bu doğrultudaki faaliyetlerini anımsamanın bir vefa borcu olduğunu düşünüyorum.
Ahmet Rıza yaşamı boyunca kadınların sürekli öne çıkması için uğraşmış, bizlere ciddi ve istikrarlı bir çaba sonucu Adile Sultan Sarayı bünyesindeki Kandilli Kız Lisesi’ni armağan etmiştir.
Kadınlarla ilgili olarak anılarında şunları yazar :
“Ülkenin en büyük gereksinimi, aile örgütü, aile düzenidir. Bu da kadınların öğretimi ve eğitimiyle olacaktır. Ben bu gerçeğe, daha Paris’te Milli Kütüphane’de çalışırken varmıştım. 31 Mart olayı bu konudaki girişimlerime ilk darbeyi vurdu. Softaların saldırısını pek doğal buldum. Kadını tutsak gibi kullanmak isteyenler, kızların öğretim ve eğitimine, özgürlüğüne razı olmazlar; girişimlerin lehinde söz söyleyen, makale yazan pek azdı. Kadınlar içinde bile lehte yazanlar bulunmadı.”
***
Ahmed Rıza anılarında padişah değişimlerini, ülkenin hâlini, kötü yönetim nedeniyle peşpeşe gelen felaketleri ayrıntılarıyla ve eleştirisel bir dille anlatır.
Ancak eleştiri bu topraktaki yönetimlerin bir türlü hazmedemediği, faydalanmayı öğrenmek istemediği bir konudur. Her şeyi eleştir ama kötü yönetim tarzını eleştirme; yönetenler hep ama hep “mağdur” konumunda olsun; ne ki Ahmed Rıza Bey bunu hem beceremez hem de böyle ahlaksız ve sahte bir oyuna yanaşmaz.
***
Bir gün Balık Pazarı’ndaki bir bakkal dükkânına girerken sağında ve solunda birer kişi belirir, onu göz altına alırlar.
Karakola, Ayasofya Adliyesi’ne, Harbiye Nezareti’ne götürürler. Saatler sonra Harbiye Nâzırı çıkagelir, özür diler, serbest olduğunu söyler.
Sonrasını Ahmed Rıza Bey şöyle anlatır:
“Ertesi günü haber aldım ki Sadrazam Ferid Paşa’yla Şeyhülislam Sabri Efendi’nin emirleri üzerine tutuklanmışım. Nâzırlardan hiçbirinin haberi yokmuş, tutuklanmam Babı-Âli’ye (Hükümet) kötü etki yapmış. Ferid Paşa korkmuş, emrini geri almış dediler. Gazetelere bir şey yazdırılmadı.”
***
“Ulusun en büyük birer makamında yıllarca görev yapmış” bir adamın böyle “câni” gibi sokak ortasında tutuklanması “pek gücüne” gider. İstanbul’da duramaz olur. Birkaç gün sonra Roma yoluyla Paris’e gider.
Halbuki Ahmed Rıza Bey’in yaşadıkları buralarda tüm muhaliflerin başına gelen sıradan bir senaryodur.
***
Ahmed Rıza Bey’i iyi tanıyan ünlü yazar Halit Ziya Uşaklıgil bu olup biteni onun kimliği ve kişiliği üzerinden kestirmeden anlatıverir:
“Uzun, yaratılışının dayanıklılığına bir kanıt gibi duran bir boyu, başını taç gibi kaplayan güzel saçları, yüzüne ağırbaşlı bir ek gibi görünen uzunca bir sakalı, maviliğinde sıcak bir bir sevgi anlamı uçan gözleri vardı.
Hünkâr onu kazanmaya gerek görürdü.
Sonraları nasıl oldu da Hünkâr ondan eskisi gibi hoşlanmaz oldu; bunun açıklaması pek kolaydır.
