Murat Sevinç
Hükümet sistemleri ve demokratikleşme konulu dizinin son yazıları, Osmanlı-Türk modernleşmesi düşüncesinde ve siyasal-anayasal gelişmelerinde laikleşme, İslamcı düşünce ile batıcıların polemikleri, mücadelesi üzerineydi. Hiçbir dönüşümün gökten zembille inmediğini, anayasalardaki ‘sözcüklerin’ arkasında renkli bir tarih olduğunu, bitip tükenmez anayasa tartışmalarının ancak onları doğuran ‘anayasa dışı etmenler’ göz önünde tutularak anlaşılabileceğini bir kez daha hatırlatmak için.
Bu yazı ‘kuruluş’ dönemi laikleşmesi üzerine. Bir sonraki yazıya, çok partili yaşamda laikleşme ile devam edecek ve umuyorum laikleşme konusunu (şimdilik) tamamlayarak diğer tartışmalı anayasal sorunlara geçeceğim.
Başlıktaki sorunun yanıtıyla başlamak istiyorum. Eğer laiklikten, Fransa’daki laikliği anlıyorsak, Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman laik olmadı.
Bunun tarihsel, toplumsal, siyasal nedenleri var. Türkiye Fransız tipi bir laikliği benimsemedi, doğru. Fakat bu, Türkiye ‘laik değildi’ anlamına da gelmiyor.
Kendine özgü, 1950 öncesi ve sonrasında ‘iki ayrı yoruma-uygulamaya’ dayanan bir laiklik benimsendi. 1950 öncesinin mantığı, Fransa’ya daha yakın. Türkiye laikleşmesinde tek parti dönemi ile çok partili yaşam ve ardından dinin ‘komünizmin panzehiri’ olarak görülmeye başlandığı yılları, son olarak siyasal İslamcıların ‘müteahhit’ versiyonunun iktidarını, ayrı ayrı düşünmek gerekiyor.
Burada haklı bir soru yöneltilebilir: İçeriği belli bir ilke, nasıl bir başka toprağa ‘özgü’ olabilir? Örneğin ‘bize göre demokrasi’, ‘bize göre insan hakları’ mümkün mü?
Bana kalırsa hem mümkün, hem değil. Ülkeler, sistemlerin ana kurallarını benimserken bunlara ister istemez kendi tarih ve kültürlerini de katıyor. Asıl mesele, ‘temel’ niteliklerden ödün vermemekte.
İngiltere’de hükümdârın ‘mutlak veto’ yetkisine ‘hâlâ’ sahip olduğu ancak bu yetkiyi üç yüz küsur yıldır kullanmadığı örneğini bu yüzden vermiştim. Yetki orada olduğu gibi duruyor, ancak sistemin karakteri ve herkesin konumunun farkında oluşu, o yetkinin kullanılmasını engelliyor. Oysa diğer bir parlamenter sistem Almanya’da, cumhurbaşkanının böyle bir yetkiye sahip olabilmesi akla dahi gelmedi ve gelmez de. Ya da diğer parlamenter sistemlerde.
Laiklik için de aynı düşünceyi takip etmek iyi olur.
Kurucular, kuruluştan sonraki yıllarda laikliğin genel ilkesini/mantığını aşamalı biçimde benimsedi ve devlet ile dini birbirinden tümüyle ayırmayı tercih etmedi, edemedi. DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) bu gerekçeyle kuruldu. Her ne kadar yasasında yazmasa da, dini ve Sünni dindarlığı organize edip ‘devlet bekası’ için bir tehlike olmaktan çıkarmak için.
