Mustafa ARMAGAN
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yalnız ekonomisi ve dış ilişkileriyle Türkiye'yi değil, geçmişindeki ayak bağlarını da çözüp yeniden bağlayarak tarihi de bir büyük dönüşüme, Yeni Türkiye'ye hazırlıyor. Asırlık prangalardan, manasız tabulardan kurtulmamızın yollarını açıyor. Lozan da bu asırlık prangalardan biriydi ve yaptığı son çıkışla bu pranganın kırılmasına gidecek yolu açmış oldu. Böylece toprağımızda gözü olanlara da 'Biz bırakın toprak vermeyi, kaybettiğimiz toprakların acısını bile henüz dindiremedik, siz ne diyorsunuz?' mesajını üstü örtülü olarak vermiş oldu.
Bilseniz “Lozan tarihimizdeki en büyük zaferdir" hamasetine itiraz edenlerin resmen hapse atıldığı bir Türkiye'den bugün devletin başının “Zafer değil hezimettir" diyebildiği bir Türkiye'ye gelmek için nice acılar çekildi. Ne sıkıntılara göğüs gerildi. Gözyaşlarıyla yıkandı hapishane hücreleri.
Ama bir şekilde gelindi. Şimdi başta inkılap tarihçilerimiz olmak üzere (yeri gelmişken söyleyelim: böyle bir tarihçilik türünün bugünkü dünyada karşılığı yok) tarihçilerimizin artık Lozan konusunda kem küm etmeden konuşmaları ve millete hakikati kıvırmadan söylemeleri gerekiyor. (Nasıl Dersim katliamında 80 yıl kem küm ettiler ve o zaman Başbakan olan Erdoğan çıkıp haykırınca dilleri çözüldüyse bu sefer de öyle olacaktır, göreceksiniz.)
Kısacası nasıl Sultan Abdülhamid döneminin artıları ve eksileri yazılabiliyor ve konuşulabiliyorsa İstiklal Savaşı ve İnkılaplar da olumlu ve olumsuz taraflarıyla, getirdikleri ve götürdükleriyle özgürce ele alınabilmelidir. Bunun yolu kapanmayacak şekilde açılmıştır.
İşte 15 Temmuz'dan sonra “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" diyorduk. Halk tarih için değil, tarih halk için olacak diyorduk. Lozan tartışmaları için de bir milattır Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son çıkışı.
Zafer mi hezimet mi?
Soruları yoruyorlar: Lozan zafer mi, hezimet mi?
Cevaplarım mecburen ağlamaklı geliyor:
Lozan'da 'verdi, kabul etti, feragat etti, vazgeçti' sözleri hep Türkiye için kullanılır. Toprak veren biz, toprak dediysem içinde Mısır ve Sudan gibi ülkeler var ülkeler. Feragat eden biz, vazgeçen biz (mesela Kıbrıs), kabul eden (ettirilen) taraf biz… Peki sürekli veren taraf biz isek Lozan'da ne tür bir zaferden bahsedebiliriz ki?
Lozan Konferansı'nın resmi adı Yakın Doğu İşleri Konferansı idi. Yani Osmanlı'nın tasfiyesini hukuki belgeye bağlama anlaşması. Bunu Sevr'de denemişler ama başarılı olamamışlardı. Sultan Vahidüddin Sevr'i tasdik edeceğine tahttan çekilmeyi tercih edeceğini, ölse de Sevr'i imzalamayacağını söylemişti. Bu bir kahramanlıktır ama bizde kahramanlara hain denilmesi istisna değil kuraldır.
Velhasıl Lozan'daki konferans Osmanlı topraklarının bölüşülmesi için toplandı ve Osmanlı topraklarının beşte dördünün tapusu orada el değiştirdi. Mesela madde 17 Mısır ve Sudan'ı verir İngilizlere, madde 20 Kıbrıs'ı. Bunu söyleyince gençlerin gözü açılıyor, “Vay canına, Lozan'a kadar Mısır ve Sudan bizim miymiş?" diyorlar. Evet evladım bizimdi ve daha neler ve nereler bizimdi bilseniz!
