Münir AKTOLGA
EVET, “ERDOĞAN’I YEDİRMEYECEĞİZ”..AMA HEPSİ BU MU?..
Benim şimdiye kadar Facebook’da sayfam falan yoktu (vaktim olmamıştı), daha iki ay oldu ağ’a dahil olalı, arkadaşların zoruyla böylece ben de katılmış oldum “sosyal medyaya”!. Aslında son derece önemli, bilgi toplumuna giden yolda sivil toplum güçlerinin kendini ifade aracı oluyor bu türden kanallar..Çünkü artık elde bayrak, merkezi bir örgütün önderliğinde “örgütlenerek” gidilmiyor-gidilmeyecek bilgi toplumuna. Bilgi üreten insanlardan oluşan yeni tipten sivil toplum güçleri (bu bazan tek bir birey de olabilir) gelişmenin ilerlemenin başlıca motoru-lokomotifi oluyor-olacak..
Bu böyle! Ama, öte yandan içimden bir ses, “senin bu söylediklerin şu an olup bitenleri, örneğin bir Gezi-Parkı olayını hiç açıklamıyor” diyor; Türkiye’nin en iyi eğitim görmüş genç insanlarının halâ o ittihatçı-Kemalist jöntürk geleneğinin içinde dönüp durdukları gerçeğini açıklamıyor!
Ne yapalım, bu da bizim gerçeğimiz işte! Türkiye dedin mi, öyle Batı ile falan kıyaslamadan önce, şöyle bir duracaksın! Çünkü, bambaşka bir tarihsel gelişim süreci var bizde. Herşeyden önce, iki yüz yıldır sürüp gelen bir kültür ihtilaline maruz kalmış bu ülkenin insanları. Ben bunu bazan yeni tipten bir devşirme sistemi olarak da açıklıyorum. Toplum mühendisliği harikası olarak öyle bir eğitim sistemi kurulmuş ki bu ülkede, onun çarkları içine bir girdin mi ya, sonunda bambaşka bir insan olup çıkıyorsun!. “Hayatta en hakiki mürşid ilimdir” gibi görünüşte son derece masum bir anlayışla çalışmaya başlayan-insanları, “hurafeye değil, bilime inan” diyerek kendisine bağlayan- bu sistem, bilimi din haline getirerek ona tapan, adeta programlanmış robot insanlar yetiştirme mekanizması haline gelmiş; çıkıp geldiği yeri, kendi köklerini, kültürünü küçümseyen, inkâr eden, içinde yaşadığı topluma karşı yabancılaşmış “bilim insanları” üretme mekanizması haline dönüşmüştür!. Azıcık bilimle temas eden genç insanları hemen “toplumu değiştirmeye çalışan” pozitivist robotlar haline getiren korkunç bir mekanizma bu!. Beynine doldurulan ansiklopedik bilgilere “sahip olmayla” bilgi üretimini biribirine karıştıran ruhsuz nesiller üreten bir canavar!. Bilinç altında yatan Batı hayranlığıyla, İslam düşmanlığını, kendi kültürünü, değerlerini küçümsemeyi birlikte “öğrenen”, bir yanıyla “çağdaş”, ama diğer yanıyla da gerici olan ilginç bir nesil işte böyle çıkar ortaya!. Bu nedenle, bütün diğer görevler içinde en önemli görev, bu pozitivizm virüsüne karşı uyanık olmaktır bizde! Çünkü, kendine özgü DNA’ ları olmayan, ancak girdiği beyin hücrelerinde onların DNA’ larını kullanarak üreyen bu virüsü tanımak son derece güçtür!.En son Gezi Parkı olayında gördük bütün bunların ne anlama geldiğini!..