Önceki üç yazıda altını kalınca çizdiğim ‘devlet bekası’. Tarihimiz boyunca idareyi ve düşünceyi belirleyen belki de en güçlü ifade. Bu arada, DİB’le ilgili İştar Gözaydın’ın, ‘Diyanet- Türkiye Cumhuriyeti’nde Dinin Tanzimi’ adlı eserinin başlıca kaynaklardan olduğunu hatırlatmak isterim. (İletişim, 2009)
‘Yeni devlet’ bakımından laikleşme girişimleri, simgesel tarihler 1928 (devlet dininin anayasadan çıkarılması) ve 1937 (laiklik ilkesinin anayasaya eklenmesi) olsa da, Kurtuluş Savaşı yıllarında başlıyor. ‘Millet iradesi’ ve ‘meclislere/heyetlere’ atıf yapan tüm karar ve eylemler, laikleşme yönünde atılmış birer adım sayılabilir. Amasya Tamimi ile başlayıp kongreler ile devam eden süreçten söz ediyorum.
“Milletin bağımsızlığını yine milletin azmi ve kararlılığı kurtaracak” cümlesi, egemenliğin kaynağının değişmekte olduğunun somut deliliydi. Nitekim TBMM açıldıktan bir gün sonra, 24 Nisan’da Mustafa Kemal’in verdiği bir önergede, ‘meclisin üstünde hiçbir gücün mevcut olmadığı’ belirtilmişti.
Burada bir kez daha, Mustafa Kemal’in ‘kurucu’, ‘devrimci’ ve taktik-söylem değiştiren ‘pragmatik’ bir siyasetçi olduğunu, TBMM açıldıktan sonra meclisin ‘maksat ve gayesini’ tespit eden yasaların bir amacının da (vatan ve milletin kurtarılmasının yanında), ‘Hilafet ve Saltanat’ın kurtarılması’ şeklinde açıklandığını hatırlatmak gerekir. (Merak edenler için 5 Eylül 1920 tarihli ‘Nisab-ı Müzakere Kanunu’nu buraya bırakıyorum.)
Dolayısıyla devlet dininin ve kurumlarının ilk aşamada terk edilmemesi yürütülen ‘siyasetin’ gereğiydi. Nitekim Anayasa’dan devlet dinini çıkarmak için 1928’e, laiklik ilkesini eklemek için 1937’ye dek beklendi.
Saltanat ve Hilafet’in kaldırılmasından önce laikleşme bakımından en önemli adım, 1921 tarihli Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu’nun (anayasa) kabul edilmesidir. ‘Türkiye Devleti’nden söz eden (Türk devleti, değil!) bu kısa, devrimci ve özgün metnin birinci maddesinin ilk cümlesi, yeni devletin, egemenliğin kaynağına ilişkin benimseyeceğini ilkeyi dünyaya ilan etti: “Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir.”
Fransız devrimciler nasıl egemenliğin kaynağını gökyüzünden yeryüzüne indirdiyse, ‘Türkiye Devleti’nin kurucuları da egemenliği ‘millete’ veriyordu. (Dönemin metinlerinde sıklıkla ‘Türkiye devleti’ ve ‘Türkiye halkı’ ifadelerinin kullanıldığını, ‘Türk’ sıfatının bir süre sonra tercih edilmeye başlandığını, bir kez daha hatırlatmak yararlı olabilir.)
TBMM 30 Ekim’de Osmanlı İmparatorluğu’nun sona erdiğine ‘karar’ verdi, birkaç gün sonra, Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı. Hilafet için Mart 1924’e dek beklendi. Tahmin edilebileceği gibi bu uygulama ve kararların hiç biri mutlak bir ‘oydaşmayla’ olmadı; Hilafet ile Saltanat’ın birbirinden ayrılabileceği ve ayrılamayacağını savunanlar arasında tartışmalar yaşandı. Fakat bir devrimden, devrimci süreçlerden söz ediyoruz nihayetinde. ‘Tartışma’ ile ‘kesip atma’ bir arada.
Örneğin, Mustafa Kemal konuya ilişkin meclis tartışmasında Türk-İslam tarihinden söz etmiş, egemenliğin mecliste olduğunu hatırlatmış, muhafazakâr mebusları iknaya çalışmıştır. Fakat sonunda asıl sonuç alıcı tavır, ‘tehdit’ olmuştur! Kuruluş aşamasının ‘resmî tarihi’ olarak kabul edilen Nutuk’ta, sözlerini şöyle tamamladığını belirtiyor Mustafa Kemal: “Bu behemehal olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.” Hayli ikna edici, kabul etmek gerek!