Sultan Vahidüddin neden hain ilan edildi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Sevr'i gösterip Lozan'a ikna ettiler" sözü de aynen tarihî bir hakikati ifade etmektedir. Sultan Vahidüddin bugün neden “hain" diye bilinir bilir misiniz? Sevr'i onaylamadığı için. İngilizler ondan intikamlarını resmi tarihimize böyle geçirerek aldılar. Halbuki hakikaten vatan haini olsa yurt dışına çıktığında onu Londra'da baş tacı etmeleri gerekmez miydi? Ne gezer. Sefalet içinde, bakkala kasaba borçlu öldü onurlu Sultan.
Soralım: Vahiddüni Han neyi sattı da vatan haini oldu? Bir karış Osmanlı toprağının tapusunu birine mi verdi? Peki Osmanlı topraklarını Lozan'da ve sonrasında avuç avuç dağıtanlar neden kahramandır bu ülkede? Ezcümle İngiliz-Fransız yapımı Osmanlı'yı keyfi bölüşüm projesine ve en çok da Hilafetin kaldırılmasına itiraz ettiği için hain ilan edilmiştir bu mazlum Sultan.
Meselenin bam teli de burası zaten: Sultan Vahidüddin'e onaylatamadıkları Sevr Antlaşması'nın yerine onun biraz hafifletilmişi olan Lozan'ı bu defa Ankara hükümetine kabul ettirdiler. İstanbul'daki resmen tanınmış devletin tasfiyesini Ankara hükümetine yaptırdılar. Peki bu adil ve hukuken geçerli bir muamele midir? Sizin anlayacağınız, bir bakkalı çırağına tasfiye ettirmek gibi bir şeydi bu.
Osmanlı Devleti'ni kendi ellerimizle yıktık
Lozan'a giderken biz 600 yıllık bir çınarı söktük de gittik, bilmeyenler öğrensin. 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldıran, lağveden kanun aynı zamanda Osmanlı Devleti'nin “münkariz" olduğunu, yıkıldığını, tarihe karıştığını bildiriyordu. Aksi halde Lozan'a gitmesi gereken iki siyasi heyetten biri İstanbul hükümetiydi ve toprakların resmen sahibi olan taraf da Osmanlı Devleti'ydi.
Burada ince bir oyun oynandı, İngilizler de tabii keyifle seyrettiler. Tıpkı hilafetin kaldırıldığını seyrettikleri ve hilafet kaldırılmadan Lozan'ı onaylamadıkları gibi. Osmanlı'nın tasfiyesini kendileri yapsa hem Türkiye'den hem de Hindistan gibi sömürgelerinden büyük tepki alacak ve millet ayağa kalkacaktı. Onun için bu tehlikeli işi TBMM'ye yaptırdılar. İngilizlerin en büyük özellikleri, ateşteki kestaneyi maşa kullanmadan almayacak kadar akıllı olmalarıdır.
Özetle Osmanlı Devleti'ni biz bir kanun çıkararak yıktık (karar no: 307).
Peki bunun somut sonucu ne oldu? Şu: Biz Lozan'a giderken devletsizdik ve 6 asırlık büyük devletimiz, İngiliz işgali altındaki İstanbul'da tarihe veda ettirildi (Toynbee'nin dediği gibi 'etmedi', 'durduruldu'). Yani bir devletin hükümeti olarak değil, sadece 'hükümet' olarak gittik Lozan'a.
Devleti olmayan bir hükümet! Garabeti düşünebiliyor musunuz? Öte yandan karşımızdakilerin hepsi tanınmış devletlerdi, bir tek biz hükümettik ve henüz tanınmamıştık ve rakiplerimizden devlet olma icazeti alabilmek için oturuyorduk masaya!
Soruyorum: Bu durumda herhangi bir pazarlık şansımız olabilir miydi? Bu pozisyonda Lozan'da bir zafer kazanılabilir miydi? Kazanılamazdı ve kazanılamadı da. Ankara TBMM hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti kurma iznini veya icazetini alabilmek için önüne sürülen bütün tavizleri vermek zorundaydı ve verdi de. Lozan onaylanmazsa tanınmamış bir 'hükümet' olarak kalacak ve 'yeni hükümet' gelip de müzakereleri lyürütene kadar öyle kalacaktı.
Peki Lozan kabul edilmez ve onaylanmazsa İngilizler veya Fransızlar ne kaybederdi? Hemen hiçbir şey. Biz ne kaybederdik? Devletsiz bir hükümet olarak ortada kalırdık! Oyun bu kadar açık.