Peki sadece bu mu, bu kadar mı? Bugün artık “Gezi Parkı eylemcileri” diye anılan-bilinen bu gençleri kazanmak için biz-bu toplum ne yaptık, yapıyoruz? Normal koşullar altında bu genç insanların bilgi toplumuna giden yolda yeni Türkiye’nin eğitilmiş insan kaynağını oluşturması gerekirken, bugün onların farklı yerlerde durduklarını söylüyoruz. Peki, onları kazanmak için ne yapıyor yeni Türkiye? Yoksa yeni Türkiye deyince bundan sadece daha fazla yol, köprü, fabrika falan yapımını mı anlamamız gerekecektir? Ya da, bu neslin temeli bozuk, bunları bir tarafa bırakarak yeni “İslami nesiller” yetiştirelim mi diyeceğiz? İşte size günün sorusu!
Ben diyorum ki: Devlet bu işe gölge etmesin yeter! Bu ülkenin ne Atatürk gençliğine, ne de İslami gençliğe ihtiyacı vardır!. Bırakınız gençleri hangi yolu seçeceklerine kendileri karar versinler. Biz, aileler olarak, devlet olarak onlara gerekli ortamı yaratalım yeter. Bugün o gençlerden şikayet edenlere sesleniyorum, çözüm bir ideolojinin yerine başka bir ideolojiyi koyarak ona göre insan yetiştirmekte yatmıyor. Çözüm, tam tersine, onları, hangi türden olursa olsun bütün ideolojilerin şerrinden korumakta yatıyor. Çünkü, bütün ideolojiler son tahlilde zihinsel bir virüs gibidir!
Madalyonun bir yanında bunlar var. Peki öbür yan ne alemde, orada olup bitenleri nasıl açıklamak lazım?
İki gündür bakıyorum, Facebook’tan tanıdığım birçok iyi niyetli arkadaş, son günlerde oynanan oyunlara karşı tepki olarak “boykot” çağrıları falan yapmaya başladılar!. Hani ilk bakışta -bir reaksiyon olarak- “haksız da değiller” diye düşünüyor insan! . Hele, bir işadamının boynuna astığı o “çapulcu” pankartından sonra!. Ve de hele, Divan Oteli’nin adeta Gezi Parkı eylemcilerine lojistik destek sağlayan bir merkez haline geldiğini gördükten sonra! Ama dikkat ettim, olay basit bir reaksiyonun boyutlarını aşarak adeta ideolojik bir yörüngeye girme eğiliminde! “Faiz lobisine” karşı boykot falan derken, benim virüs tesbit antenlerinin sinyal vermeye başladıklarını hissediyorum!. Devlet Sınıfının, Ergenekon’un yerini, ne olduğunu daha kimsenin doğru dürüst tanımlayamadığı bir “faiz lobisi” almaya başlayınca işin renginin değişmeye başladığını hissediyorum!. Sevgili Cemil Ertem hocamız da bunu farketmiş olmalı ki, o da tuttu “faiz lobisi” denilen şey aslında “finans kapitaldir” deyiverdi!. Bu da ayrı bir problem tabi, gel de çık bakalım şimdi işin içinden!. Bir yandan küresel sermayeyi çekmeye çalışıyoruz ülkeye, diğer yandan da “finans kapitale” karşı savaş mı açacağız şimdi? Hem de sadece yerli finans kapitalle de bitmiyor iş, tam Türkiye’nin kredi notu arttı, artık küresel sermaye daha çok gelecek falan derken, bir anda neredeyse bütün bir küresel sermayeyle-finans kapitalle de karşı karşıya geliverdik!. Yanlış tabi bütün bunlar! İyi niyetle başlayan reaksiyona dayalı hedef sapmaları!..