Laikleşme bakımından çok önemli bir adım 29 Ekim 1923 tarihli anayasa değişikliği ile Cumhuriyet’in kabul edilmesi oldu. İki ay önceki yazımda, büyük ölçüde Mustafa Kemal’in zihninde olan Cumhuriyet’in ilanının da tartışmasız ve muhalefetsiz olmadığını, mebusların ikna edildiğini, değişikliğin parti grubunda kararlaştırıldığını ve ardından mecliste ‘o esnada’ hazır bulunan mebuslarca oylandığını yazmıştım. Konuya ilişkin önereceğim kitap, Faruk Alpkaya’nın ilan sürecini ayrıntılarıyla incelediği ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu (1923-1924)’ adlı çalışması (İletişim, 1998).
Cumhuriyet’in ilanı çok devrimci bir adım. Bülent Tanör, alanımızda klasikleşmiş ‘Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri’ (YKY, 1998) adlı eserinde Cumhuriyet’in, zaten olanın resmen kabulü anlamına geldiğini belirtir: “Egemenliğin kayıtsız-şartsız millete ait ve BMM’nin milletin tek ve gerçek ‘mümessili’ olduğunun kabulünden ve saltanatın da kaldırılmasından sonraki yönetim biçimi, geniş anlamıyla cumhuriyetten başka bir şey değildi. Bu açıdan, 29 Ekim 1923 tarihli anayasa değişikliği, aslında var olan ama adı konmamış bir durumu açıklığa kavuşturmaktaydı.”
Bu arada, 29 Ekim tarihli değişikliklerden biriyle (2.madde) İslam’ın ‘devlet dini’ kabul edildiğini söylemekte yarar var. Fakat söz konusu değişikliğin meclis üyelerini ‘ikna’ çabasının sonucu olduğu öylesine kabul gördü ki, bu tarihi anlatırken 29 Ekim’de yalnızca Cumhuriyet’in ilan edilmediği, aynı zamanda bir ‘devlet dininin’ de kabul edildiği neredeyse hiç dile getirilmez.
Hilafet’in kaldırılması ise Cumhuriyet’in ilk anayasasının kabulünden bir ay önce, yani Mart 1924’te yeni rejimin çerçevesini belirleyen kanunların kabul edilmesiyle gerçekleşti. Mart kanunlarının her biri, laikleşme adımlarıydı.
Biriyle hilafet kaldırıldı ve hanedan üyeleri yurt dışına gönderildi. Halifeliği kaldıran yasanın yasanın birinci maddesine bakılırsa, hilafeti ilga ederken de İslâmi bir atıf olduğunu, kaldırma kararının ‘milli hâkimiyetin’ sonucu olarak gösterilmek istendiğini görürüz: “Halife hal’edilmiştir. Hilafet, hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilâfet Makamı mülgadır.”
İkinci yasa (Tevhid-i Tedrisat Kanunu), bütün eğitim kanunlarını Milli Eğitim Bakanlığına bağladı.
Üçüncüsü, Evkaf ve Şeriye Vekâletini ortadan kaldırırken, ‘başbakanlığa’ bağlı DİB’i (o zaman başkanlık değil, reislik diyorlardı tabii) icat etti. Şeriye ve Evkaf Vekâleti, Mayıs 1920’de meclis tarafından (şeyhülislamlık yerine) kurulmuştu ve ‘bakanlık’ düzeyinde örgütlenmişti. Cumhuriyet’i kuranlar ise DİB’i din işlerinden sorumlu ve idarenin bir parçası olarak örgütlendirme yolunu seçti. (429 sayılı yasayı merak edenler için.)
1924 sonrasının laikleşme macerası, Diyanet’in işlevi gözardı edilerek anlaşılamaz.