İsmet Paşa hezimeti itiraf ediyor
İşin ilginci, Lozan'da neleri verdiğini bizzat İsmet Paşa'nın kendi ağızdan açıklanmış olmasıdır. Daha da tuhafı, eğer bir zafer varsa, mantıken bir kaybedeni de olmalıdır, öyle değil mi? Peki Lozan'da kim kaybetmiştir?
İngiltere mi? Lord Curzon'un Londra'da İngiltere'nin kaybettiği itibarı geri getiren adam olarak karşılandığını biliyoruz. Yunanistan mı? Venizelos'un tek kuruş tazminat ödemeden, üstelik Batı Trakya'yı nasıl ustalıkla sınırları içinde tutabildiğini, savaşı kaybeden Yunanistan'ı en az zararla kurtardığını biliyoruz. Fransa mı? Belki Fransa kapitülasyonlar açısından kayıpları oynamış denilebilir ama o da geçici güney sınırlarını kalıcı hale getirip Sancak (İskenderun-Antakya) bölgesini elde tutabilmişti… İtalya da 12 Ada'ya oturmuştu, bir de Antalya açıklarındaki Meis adasına.
Soru ortada: Lozan'da kim kaybetmiştir? Fedakârlığı kim yapmıştır? Geri adımı kim atmıştır?
İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan kaybetmediğine göre bir kaybeden olmalıdır ve acıdır ama bu, Türk tarafıdır. Bunu ben söylemiyorum. Lozan tutanaklarına göre İsmet Paşa şöyle söylüyor. Aynen şöyle:
“Başka milletleri memnun etmek için savunma araçlarından vazgeçen Türkiye'yi tarihin nasıl yargılayacağını bilmiyorum. Askerden tecrit adı altında kabul ettiğimiz fedakârlıkların, hakiki dokunulmazlığımızı ağır surette baltaladığını görüyorum. Ümit ederim ki bu beyanat, Türk heyetinin yeni bir fedakârlığı olarak kabul edilecektir. İtilaf devletleri ne istiyor? (…) İşte biz onları tamamen kabul ediyoruz." (8 Aralık 1922)
Aynı konuşma içerisinde “feragat, fedakârlık ve kabul" kelimeleri herhalde tesadüfen bir araya gelmemiştir. İsmet Paşa'nın ağzından Lozan'ın bizim için “ilkeleri" bunlardır. Feragat da, fedakârlık da, kabul de bizden gelmiştir. Bu net.
Paşamızın bu beyanatı 8 Aralık 1922'de idi. Peki iki ay sonra vaziyette bir değişme olmuş mu? Okuyalım mı biraz daha İsmet Paşa'nın sözlerini:
Tarih 4 Şubat 1923. İngiltere başdelegesi ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon alacağını almış ve Lozan'dan trenle ayrılmış, Londra istasyonunda Bakanlar Kurulu'nca karşılanmıştır.
“Ne istedilerse yaptık"
Bunun üzerine Lozan'da ortada kalan İsmet Paşa ağlamaklı gözlerle gazetecileri toplar etrafına ve dert yanar. “İnsana bir haber verilmez mi?" der. Zavallılığı apaçık ortadadır. Barışı imzalatamamıştır. Sözlerine aynen şöyle devam eder:
“Ben bütün konferans esnasında bu ağır mesuliyetin yükü altında çalıştım. (…) Eğer dünyada tek kimse çıkıp da bana 'Daha yapılacak fedakârlıklar vardı…', 'Şu kararı almalıydınız!' diyebilirse onlara yapmaya razı olurum. Ben fedakârlığı son haddine vardırdım.
Toprak meselelerinin hepsi halledildi. Bu meselelerde kendi zararımıza ve müttefiklerin lehine kararlar aldık.
Ekalliyetler (azınlıklar) meselesini müttefiklerin dilediği gibi hallettik.
Boğazların serbestliğini kabul ettik.
Adli kapitülasyonlar meselesinde anlaştık. (…) Nihayet bu meselede de her aklı başında insanın kâfi addedeceği bir hal tarzını kabul ettik.
İktisadi meselelerde âdil, meşru olan her şeyi kabul ettik. Biz namuslu borçlularız. Düyun-u Umumiye İdaresi'nin faaliyetinin devamına razı olduk. İktisadi ve mali meselelerden çoğunu müttefiklerin lehine hallettik. Bu meselelerden birkaçı kalıyor. Bunları kabul etmedim."