Peki ama nasıl geldik birden bu noktaya? Nasıl oldu da birden şu “faiz lobisi”-ya da “finans kapital” Devlet Sınıfının- Ergenekon gerçeğinin önünü kesiverdi!. Yoksa artık Ergenekon diye birşey kalmadı da sıra-“finansal Ergenekon’a” mı geldi? Çok ilginç, bu ara Anadolu burjuvazisine yol göstermeye çalışan bazı ideologlar türedi ortalıkta; öyle ki, bunların söylemlerini bazan bizim eski solcu söylemlerle karıştırır hale geldim! Hele aralarında, her sözünü “yaşasın tam bağımsız emperyal Türkiye” diye bitiren biri var ki, bayağı korkuyorum ondan!. Çünkü birçok doğru şey de söylüyor bu arada, ve de ajitasyon kabiliyeti çok yüksek, dinlerken insanın tüyleri diken diken oluyor!. “Faiz lobisi” diye başlayan söylemler, birden yerli ve yabancı “finans kapitale” karşı savaşa, oradan da, “merkez ülke” Türkiye’ye karşı girişilen uluslararası komploya kayıyor. Öyle ki, onu dinleyince, insanın bir yandan milliyetçi duyguları kabarırken, diğer yandan da, “eğer biz böyle bütün dünyaya karşı savaş açar hale geldiysek, ve de, Anadolu burjuvaları bu savaşı böyle ideolojik klavuzların eline havale eder hale geldilerse Allah sonumuzu hayır getirsin” diyesi geliyor!..
Türkiye'de yaşamıyorum, senelerce önce, bugün “faiz lobisi”, ya da “finans kapital” olarak ifade edilen o Devletçi burjuvaların da desteklediği darbe-darbeler nedeniyle yurtdışına gitmeye mecbur kalmıştım!.. Ama ben şu an artık onlara karşı (onları “intihara yöneltecek”) bir boykot, ya da “cihad” çağrısını doğru bulmuyorum!.Böyle bir şeyin hedef saptırmak anlamına geleceğini düşünüyorum. Bir zamanlar ittihatçıların boykot çağrılarını falan hatırlatıyor bana bu!.. Çünkü, köprülerin altından çok sular aktı!. Özellikle küreselleşme sürecinin eskinin o Devletçi burjuvalarını da etkilediğini, artık onları da değişim yoluna soktuğunu düşünüyorum ben. Eksik olan, “maddi süreçlerin henüz daha bilince yansımamış olması” diyorum. Onlar, kendilerini hep Devletin kanatları altında güvende hissettikleri için, o Devlet ortadan kalkıpta onun yerine başka bir devlet gelmeye başlayınca bundan rahatsız oldular-oluyorlar!. Aslında, yeni Türkiye onların da çıkarlarına olduğu halde (son on yılın rakamlarına bakın) onlar sübjektif olarak bu süreci halâ içlerine sindiremediler, halâ birilerinin kendilerine eskiden olduğu gibi kol kanat olması gerektiğini düşünüyorlar!.
İşte tam bu noktada Anadolu burjuvalarına -başta Erdoğan’a- büyük bir görev düşüyor. Çünkü, bu işi de gene ancak onlar yapabilirler! Devrimi -yaşanılan süreç bir burjuva devrimi sürecidir- daha da ileriye doğru götürebilmek için burjuvazinin birliğinin şart olduğuna inanıyorum ben. Bu nedenle, AK Parti kurmaylarının, her sözün başında öyle “faiz lobisi”, “bankalara karşı savaş” falan gibi reaksiyoner-jakoben çıkışlardan uzak durmaları gerektiğini düşünüyorum. Şunu unutmamak gerekiyor ki, bunun adı kapitalizmdir ve bu ülkede bundan sonra da birlikte yaşamak zorundayız!!..
Evet, bugün artık iş bu noktaya gelince Erdoğan’a sahip çıkacağız, Devlet Sınıfına “yedirmeyeceğiz” onu, bu farz oldu..ama bu, “sahip çıkarken onu da eleştirmeyelim” anlamına gelmiyor..Bunu daha önce, "faiz lobisine karşı mücadeleye evet, ama bunu aşırıya vardırarak "mücadeleyi" onların işine yarayacak şekilde ideolojik bir noktaya getirmeyelim” diye ifade etmiştim!.. Sonra da, “eğer ne dediğimi anlamak istiyorsanız borsaya, dövize, faizlerin durumuna bir bakın hele; öyle, faiz lobisine karşı savaş açarak faizler düşürülemiyor” demiştim!..
Ne garip değil mi! Bu lafları etmek, burjuvazinin birliğini savunmak, burjuvalara “sakin olun” öğütleri vermek de bana düşüyor sanki!!
