Melih ALTINOK
Dicle 2007 yılında Anka’ya verdiği bir mülakatta, PKK’nin eylemsizliğine rağmen TSK’nın operasyon yapmasını eleştirerek “Diğerleri de meşru müdafaa hakkını kullanıyor” dedi. Demokles’in kılıcı da özetle “Ateşkes, meşru müdafaa gibi kelimeler örgütün jargonudur” deyip Dicle’yi mahkûm etti. Ve yasalara göre Dicle’nin seçilme ehliyeti sınırlandırıldı.
Şimdi ilk olarak elde var, baskıcı ve kısıtlayıcı niteliği hakkında hepimizin hemfikir olduğu bir hukuk sistemi ve somut kararı.
Sonra? Kendilerini aldıkları provokatif kararlardan ötürü hayırla yâd etmediğimiz yargı vesayetinin kalelerinden YSK devreye girdi ve 78 bin oyla mazbatasını eline almış Dicle’nin vekilliğini düşürdü.
Buraya kadar olan müesses nizamın klasik salvoları ve demokratların yıllardır mücadele ettikleri, referandumda da yıkılsın diye komplekslerini bir yana bırakıp değişim için yetmez ama evet dedikleri statükonun meşhut suçları.
Peki, bu kısır döngüde mağdur edilen kim?
BDP’nin 12 Haziran seçimlerinde arkaik söylemleri ve popülist çıkışlarıyla tanınan bazı isimlerin de yer aldığı aday listesinde demokratların yüreğine su serpen üç beş isimden biri olan güler yüzlü bir sosyalist. Kürt siyasal hareketinin gerçekten barış yanlısı, demokrat, adam gibi adamlarından Hatip Dicle.
Başka? Elbette ki ovada siyasete dair umutları zedelenen Kürt halkı ve demokrasimiz.
Ne yazık ki mağdurların cephesine yer alan kimi dostlarımız, bu teşhis ve tesbitle yetinmeyip, makul muhalefetin sınırları içersinde arabesk bir isyana ortak olmanın ötesinde analitik bir değerlendirme yaparak çuvaldızla birlikte iğneyi elimize almamıza, çözüm için “ötesine” geçmemize tahammül edemiyorlar.
“Şu son beş on yılda yargı vesayetinin kırılması yolunda irade koyan siyasal iktidara, en azından meşrebinizce uygun bulduklarınızda destek olsaydınız, demokratikleşme hamlemiz hız kazanırdı” diyerek bundan sonrası için ders çıkartmaya çalıştığımızda cevap şak diye yapışıyor suratımıza.
Örnek, mevzu ile ilgili geçen gün twitter’daki tartıştığımız Ahmet Hakan’dan gelsin:
“Gün haksızlık karşısında ses verme günüdür. Haksızlığa uğrayana ders verme günü değil.”
Peki, “yine mi bamya” demeden dediğinizi yapalım. Şimdi yapalım hatta. Bu köşede, bu yazıda:
“Allah belanı vere YESEKA!”
“Kahrolasın AKEPE!”
Üzerine bir de Blok’un milletvekili Levent Tüzel’in ilk elden siyasal iktidarı hedef gösteren açıklamasını, “ekmek de vermeyin bari” diyen bir diğerinin yürek parçalayan demagojisini ya da Allah Allah Ahmet Türk’ün “Kürt halkının yanıtı ağır olacaktır” beyanatlarına güzelleme düzdük mü tamamdır.
Sonrasında gelsin molotoflar, biber gazları. Yeni İbrahim Oruçlar, yeni mayınlı saldırılar, kan, gözyaşı...
Sizi bilmem ama dostlarım, beni hakikaten tatmin etmiyor artık bu kısırdöngü. Kendimi taraf olarak bile hissetmiyorum bu oyunda.
Günü de, “Gerçeğin rengi gridir” diyen Andre Gide’i hatırlayıp, akların ve karaların çarpıştığı mert bir kavganın arenası olarak görmüyorum.
Sorunu, siyasetimin bekasından ziyade halkın iradesinin parlamentoya yansıması olarak gördüğüm için, gözümü, kulaklarımı son çıkışıyla gole giden CHP’ye, “parlamentoda çözme imkânımız var” diyen Bülent Arınç’a, “Devletin içine kümelenmiş odaklar Türkiye’nin değişim dönüşümüne karşı olarak kaos planı devreye sokmuştur. BDP’liler Meclis’e gelerek bu oylunu bozmalıdır” diyerek bir önceki dönemde “Başbakan kızıyor, yoksa...” diye ağızlarını bantlayan AK Parti’nin bölge vekillerine de ders veren Galip Ensarioğlu’na dikiyorum.
Hukuki engelleri bildikleri halde tedbir almamaları ve sonrasındaki açıklamalarıyla sokaktaki şiddetin fitilini ateşlemeleri nedeniyle “krizden mi besleniyorsunuz” eleştirilerine muhatap olan BDP yöneticileri de bu ithamları boşa çıkartmak istiyorlarsa, önlerine türlü türlü setler çekildiği halde kapısından, bacasından girme basireti gösterdikleri parlamentoya itibar etmeliler.
Bayram değil seyran değil Kürt siyasal hareketine omuz veren ulusalcı ittifakın dümen suyunda, statükonun ve YSK’nın sorumluluğunu siyasal iktidara yıkma kolaycılığından yakalarını sıyırıp, yel değirmenlerine karşı harcadıkları mesaiyi doğru adrese kanalize etmeliler.
Ha BDP’nin bu aklıselim perspektife sarılmasına rağmen, Başbakan üçüncü dönem iktidar olmanın rehavetiyle reform sürecinin en önemli ayağı olan YSK ve benzeri yüksek yargı kurumlarında demokratikleşmeyi başka bahara ertelerse, Dicle’den boşalan vekilliği rahat rahat içine sindirirse amenna.
Ben Başbakan’ın ne de vicdanına güvendiğim etkili bazı kurmaylarının, böylesine bir haksız “kazanca” helal diyebileceklerini sanmıyorum.
Ama sanırım sevgili BDP yöneticisi dostlarımız, biraz da bu “bahardan” korkuyorlar.
Çünkü çözüm iradesi, “içine” güvenenlerinin giymeye cesaret edeceği şeffaf bir elbisedir.
Giyin en iddialısını, sizi Meclis’e gönderen Kürtlere bir güzel defile yapın, bizler de şapka çıkartalım, alkışlayalım.
Hem korkmayın, dökülmeye yüz tutan boyandığınız alın yeşilinin altından beliren zemindeki griyi de severiz; hele bir barışın baharında tanıyalım çıplaklığınızı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019