(Kaynak: Ali Naci Karacan, Lozan Konferansı ve İsmet Paşa, 1945, s. 211-212)
İşte bu “birkaç mesele" dışında İtilaf devletlerinin bütün dayatmalarını kabul ettiklerini ifade ettikten sonra İsmet Paşa dönüp yabancı gazetecilerin de içinde bulunduğu topluluğa o taç cümlesini sarf ediyor:
“Bütün fedakârlıkları yaptım, her şeyi kabul ettim, fakat memleketin iktisadi esaretini reddettim."
Lozan'da verilen tavizlerin kendi bileğinin hakkıyla kazanılan topraklar değil, ecdadın şehid kanlarıyla kazanılan topraklar olduğunu hatırlatalım.
Osmanlı'nın tapu dağıtım töreni
O zaman Lozan Antlaşması,
1) TBMM tarafından sıkı sıkıya tembihlenen Misak-ı Milli'yi gerçekleştirme hedefine bile ulaşamamıştır.
2) 2. Lozan, Osmanlı İmparatorluğu'nun tapu dağıtım törenidir. Kadir Mısıroğlu'nun deyişiyle “Osmanlı'nın hân-ı yağmasıdır" (yağma sofrası). “Ver, kurtul" politikasının hazin bir sonucudur.
3. Topraklarımızı işgal eden, binlerce insanımızı katleden, kadınlarımızı, kızlarımızı kirleten, bebeklerimizi öldüren, şehirlerimizi yağmalayıp yakan Yunanlara tek kuruş tazminat ödetemeyerek bir başka hezimete imza atan “birileri" acaba hangi zaferden bahsedebiliyorlar?
İnönü itiraf ediyor
Lozan'da meselelerin bizim zararımıza, müttefiklerin lehine halledildiğini açıklayan, yani zafer olmadığını söyleyen bizzat İsmet İnönü'dür.
Lozan'ın hezimet olduğunu aslında 4 Şubat 1923 günü gazetecilere bizzat başdelegemiz İsmet Paşa açıklamış ve bu demeç zamanın gazetelerinde yayınlandığı gibi 1945 yılında devletin parasıyla bastırılan ve iç kapağında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün melul mahzun bir fotoğrafının basılı olduğu resmi yayında neşredilmiştir. Ali Naci Karacan imzasıyla çıkmış olan Lozan ve İsmet Paşa adlı kitap Tek Parti döneminin resmi yayın olduğu halde bu demeci sansürsüz verirken Boğaziçi Üniversitesi'nden Sevtap Demirci gibi London School of Economics'de doktora tez yapanlar tarafından bile kesilip makaslanarak, yani sansürlenerek yayınlanabilmiştir. Neden mi? Çünkü İsmet Paşa bütün fedakârlıkları yaptığını sınır, azınlıklar, adli kapitülasyonlar, hatta Duyun-u Umumiye ve borçlar konusunu bile İtilaf devletleri lehine çözümlediklerini, bütün fedakarlıkları yaptıklarını, sorunları “bizim zararına ve rakiplerimizin lehine” (aynen bu kelimelerle) çözümlediklerini açıkça beyan ediyor. Çözümlemek ver gitsin demek ise bu nasıl bir zaferdir? Biri bize anlatsın.
Bütün bunlardan çıkardığım sonuç şudur:
Lozan hezimettir de kaç sıfır? Gelin bunu tartışalım…
Lozan’ın imzalandığı masa üç ayaklıydı.
1950'de “Lozan zafer değil masa başı kaybı” diyen kimdi?
“Lozan'ı Sevr ile değil, 1922 de elde edilen muazzam zaferle kıyaslamak icap eder. Bize göre (…) 1923 yılının dünya şartları içinde Lozan andlaşması, siyaset ve diplomasi sahasında, bizim lehimize bir başarı değil, ciddî bir kaybımızdır. Lozan bir zafer değil, Türk milletinin cephede kazandıklarıyle asla mütünasip olmıyan bir masa başı kaybı, bir diplomasi hataları vesikasıdır.”
(Tahsin Demiray, “Lozan Andlaşması bir siyaset ve diplomasi zaferi midir?”, Hafta, Sayı: 45, 4 Ağustos 1950, s. 6.)
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları








































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2017
9.02.2017
26.03.2017
19.03.2017
12.03.2017
26.02.2017
5.02.2017
29.01.2017
22.01.2017
15.01.2017