Tarih, tarih!..bütün mesele burada yatıyor!..bizim öyle bir tarihimiz var ki, herşeyi Arap saçına döndüren o tarihsel evrim süreci!..
BİR İDEOLOJİ NASIL YARATILIR..
Benim bugün yazmak istediğim aslında bu “boykot” konusu değildi! “Bir ideoloji nasıl yaratılır”, o konuda biraz kafa yoralım istiyordum! Hani, bir an için, kendimizi o çok karşı çıktığımız toplum mühendislerinin yerine koyarak, “gelin şu Anadolu burjuvalarına bir ideoloji yaratmaya çalışalım, bakalım ortaya nasıl birşey çıkacak” diye danışacaktım size! Ne dersiniz deneyelim mi?
Ama isterseniz önce şu ideoloji konusu nasıl ortaya çıkıyor bir örnekle (Fransız Devrimi’nden yola çıkarak) onun bir ortaya koymaya çalışalım. Bakarsınız işe yarar!
“Bir yanda eleştirel (kritik), kuşkucu bir rasyonalite (mesela Voltaire’in, Diderot’nun ‘akıl’ kavramı); öte yandaysa, Robespierre’in kültleştirdiği, neredeyse dogmalaştırdığı bir ‘Tanrıça Akıl’a dayalı rasyonalizasyon! İkincisine, yani Robespierre’in dile getirdiği türden ‘akıl’a ben ‘Jakoben akıl’ diyorum”[1].
Bir yanda, dinle-kiliseyle içiçe geçmiş bir feodalizm. Feodal statükonun, zihinsel olarak dinle-tanrısal bir metafizikle kutsayarak oluşturduğu duygusal anlamda statik bir kimlik oluşturma zemini, diğer yanda ise, gelişen kapitalizmin yarattığı, aklı öne çıkaran başka bir zemin-insanın bilişsel bilgi edinme sürecini vurgulayan bir zemin. Bu anlamda, kapitalizmin zaferi, feodal statükoyu temsil eden Kilisenin ve dinsel metafiziğin karşısında aklı-rasyonaliteyi temsil eden bilişsel bilgi edinme sürecinin zaferiydi. Herşeyi sorgulayan, herşeyden kuşkulanan, olayları ve süreçleri, “bu böyledir, ya da, ustalar böyle diyorlar, demek ki böyle imiş” diyerek geçiştirmeden, “neden böyle”, “nasıl öyle oluyor”, “acaba öyle mi” diyerek aklın-bilişsel bilgi üretme sürecinin-miheng taşına vurarak anlamaya, kavramaya çalışan bir dünya görüşünün zaferiydi. İşte, sadece bir Diderot’u, Voltaire’i ve Newton’u değil, bütün diğer Aydınlanma ürünü o “bilimleri” yaratan, bundan-aklın öne çıktığı bu sorgulamacı, araştırmacı zihniyetten- başka birşey değildir. Kapitalizmin ve burjuvazinin ortaya çıkışı-doğuşu bu nedenle ilerici, üretici güçleri geliştirici bir süreç olarak tarihe geçmiştir.
Ama bu durum uzun sürmez, bir süre sonra, dinsel metafiziğe karşı aklı-mantığı öne çıkararak gelişen bu sürecin taşlaşmaya başladığını görürüz. Akıl, mantık, bilişsel bilgi üretimi falan derken, bir de bakarız ki, bu kavramlar yerlerini “kutsallaşmış metafizik bir bilgi” ve “bilim” anlayışına bırakmışlar!. Akıl (yani, çevreden gelen informasyonları değerlendirip işleyerek bunlardan bilgiler üretme mekanizması) bir kere daha, yerini, “bizim dışımızdaki objektif-mutlak gerçekliğe” ait “objektif-mutlak anlamda varolan bilgileri bilincimize yansıtarak”-yani, bizden bağımsız olarak zaten varolan bilgileri ezberleyerek- onlara sahip olma anlamına gelen metafizik bir “bilgi” ve “bilim” anlayışına bırakmaktadır. Rasyonalitenin yerini rasyonalizme bıraktığı, bilimin, sahip olunması gereken ideolojik bir “mürşid” haline getirildiği (“Hayatta en hakiki mürşid ilimdir” anlayışının altında yatan “bilim” anlayışı budur işte!) dinsel metafiziğin, yerini, adına „bilim“ denilen başka bir metafiziğe bıraktığı başka bir süreçtir bu..
