Mehmet Ocaktan
Devletin kurumsal hafızasını devre dışı bırakarak, bütün işleri bir tek kişiye bağladığımız günden bu yana sayısız masal dinledik ve her masalın sonunda kaybettik.
Oysa biliyoruz ki demokratik kurumların işlemediği, hukukun zaafa uğradığı ülkelerde öngörülebilir bir ekonomik sistem yürütülemediği gibi, dış politikada savrulmalar da kaçınılmaz hale gelir.
Maalesef, devletteki kararların tek bir merkeze endekslendiği bir sisteme mahkum olduğumuz için, dış politikada yaşadığımız savrulmalar, hem Türk ekonomisine hem de tek tek bireyler olarak hepimize büyük maliyetler yüklemiş bulunuyor.
Ucuz kahramanlıklar peşinde koşarak “Yerli-milli” ve de “güçlü devlet” olma hayali kurduk ama sonunda hep duvara tosladık…
İşte S-400 maceramız, bu kahramanlık hikayemizin en net göstergesidir. Rusya sevdamızın başladığı o günlerde yazdığım bir yazıda şöyle bir uyarıda bulunmuştum: “Epey bir süredir ‘Avrupası, Amerika’sı, NATO’su birleşti bizi yok etmek istiyorlar’ diyerek bütün müttefiklerimize meydan okuduk. Ortağı olduğumuz F-35’lerden bile vazgeçtik ve bir NATO üyesi olarak, NATO’nun düşman tanımı içinde yer alan Rusya’nın S-400 füzelerini aldık. Nükleer santral ihalesinden S-400’lere kadar Putin’e imtiyazlar sunmamıza rağmen, Rusya’nın müttefiklik ahlakına uymayan tavırlarına mani olamadık.”
Eğer 2017’de bir rejim değişikliği ile devletin kurumsal hafızasını yok etmeseydik, birileri iktidara NATO’ya giriş hikayemizin arkasında Rusların kabaran emperyalist iştahının olduğunu rahatlıkla söylerdi.
Ama o günlerde kimsenin gerçeklerle yüzleşmek gibi bir niyeti yoktu, iktidar yanaşması medya dahil herkes S-400 hayaline kapılarak “Yaşasın yeni bir dünya kuruyoruz, artık bağımsız ve güçlü olacağız” benzeri sevinç şarkıları söylüyordu.
Ne yazık ki o günlerde henüz Rusya rüzgarına teslim olmamış, iktidar içindeki bazı makul akıllar çıkıp, “Osmanlıdan bu yana Türkiye’nin istikameti her zaman Batı bloğu olmuştur, Rusya’nın da içinde yer aldığı uyduruk Şangay hayalleri bize yakışmaz” deme cesaretini gösteremediler.
Çünkü, iktidarın bütün bileşenlerinden alkışçı medyaya ve her zaman demokrasi korkusuyla yaşayan ulusalcılara kadar herkes, kelimenin tam anlamıyla bir akıl tutulması yaşıyordu.
O günlerde öyle bir rüzgar esiyordu ki demokratik değerleri dillendirenlere adeta ‘öcü’ gözüyle bakılıyor, Batı’nın içerideki ajanları olarak görülüyordu.
Özellikle iktidara yakın ve de kendini İslamcı olarak tanımlayan bazı gazetelerin yazarları, “Bir karar verelim artık Batı ittifakı ile birlikte mi hareket edeceğiz, yoksa dostumuz Putin’le birlikte mi yol yürüyeceğiz?” şeklinde yazılar yazarak içlerinde kabaran Rus sevdasını açıkça ilan etmekten çekinmiyorlardı.
Hatta bazıları, füzelerin aktive edilmesine karşı çıkan ve bu konuda Türkiye’yi ikna etmeye çalışan Amerika’ya karşı, “Türkiye, iki buçuk milyar dolara mal olan bu S-400’leri, öyle ‘vitrin süsü’ olsun diye mi aldı? Yoksa, bu füze savunma sisteminin turşusunu mu kuracak?” diyerek tam bir özgüven patlaması yazıları yazıyordu.
Ama on yıl boyunca aralıksız anlatılan “Şangay masalları”nın sonuna gelindi ve Türkiye yüzünü yeniden Batı ittifakına çevirdi, doğrusu iyi de oldu… Evet Trump çılgın bir otokrat, demokrasi düşmanı bir adam. Ama o bugün var, yarın yok… Dolayısıyla Türkiye ittifak planlarını kişilere göre değil, ülkelerin kurumsal yapılarına göre yapmak durumundadır.
Unutmayalım Türkiye, son on yıldır dış politikasını ülkenin kurumsal hafızasına göre değil, liderin kişisel ilişkilerine göre şekillendirdiği için tamiri uzun yıllar alacak diplomatik savrulmalar yaşıyor.
Rusya sevdasıyla S-400 güzellemesi yapanlar çok üzülecek ama masalın sonuna gelindi ve Türkiye bu füzelerden kurtulmak zorunda… İtiraf etmek gerekiyor ki şu anda Türkiye’nin hava savunma sisteminde büyük bir açık var. Elimizdeki F-16’lar ömrünü çoktan tamamladı, yenilerini ya da F-35’leri alabilmemiz için S-400 hikayesinin kesinlikle bitmesi gerekiyor.
Bu füzeleri başka bir ülkeye mi gönderir, yoksa Rusya’ya iade mi ederiz bilemem. Kim bilir belki de turşusu kurarız bu S-400’lerin…
Füzelerin alım sürecinde, Türkiye’nin Rusya ile girdiği ittifak yolculuğunu memleketin bekası için adeta bir “bağımsızlık mücadelesi” olarak gören iktidar medyasının şu andaki perişan hali gerçekten üzüntü verici… Şimdi Türkiye, yeniden Amerikan rüzgarlarına bırakıyor kendisini… İyi güzel de Rusya ile Amerika arasında koşuşturmaktan başı dönen iktidar medyası ne yapacak şimdi…
Hani bu Batılılar hepsi birleşip topuyla tüfeği ile bize diz çöktürmeye çalışıyorlardı ya, acaba şimdi iktidar medyası da bu ‘diz çöktürme’ korosuna katılır mı, ne dersiniz…
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.09.2025
22.09.2025
19.09.2025
15.09.2025
12.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
5.09.2025
27.08.2025
18.08.2025