Bütün insanlar gibi, bu adamın da bir kusuru vardı: Doğruluk…
Ya da daha açık bir değişle, doğruculuk; yani doğru olarak bulduğu bir şeyi, hiçbir sakınmaya, hiçbir ön hazırlığa gerek görmeksizin hemen püskürmek.”
***
Yakın tarihimizin önemli figürlerinden biri olan Ahmed Rıza Bey 27 Şubat 1930’da öldü.
Ama yakındığı her şey aynen devam ediyor; öyle devam ediyor ki; bu kez de Anılar’ını anlattığı kitabı benimle birlikte tutuklu.
Üzerinde de “Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Görülmüştür, 23 Eylül 2016” damgası var.
***
Tutuklandıktan sonra on iki günlük tecritteki yazdığım ilk yazı buydu. Ama o da tecrite uğradı, yayınlanamadı. Benimle birlikte tahliye olunca şimdi gün ışığına çıkıyor.
Rıza Bey’in ittihatçı arkadaşları Abdülhamid’e güvenmedikleri için, tüm olasılıklara karşı, Ahmet Rıza’nın yurt dışında kalmasına karar verirler.
51 yaşındaki Ahmet Rıza kısa bir süre sonra kendisinin tedbir olarak Paris’te bırakılmasından şikâyetçi olur:
“Paris’te kalmakla yanlış yaptığımı sonraları anladım. Meğer kimilerinin amacı, benim dışarıda kalmamdan yararlanarak yurt içinde fırıldaklar çevirmek imiş; üç beş kişi, kendi baskıcı ellerine almışlar; hükümet işlerine karışıyorlar.
İki ay sonra yurda döner.
***
İki ay sonra yurda döner ama ne eleştirileri ne de çığlıkları diner.
Ülke kötü yönetilmektedir ve eğik bir düzlemde günden güne aşağı doğru yuvarlanmaktadır.
Yönetemedikçe de baskı ve zorbalık artmaktadır.
Osmanlı’nın İttihat ve Terakki iktidarında yok olmaya doğru gidişinin son duraklarından biri Balkan Savaşları’dır.
Ahmed Rıza çaresizce sağı solu mektuplarla uyarmaya devam eder :
“Acaba Hükümetimiz, hatalarını ve bu hatalar, inatçı ve başına buyruk kararlar yüzünden Devlet-i Osmaniye’nin birçok tehlikeye uğradığını; ulusun yaslar, yoksunluklar içinde, baskı ve zorlamayla darmadağın olduğunu görüyor mu? Görüyor ve anlıyorsa, bu karanlık yolda ne için devam edip gidiyor?”
***
Bu eleştiriler, Ahmed Rıza’nın önce uyarılmasına, sonra tehdit edilmesine, en sonunda da tutuklanmasına neden olur.
Bu süreci özetlemeden önce, Ahmed Rıza’nın anılarında kadınlarla ilgili, örneği fazlaca olmayan çok olumlu bir görüşünü ve bu doğrultudaki faaliyetlerini anımsamanın bir vefa borcu olduğunu düşünüyorum.
Ahmet Rıza yaşamı boyunca kadınların sürekli öne çıkması için uğraşmış, bizlere ciddi ve istikrarlı bir çaba sonucu Adile Sultan Sarayı bünyesindeki Kandilli Kız Lisesi’ni armağan etmiştir.
Kadınlarla ilgili olarak anılarında şunları yazar :
“Ülkenin en büyük gereksinimi, aile örgütü, aile düzenidir. Bu da kadınların öğretimi ve eğitimiyle olacaktır. Ben bu gerçeğe, daha Paris’te Milli Kütüphane’de çalışırken varmıştım. 31 Mart olayı bu konudaki girişimlerime ilk darbeyi vurdu. Softaların saldırısını pek doğal buldum. Kadını tutsak gibi kullanmak isteyenler, kızların öğretim ve eğitimine, özgürlüğüne razı olmazlar; girişimlerin lehinde söz söyleyen, makale yazan pek azdı. Kadınlar içinde bile lehte yazanlar bulunmadı.”