Demek ki, bir, „rasyonalite“ anlamında bilişsel akıl var, bir de, „rasyonalizm“ olarak ifade edebileceğimiz duygusal-reaksiyoner bilgiyi temel alan „jakoban akıl“! Devrim süreci bunların ikisini de gerekli kılıyor. Zaten bunlar bir binanın temeli ve üst katı gibidirler. Bunu daha önce, ata binmiş jokey örneğine de benzetmiştik!..Süreç içinde, özellikle devrimin başlangıç dönemlerinde jakoben deliliğin rolünü kimse inkâr edemez! Sadece bilişsel yöntemlerle-plan yapıp programlayarak-devrim yapamazsınız! O rüzgardır devrimci jakobenlik! Katar sizi önüne, alır götürür! Ama nokta! Eğer o andan itibaren jokey dizginleri ele alamazsa bu kalkış felakete de neden olabilir, bütün kazanımların bir anda elden gitmesine de yol açabilir. Çünkü, o jakoben-duygusal akılın temelinde „ben“ (selbst-self) yatar. „Yahu ben neymişim“ demeye başladığın an dizginleri at ele geçiriyor demektir!.
Bütün bunları niye anlattık! Türkiye’de yaşanılan sürecin bir burjuva devrimi süreci olduğunu söylemiştik. Evet burada, Fransa’da olduğu gibi burjuvazinin karşısında öyle feodaller falan yoktur! Ama onların yerini tutan Osmanlı artığı bir Devlet Sınıfımız var bizim de!. Ne yapalım, tarihi ben yapmadım!. Burjuva devrimi bu Devlete-onun Devletçi elitlerine, Devlet Sınıfına karşı yapılıyor bizde. Gene yukarda, Fransız örneğinden bahsederken, feodal sınıfla bütünleşmiş bir Kiliseden, dinsel ideolojiden söz etmiştik. Bu nedenle, orada feodalizme karşı mücadele eden burjuvazi aynı zamanda bu dinsel ideolojiye karşı da mücadele etmek zorundaydı. Bizde ise tersine! Sadece Anadolu burjuvalarına karşı değil, Dine-İslama karşı da bayrak açan bir Devlet Sınıfı var bizde! Burjuvazi-Anadolu burjuvazisi Devlete karşı mücadelede dini hem bir kalkan, hem de kültürel bilgi temeli olarak kullanıyor. Yani, herşey tersine bizde!. Din, dinsel ideoloji orada –yani Avrupa’da- karşı devrimin elinde bir silahken, bizde devrimci jakobenlerin-Anadolu burjuvalarının elinde onları Devlete karşı koruyan bir kalkan-silah haline geliyor..
Buraya kadar tamam!. Bütün bunların ideolojiyle falan alakası yok!..
Şimdi, biz Devlete-Devlet Sınıfına karşı mücadele eden o Anadolu burjuvalarına bir ideoloji yaratmak istiyoruz. Önce isterseniz bunun nedenini bir ortaya koyalım, sonra da sıra bu işi nasıl yapacağımıza-yapmamız gerektiğine gelecek!
AK Parti’nin nasıl iktidara geldiği falan değil bu yazının konusu. Bunları daha önceki çalışmalarda yeteri kadar ele aldık. “Yetmez ama evet” ile ifadesini bulan Referandum bu süreçte bir milattır sanki. Çünkü, bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecektir. “Balyoz”, “Ergenekon” davaları falan derken Devlet Sınıfının hayat damarı kesilir atılır. Ve iş o hale gelir ki, bunlar artık darbe yapamaz hale gelirler (inşallah öyle kalır!).
