M.Şükrü HANİOĞLU
Bir "gelenek" geçmişin sadece geçmişliğini değil, "güncelliği"ni de anlayan bir tarihsellik duygusunu gerekli kılar. Böylesi bir geleneğin yokluğu ve tarihle zaman ötesi bir ilişkinin kurulamamasından doğan sorunlar ise geleneğin biçimsel düzeyde üretimi ve hamâsetle aşılamaz
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Profesör Mustafa İsen'in "muhafazakâr estetik ve sanat normlarının oluşturulmasının gerekliliği"ni dile getirmesi "muhafazakâr sanat" tartışmasının ivme kazanmasına neden oldu. Profesör Hasan Bülent Kahraman'ın meseleyi toplumumuzdaki "muhafazakârlık algısı" üzerinden değerlendirmesi ve Profesör İskender Pala'nın detaylı bir "muhafazakâr sanat manifestosu" kaleme alması ise bu tartışmanın ilginç kavramsal boyutlara taşınmasına neden oldu.
Muhafazakârlık nedir?
Bu tartışmanın can alıcı noktası şüphesiz muhafazakârlığın kavramsallaştırılmasında düğümlenmektedir.
Toplumumuzda Cumhuriyet sonrası gerçekleşen değişim ve kültürel kopuş nedeniyle bir "gelenek"ten bahsedebilmek kolay değildir. Ancak bu, Osmanlı tarihini monolitik bir bütün haline getirmemiz gibi Cumhuriyet öncesine ait sanatı da toptancı bir yaklaşımla "muhafazakâr" olarak kavramsallaştırmamıza neden olmamalıdır
Uzun bir tarihî süreçte üretilen sanatı "muhafazakâr" olarak kavramsallaştırmanın ilk sorunu bunun ciddî bir anakronizm olmasıdır. Değişime karşı takınılan tavır ölçüt alınarak "muhafazakârlık" tüm insanlık tarihine uygulanabilinirse de bu kavramın temelde Fransız ihtilâlini doğuran düşünce akımlarına ve 1789 sonrasında oluşan düzene tepki olarak şekillendiğini unutmamak gerekir. Muhafazakârlık, mevcut bilincin ve aidiyetin altüst oluşuna, dünyanın, yaşamın geleneksel yollarla açıklanamaz hale sokulmasına gösterilen bir tepkidir.
Bu açıdan bakıldığında muhafazakârlığın "modern" olduğunu, geleneklerin çoğunun ise bu tür bir tepkiyle başlatılmadıklarını, dolayısıyla günümüzde muhafazakârlıkla yaftalanabilecek pek çok yaklaşımın kendi bağlamlarında böyle değerlendirilemeyeceklerini unutmamak gerekir.
Toplumumuzda muhafazakârlık kavramsallaştırılması yapılırken sıklıkla düşülen bir diğer hata "muhafazakârlık"ın "Batı"nın karşıtezi olarak yorumlanmasıdır.
Bu yapılırken "Batı" da "modern"likle eşanlamlı hale getirilmekte, meselâ "klâsik" Batı müziğine böyle bir karakter atfedilmektedir. "Batı"nın her şeyiyle muhafazakârlığın antitezi olduğu yaklaşımı, "muhafazakârlık" tartışmasının Batı entelektüel gündeminde kendisine oldukça geniş bir alan bulduğu gerçeğini göz ardı etmektedir.
Geleneğin çözülüşü
Batı entelektüel gündemindeki "muhafazakâr" ya da daha uygun deyimle "geleneğe bağlı sanat" tartışmasıyla, toplumumuzda yaşanan arasındaki temel farklılık, Batı'da süregelen bir "gelenek"den bahsetmenin mümkün olmasına karşılık bizde bir kopukluğun varolmasıdır.
Bu son derece önemli bir sorundur, ancak söz konusu kopukluğun bütünüyle 1922 sonrasında başlamadığını belirtmek gerekir.
Bu bağlamda geleneksel sanat biçimlerinin Tanzimat düalizmi içinde varlıklarını sürdürmelerine karşın, Batı'dan ithal edilenlere karşı hızla geriledikleri unutulmamalıdır.
Bunun nedeni ise sadece taklitçilik hevesi değil, geleneksel biçimlerin ithal yöntemiyle kendi modernitesini yaratmaya çalışan bir toplumu anlatma alanında gitgide yetersiz kalmalarıydı. Divan şiiri şüphesiz klâsik dönem Osmanlı değerleri ve kültürüne tercüman olacak en iyi araçtı. Buna karşılık "roman" on dokuzuncu asır sonları Osmanlı modernitesi ve insanının dünyasını daha kolay dile getirebiliyordu.