***
Ahmed Rıza anılarında padişah değişimlerini, ülkenin hâlini, kötü yönetim nedeniyle peşpeşe gelen felaketleri ayrıntılarıyla ve eleştirisel bir dille anlatır.
Ancak eleştiri bu topraktaki yönetimlerin bir türlü hazmedemediği, faydalanmayı öğrenmek istemediği bir konudur. Her şeyi eleştir ama kötü yönetim tarzını eleştirme; yönetenler hep ama hep “mağdur” konumunda olsun; ne ki Ahmed Rıza Bey bunu hem beceremez hem de böyle ahlaksız ve sahte bir oyuna yanaşmaz.
***
Bir gün Balık Pazarı’ndaki bir bakkal dükkânına girerken sağında ve solunda birer kişi belirir, onu göz altına alırlar.
Karakola, Ayasofya Adliyesi’ne, Harbiye Nezareti’ne götürürler. Saatler sonra Harbiye Nâzırı çıkagelir, özür diler, serbest olduğunu söyler.
Sonrasını Ahmed Rıza Bey şöyle anlatır:
“Ertesi günü haber aldım ki Sadrazam Ferid Paşa’yla Şeyhülislam Sabri Efendi’nin emirleri üzerine tutuklanmışım. Nâzırlardan hiçbirinin haberi yokmuş, tutuklanmam Babı-Âli’ye (Hükümet) kötü etki yapmış. Ferid Paşa korkmuş, emrini geri almış dediler. Gazetelere bir şey yazdırılmadı.”
***
“Ulusun en büyük birer makamında yıllarca görev yapmış” bir adamın böyle “câni” gibi sokak ortasında tutuklanması “pek gücüne” gider. İstanbul’da duramaz olur. Birkaç gün sonra Roma yoluyla Paris’e gider.
Halbuki Ahmed Rıza Bey’in yaşadıkları buralarda tüm muhaliflerin başına gelen sıradan bir senaryodur.
***
Ahmed Rıza Bey’i iyi tanıyan ünlü yazar Halit Ziya Uşaklıgil bu olup biteni onun kimliği ve kişiliği üzerinden kestirmeden anlatıverir:
“Uzun, yaratılışının dayanıklılığına bir kanıt gibi duran bir boyu, başını taç gibi kaplayan güzel saçları, yüzüne ağırbaşlı bir ek gibi görünen uzunca bir sakalı, maviliğinde sıcak bir bir sevgi anlamı uçan gözleri vardı.
Hünkâr onu kazanmaya gerek görürdü.
Sonraları nasıl oldu da Hünkâr ondan eskisi gibi hoşlanmaz oldu; bunun açıklaması pek kolaydır.
Bütün insanlar gibi, bu adamın da bir kusuru vardı: Doğruluk…
Ya da daha açık bir değişle, doğruculuk; yani doğru olarak bulduğu bir şeyi, hiçbir sakınmaya, hiçbir ön hazırlığa gerek görmeksizin hemen püskürmek.”
***
Yakın tarihimizin önemli figürlerinden biri olan Ahmed Rıza Bey 27 Şubat 1930’da öldü.
Ama yakındığı her şey aynen devam ediyor; öyle devam ediyor ki; bu kez de Anılar’ını anlattığı kitabı benimle birlikte tutuklu.
Üzerinde de “Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Görülmüştür, 23 Eylül 2016” damgası var.
***
Tutuklandıktan sonra on iki günlük tecritteki yazdığım ilk yazı buydu. Ama o da tecrite uğradı, yayınlanamadı. Benimle birlikte tahliye olunca şimdi gün ışığına çıkıyor.
Yazarlar
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
23.07.2025
17.07.2025
11.07.2025
4.07.2025
26.06.2025
20.06.2025
15.06.2025
29.05.2025
23.05.2025