Bütün bunlar olup biterken AK Parti’nin kendine olan güveni de artmaya başlar tabi. “Varsın artsın” diyeceksiniz, bunda kötü birşey yoktur. Çünkü, daha sırada Kürt sorunu ve yeni bir anayasa yapımı sorunu (devrimin kazanımlarını kayıt altına alma sorunu) vardır. Nitekim, bir süre sonra bu yönde de adımlar atılmaya başlanır. “Barış-Çözüm Süreci” bunun en somut örneğidir. Ama işte ne oluyorsa tam bu arada birşeyler olmaya başlıyor! Bir yandan, karşı taraf, “Erdoğan bu Kürt sorununu çözeceğe benziyor, yarın şu BDP ile işbirliği yaparak bir de yeni anayasa yaparsa artık ondan sonra bunları bir daha kimse tutamaz” diyerek son bir fırsat arama stresine girerken, diğer yandan da, AK Parti çevrelerinde “ulan biz ne imişiz, madem ki bu işin ceremesini çeken biziz, o halde nimetlerinden faydalanan da sadece bizler olmalıyız” anlayışı ortaya çıkmaya başlıyor. Dikkat edin bu “faiz lobisi” çığırtkanlıkları falan hep bu arada hız kazanmaya başladı. Aslında bazıları bunun teorisini yapmaya çoktandır başlamışlardı ama, Erdoğan’ın da bunlara destek vermesi eğilimi daha yeni, bu yılın başlarından beri ortaya çıkan bir olay bu. Ben bu gidişi, daha doğrusu, eğer süreç bu şekilde evrilmeye devam ederse işlerin nereye doğru gideceğini daha o zaman hemen hissettim. Bu yüzden de o ara iki yazı kaleme almıştım. Hatırlarsınız o “İstanbul-Anadolu Savaşları”nı, Düzce Yerel Haberler’de de yayınlandı bunlar!..
”Faiz lobisine” karşı savaş ilanı falan aslında bilinç altında gelişen bir sürecin olgunlaşarak gün ışığına çıkmasından başka birşey değildi!. Bu işin doğrusu, Kürt sorununun çözümünü de içine alan yeni bir anayasanın yapımını beklemek, sonra, buna uygun yasal düzenlemeleri de yaparak ülkenin cari açık sorununun çözümünde “olmazsa olmaz” bir koşul olan demokratikleşme adımlarını sonuca götürerek küresel sermayenin ülkeye akışını hızlandırmak iken -faizleri indirme sorununu da buna paralel bir şekilde ele almak iken-ne yaptı bu “faiz lobisi” çığırtkanları, işi tersinden ele alarak Anadolu burjuvalarını-ve sürecin lokomotifi olan Erdoğan’ı- işin “kolay” yoluna ikna ettiler. CHP ve MHP “yaptırmayız” falan diye bağırıp dururlarken, bunların parti içindeki milliyetçi çevreler üzerinde etkili olabileceklerini düşünen Erdoğan da, çözüm yönünde devasa adımları atmadan önce, hız-güç kazanmak için, problemi bu yeni danışmanların önerdikleri şekilde, siyasi açıdan daha kolay gibi görünen yoldan çözmeye yöneldi. Anayasa meselesi, Kürt sorununa kalıcı çözüm meselesi gibi sorunlar halâ ortada dururken, bir anda, bütün bu çözüm süreçlerinde ittifak yapabileceği en önemli güç olan İstanbul’un büyük burjuvalarını bir yana bırakarak, kendi tabanını- Anadolu burjuvalarını okşamaya, onlara cazip gelecek adımlar atmaya yöneldi. Sadece alkol sorununu kastetmiyorum. Anadolu burjuvaları açısından en önemli sorun bankalarla olan ilişkiler ve kredi-yüksek faizler sorunu olmaya devam ediyordu. Banka sistemini kontrol eden İstanbul’un büyük burjuvaları, daha fazla üreterek daha çok satmak, daha da zenginleşmek isteyen Anadolu burjuvalarının önündeki en büyük engel durumundaydılar. Bu nedenle, yeni anayasa yapımının ve Kürt sorununa çözümün arifesinde kendi tabanının ağzına bir parmak bal çalmak isteyen AK Parti yönetimi ani bir kararla direksiyonu bir anda bu yöne doğru kırmaya başladı. Sonuç ortada!..