Yazının başındaki soruya dönersem; eğer laikliğe 1905 Ayrılık Yasasını kabul etmiş Fransa’yı örnek vereceksek, bünyesinde Diyanet gibi bir kuruma yer veren Cumhuriyet, laik değildi. Kurucular, en basit tanımıyla ‘din ve devlet anlarının birbirinden ayrılması’ anlamına gelen laikliği değil; topluma belli bir dini yorumu kabul ettirmeyi, hem ‘dini’ hem ‘dindarı-nüfusu’ bu şekilde kontrol altında tutmayı ve dini ‘vicdanlarda muhafaza etmeyi’ amaçlayan, ‘koşullarımıza özgü’ laikliği benimsemişlerdi. Bunun da tartışmasız olmadığını, farklı görüşler bulunduğunu unutmayalım. Örneğin konuyu yıllar öncesinde yazmış Ziya Gökalp, din işlerini cemaatlere bırakmamak gerektiğini savunurken; Halide Edip, ‘gayrimüslimlere’ yapıldığı gibi, cemaatlere bırakmanın daha uygun olabileceğini savunuyordu.
Yukarıda söz ettiğim 1937 anayasa değişikliği esnasında TBMM’de yapılan görüşmelerde (TBMM Tutanak Dergisi, Şubat 1937) Recep Peker, yalnızca cumhuriyetçilik ya da devrimciliğin değil ‘diğer vasıflarımızın da bize mahsus manaları olduğunu’ söylüyordu. Şükrü Kaya ise, laiklik ilkesi ile kastedilenin ‘dinin memleket işlerinde müessir ve amil olmamasını temin etmek’ olduğunu, laikliğin çerçevesi ve sınırlarının bu şekilde anlaşılması gerektiğini belirtirken şu ifadeleri kullanmıştı: “Biz diyoruz ki, dinler camilerde ve mabetlerde bulunsun, maddi hayat ve dünya içine çıkmasın ve çıkarmıyoruz, çıkarmayacağız.”
Güçlü bir geleneğin konuya ilişkin hâkim görüşü içinse, Mümtaz Soysal’ın klasikleşmiş ‘100 Soruda Anayasanın Anlamı’ (Gerçek, 1986) eserine bakmayı öneririm. Soysal, kurucunun laiklik politikasını ‘ustaca’ buluyor ve DİB’e ‘idare içinde’ yer verilmesini Türk devriminin özelliklerine bağlıyor.
Soysal’a göre laikliğin amacı, “…dini, kişilerin iç dünyalarından dışarıya taşmayan bir inançlar bütünü durumuna getirmek, onu toplum işlerinden ve toplumsal görevlerinden sıyırıp vicdanlara itmekti. Bu yapılırken, din hizmetlerini devlet hizmetlerinden büsbütün ayırıp bir ‘cemaat teşkilatı’ kurmaya gidilseydi, bu örgütün, çok kısa bir zamanda, büyük para gücüyle, birbirine kenetlenmiş adamlarıyla, açıktan açığa devletle çarpışan bir güç haline geleceği muhakkaktı.”
Hoca şu kaygısını da ekler: “Buna karşılık, laikliğe inanamamış bir iktidarın elinde, genel idare içinde yer almış bir din işleri örgütünün de kötü sonuçlar doğuracağı düşünülebilir ama bu durumda, hiç olmazsa parlamenter ve yargısal denetim yollarıyla, söz konusu kötü sonuçları belli sınırlar içinde tutmak mümkündür.” Peki parlamenter ve yargısal denetim yolları yok edildirse? İşte bugün, neler olabileceğini görüyoruz.
Kurucuların benimsediği ve uzunca bir süre uyguladığı (ya da bir başka bakış açısıyla, dayattığı) bu laiklik anlayışı, asıl olarak devlet bekasını temel alıyor ve dine ‘kabul ve kontrol edilmesi gereken’ bir gerçeklik şeklinde yaklaşıyordu. Bu nedenle, 19. yüzyıldan itibaren sık işitilen ‘gerçek din’, ‘ilim ve fenle uyumlu din’ propagandası, kuruluş yıllarında da eksik değil.