Bu nedenle günümüzde "muhafazakâr sanat" üretmek isteyenler, bunu büyük çapta ithal edilmiş, çözülüş sonrası kültürü açıklamaya yönelik biçimler, meselâ roman, üzerinden yapmak zorundadırlar.
Bu doğal olarak mümkündür; ama sorun belirli bir devamlılığa dayanan Batı muhafazakârlığının karşılaştığından çok daha çetrefildir.
Biçimsel muhafazakârlık
Türkçede "convention" ve "tradition" kavramlarının her ikisinin karşılığı olarak "gelenek"in kullanılması tesadüfî değildir.
Çünkü genellikle belirli bir "biçim"e sadık kalınarak, meselâ aruz vezninde şiir yazarak, "geleneksel" olunduğu varsayılmaktadır.
Halbuki muhafazakâr felsefeci Roger Scruton'un da altını çizdiği gibi bu iki kavram birbirinden oldukça farklı durumları ifade etmektedirler.
Scruton verdiği örnekte, kendisinin oluşturulmasındaki biçim şartlarına uyarak, beş-yedi-beş ölçülü geleneksel Japon şiir biçimi olan bir haikuyu kaleme alabileceğini, ancak kendisi ile haiku "geleneği
4Å)TÆ)xz)"
arasında duygusal bir bağ bulunmaması, bu "gelenek"e ait olmaması nedeniyle bununla kendisini ifade edemeyeceğini savunmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında geleneksel sanata biçimsel anlamda sahip çıkmak, onu şekil şartlarına sadık kalarak üretmek anlamlı değildir.
Örneğimize dönecek olursak, kendini divan edebiyatını üreten kültür ve geleneğin parçası olarak göremeyen, onu içselleştiremeyen bir yazarın, sadece biçim şartlarına uyarak, divan şiiri üretmesi imkânsızdır.
Çünkü duyguların bu yolla ifadesi için bir neden bulunmamaktadır.
Dolayısıyla bu kültür yeniden üretilemediği sürece onu biçime sahip çıkarak canlandırmak mümkün değildir. Eski kelimeler kullanmakla "geleneğe sahip çıkıldığı," bu yolla "muhafazakâr sanat" yaratıldığının düşünüldüğü bir toplumda ise "gelenek" değil, ancak onun "biçimi" yeniden üretilebilinir.
Gelenek nasıl sürdürülebilinir?
T. S. Eliot muhafazakâr düşünce derlemelerinin çoğunda yeniden yayımlanan Tradition and the Individual Talent(Gelenek ve Bireysel Yetenek) başlıklı denemesinde bir önceki nesil tarafından aktarılan yaklaşımların taklidi anlamındaki "gelenek"in benimsenmesinin anlamlı olmadığını belirtirken, böylesi bir tekrarcılığın yerine yeniliğin daha anlamlı olduğunu savunmuştu.
Eliot buna karşılık kapsayıcı mânâsıyla "gelenek"in mirâs olarak kazanılamayacağını, onu elde etmek için yoğun bir uğraş gösterilmesinin gerekli olduğunu ileri sürüyordu.
Bu her şeyden önce geçmişin sadece geçmişliğini değil, "güncelliği"ni de anlayan bir tarihsellik duygusunu gerekli kılmaktaydı.
Bir yazar bu anlamda kalem oynattığında Homeros'dan yaşanılan ana kadar üretilen tüm edebiyatı, zaman mefhumunun kaybolduğu bir bağlamda, yeniden üretmekteydi.
Muhafazakâr edebiyat eleştirmenlerinin Eliot'un Four Quarters ile Dante'yi modern edebiyatın bir parçası haline getirdiğini söylerken işaret etmeye çalıştıkları nokta da buydu. Doğal olarak bu anlamıyla geleneğin varlığı bir sanatçının "kendisi" olarak değerlendirilmesini imkânsız hale getirmekte, onun yeri ancak geleneğin geçmişteki diğer temsilcileriyle mukayese edilerek belirlenebilmektedir.
Böylesi bir geleneğin yokluğu ve tarih ile zaman ötesi bir ilişkinin kurulamamasının toplumumuzda sanat alanında ne denli çetrefil sorunlara yol açtığı açıktır. Ancak bunun geleneğin biçimsel düzeyde üretimi ve hamâsetle aşılamayacağı da unutulmamalıdır.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.11.2018
12.11.2018
5.01.2018
29.10.2018
22.10.2018
15.10.2018
24.09.2018
16.09.2018