Dikkat ederseniz, buraya kadar yapılan hatalar daha çok yanlış bir strateji seçimiyle ilgili; yani, işin halâ pragmatik yanı ağır basıyor. Yani bu noktaya kadar henüz daha ideoloji falan yok sahnede! Daha önce de oldu böyle şeyler aslında, ve her seferinde AK Parti pratik içinde hatalarından da öğrenerek işi buraya kadar getirdi.
Ama son zamanlarda işin renginde sanki bir değişme var gibi!. Gezi Parkı eylemleri başladıktan sonra karşılarında hiç beklemedikleri bir anda, kendilerini saklama ihtiyacı bile duymayan İstanbul burjuvazisinin temsilcilerini gören AK Parti kurmayları, savunma psikolojisiyle (artık, “işin arkasında askerler var” söyleminin de bir anlamı kalmadığı için) “hah” dediler, “işte tamam, suçüstü yakalandılar, demek ki bize karşı yapılan bütün komploların altında bunlar yatıyorlarmış”! “Demek ki, o “faiz lobisi” diye bas bas bağırarak bizi uyaranlar doğru söylüyorlarmış” diyerek bütün güçleriyle bu yöne doğru asılmaya başladılar!.
İşte kritik nokta burasıdır. Dikkat edilmezse, sürecin -burjuva devrimi sürecinin- bir anda yön değiştirerek Anadolu burjuvazisi ile İstanbul burjuvazisi arasındaki sınıf mücadelesi haline dönüşmesi tehlikesi de tam bu noktada ortaya çıkıyor. Tehlikeden bahsediyorum, çünkü böyle bir gelişme Özal’dan bu yana Devlet Sınıfından kopma süreci içine giren eskinin Devletçi burjuvalarını yeniden eski müttefiklerinin yanına itecek, devrimin bütün kazanımlarının bir anda yitirilmesi tehlikesini ortaya çıkaracaktır.
Neyse, Anadolu burjuvaları için bir ideoloji üretmenin vaktinin geldiğini düşünenlerin ne yapmak istedikleri anlaşılıyor artık herhalde!. Gezi parkı patlamasıyla açığa çıkan süreçten çıkarılması gereken sonuç budur bence. Suyu ısıtmaya başlarsınız, tam o yüz dereceye gelene kadar pek birşey görünmez ortada. Toplum da işte öyle üstü kapalı bir tencere gibidir. Sonra öyle bir an gelir ki, “ne oldu, neden oldu” falan demeye vakit kalmadan bir de bakarsınız tencere patlama sinyalleri vermeye başlıyor! Ben diyorum ki, henüz daha vakit vardır. Pozitivist toplum mühendisliği virüsü henüz daha işin başındadır, yani halâ frene basmak ve onu durdurmak mümkündür. Bunun için de, AK Parti kurmaylarının şöyle bir silkinerek, “biz neymişiz” havasından çıkmaları, sadece Anadolu burjuvalarının temsilcisi olmadıklarını hatırlamaları yeterlidir diye düşünüyorum!..
Özetlersek, Anadolu burjuvalarını kendileri için bir ideoloji yaratmaya yönelten, onları, artık bunun zamanının geldiğine, problem çözme sürecinde en kestirme yolun bu olduğuna ikna eden, kendilerine olan güven artışı olduğu kadar, “madem ki bu işi kotaran biziz, o halde onun nimetlerinden faydalanan da sadece bizler olmalıyız” anlayışıdır. Onları, ekonominin, toplumsal gelişme sürecinin doğal akışını bir yana bırakarak kerameti kendinden menkul bir iradi güce-yani ideolojiye- yönelten neden budur işte!.
DEVAMI YARIN...
YAZININ 2. BÖLÜMÜ
[1]“Alafrangalığın Tarihi”, Hilmi Yavuz, Timaş Yay.İstanbul s.11
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023