Nicedir, bazı yayın organlarının Mustafa Kemal’i olduğundan farklı biri gibi gösterme hevesinden, daha önce söz etmiştim. Oysa din-İslâm, kurucu kadro ve Mustafa Kemal için aynı pragmatik siyasetin bir aracıydı. Din, varlığı ve toplumsal gücü inkar edilemeyen ancak yeni devletin inşa edilebilmesi için düzenlenmesi gereken bir unsur. İslâm ile kurduğu ilişki, bugün bazı TV kanallarının yapmaya çalıştığı gibi bir ‘muhabbetten’ kaynaklanmıyordu. İslâm’a bakışında da devletleşme kaygısı ve tabii milliyetçilik hâkimdi.
Âfet İnan’ın, Mustafa Kemal’in gözetim ve denetiminde kaleme aldığı meşhur ‘Medeni Bilgiler’ kitabı, 1930’larda ortaöğretimde okutulmak üzere basılmıştı. Kitabın ‘Millet’ başlıklı bölümüne Mustafa Kemal tarafından eklenen ve 1933’ten sonraki baskılarda yer verilmeyen satırlarda, Türklerin ‘Arapların dinini’ kabul etmeden evvel de büyük bir millet olduğu, bu kabulün Türk milletinin ‘milli rabıtalarını’ gevşettiği düşüncesi savunulur. Dine ve Arapçaya yaklaşım bu şekildedir. Tarihsel kişiliklerden, bugünün siyasi hedeflerine uygun portreler yaratma çabası, ayıp olması bir yana, güncel sorunların anlaşılması ve çözümüne bir katkı yapmaz.
Burada, tarihçi hocamız Taner Timur’un bu kez başka bir çalışmasındaki laiklik yorumuna yer vermek istiyorum: ‘Türk Devrimi ve Sonrası’ (İmge, 1997)
Hoca, İslam ile Hıristiyanlık arasındaki bazı temel farkları, ‘İslâm’da ‘cismani’ ve ‘ruhani’ liderlikler arasındaki sıkı bağı, Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasında İslâm’ı taktik olarak devrimci biçimde kullanışını ve sonrasında kurucu kadronun tutumunun nasıl değiştiğini anlatıp konuyu Osmanlı döneminde dinin başlıca ‘iki düzeyde’ gelişmesine getirir: Biri Sünni-Hanefilik ile temsil edilen resmî devlet dini, diğeri sûfiliğin çeşitli biçimlerini ifade eden tarikatlar.
Timur’a göre Osmanlı’da 19. yüzyılın laikleşme hareketleri, esas olarak ‘resmî İslâmı’ ilgilendiriyor. Oysa toplumsal dönüşüm bakımından popüler İslâm, pre-kapitalist bir tarım ve sanayi toplumunda çok daha önemli bir rol oynamıştı. Bu tarikatlar farklı isimlerle günümüze dek sürmüş ve sonunda Türk Devrimi, İslâm sorunu ile iki planda karşı karşıya kalmıştır: “Halife Sultan’ın temsil ettiği resmî İslâm ve çeşitli tarikatların temsil ettiği popüler İslâm.”
Mustafa Kemal, her ikisine karşı da kesin formüller aradı. Örneğin tekke ve zaviyelerin kapatılması, şapka kanunu vs. ile popüler İslam’ın temelleri sarsılmak istendi.
‘Gerçek İslâm’a karşı rasyonel bir tavır takınılıp diğer İslâm’la mücadeleye girişildi. Mustafa Kemal’in gerçek İslâm’ı, ‘akla, mantığa ve hakikate uymaktadır’. (Söylev ve Demeçler içinde konuya ilişkin açıklamaları bulunabilir.) Dolayısıyla, akla, mantığa ve kamu yararına uyan her şey, ‘bizim dinimize’ de uygundur. Mustafa Kemal’in “Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır” derken kastettiği dindarlık, ‘terakkiye (ilerlemeye) kesinlikle engel teşkil etmeyen’ bir dindarlıktı. (Yoksa, dindarlığından kaynaklanmıyordu.)
‘İlerleme’ ile kasıt, devrimler sürecinde yapılanlardır kuşkusuz. Taner Timur, kurucunun dine ilişkin bu sözlerinin, dinin teokratik vasfını kaldırdığını dile getiriyor. Mustafa Kemal’in popüler İslâm hakkındaki düşüncesini ise herhalde en iyi şu ifadeler anlatıyor: “…iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.”
Uzunca bir alıntı:
“…Kemalist pozitivizm din karşısında ikili bir tavır takınmıştır. Resmî düzeyde İslâm’ı pozitivist bir yoruma tâbi tutarak laikleştirirken, tarikatları da ortadan kaldırmak istemiştir. Ancak tarikatları yaşatan toplumsal ortam ve kendi tarihimizle uyum kuramamaktan doğan kimlik krizi ortadan kalkmadığı için bunda başarılı olamamıştır… Türkiye’de burjuva devrimi sonuca ulaşmadığı için, laikleşme süreci de tamamlanmamıştır. Başka bir deyişle, bir dünya görüşü ortadan kaldırılmış değildir. Ayrıca insanların bir spritüalite ihtiyacı göz önünde bulundurulursa ortadan kaldırılması da gerekmez… Kemalizm, sistemli bir şekilde olmamakla beraber, bir dünya görüşü getirmiştir. Ancak getirdiği felsefe… üretim güçlerinin gelişmesi açısından devrimci bir nitelik taşımadığı için, batılılaşma hareketimiz zaman zaman en koyu taraftarlarına dahi suni ve köksüz bir değişim olarak görünmüştür. Bu şekilde, modern İslâmi düşüncelerle bir diyalog olanağından da mahrum kalan dini felsefe, çok partili hayata geçince bir tepki olarak ilkel ve fanatik bir şekilde yeniden canlanmıştır.”
Taner Timur çözümlemesine, Kemalist pozitivizmin üretim güçlerinden kopuk ve ilkel şekli ‘resmî balolarla’ ve ‘Türkçe tangolarla’ sembolize edilen dar bir batıcılık anlayışını körüklediği iddiasıyla devam ediyor. Kuşkusuz Hoca’ya göre de Mustafa Kemal’in ‘batıcılığı’ bu sığlıkta değil ve böylesine ilkel bir pozitivizme indirgenemez. Nitekim Mustafa Kemal’in batı taklitçisi dar/sığ pozitivist düşünceyi eleştirdiği konuşmaları da var. Buna mukabil burjuvazi ve üst tabaka bürokraside, batılılaşmayı bu haliyle anlamak eğilimi hâkimdi.
‘Devlet bekası’ uğruna, devrimlerin sürdürülebilmesi için DİB aracılığıyla denetim altına alınmaya çalışılan dinin, ezcümle ‘terakki yanlısı gerçek dinin’ kurucular tarafından pek çok yönden ve tabii sermaye birikimi için de kullanıldığı malum.
Cogito’nun 2019’da yayınladığı, ‘Laiklikten Sonra’ (YKY, sayı 94) sayısında, İştar Gözaydın ve Ayhan Aktar’ın, ilahiyatçı İsmail Kara (önemli bir çalışması, Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi’dir) ile söyleşisinde, Kara’nın arşivinde kullanılan bazı fotoğraflar yer alıyor. 1930’lu yıllarda Sultanahmet Camii’nin mahyalarında “Para biriktir”, “Yerli malı al” yazması, son derece anlamlı değil mi?
Türkiye laikleşmesi (ve bugün yaşanan sorunlar), kuruluş yıllarındaki niyetlerden ayrı düşünülemez. Dolayısıyla DİB’in ve benimseyip yaygınlaştırdığı İslâm yorumunun, ‘Sünni-Türk ulus devletin’ harcında olduğu gerçeğini ihmal etmemeli.
Devam edecek…
Öneri: Adalet Atlası’nın ‘Adil olana nasıl karar veriyoruz?’ başlıklı, Melek Göregenli ve Ozan Erözden’in konuşmacı olduğu ‘podcast’i buraya bırakıyorum.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.09.2025
9.09.2025
4.09.2025
17.08.2025
14.08.2025
8.08.2025
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025