Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
Güzel bir nikâh üstüne
25.04.2011
1552

Başkalarına ilgisiz gelebilir, onlardan özür dileyerek kendimle ilgili bir ilgi üstüne yazmak istiyorum bugün, Kendimle diyorum ama konu yalnız ben değilim. Benim de bir parçası olduğum bir tarih. Tarih ama tarih deyince aklınıza, okullarda öğretilen soğuk şeyler gelmesin. Benim anlatacağım hikâye öyle değil.

Basit...

12 Mart 1971, gene omzu bol yıldızlıların muhtırası televizyonda ve radyolarda okunmakta. Yine “Atatürk ilke ve inkılâpları “ diye başlıyor. Tutuklamalar, işkenceler... Meşhur Ziverbey İşkence köşkü harıl harıl misafir ağırlamakta... Uzun bir aranalar ve teslim olması istenenler listesi okunuyor. İstanbul’da vapur iskelelerine, otobüs duraklarına arananların afişleri yapıştırılmış, görenler ihbar etsin diye.

Ama ne teslim olan var, nede ihbar eden. Generaller kızgın, illa da “vatan haini anarşistleri, komünistleri” yakalayacaklar. Sokağa çıkma yasağı ilân edip “Yıldırım Harekâtı” ile İstanbul’u sokak, sokak, mahalle, mahalle didik didik arıyorlar. Ama sonuç tam bir hezimet onlar için, koskoca ordu İstanbul’a çullanmış ama sonuç sıfır. Ne teslim olan var ne ihbar eden, ne de kendilerinin yakalayabildikleri anarşistler!

Düzene kafa tutanlar halkın içine gömülmüşler.

Solda düzene kafa tutanlar içinde bazıları için ise mesele, yakalanıp yakalanmamak, işkence falan değil içine kapanmış bir sol olmaktan kurtulup dünya soluyla, sosyalist dünya ya da yeni dünya ile buluşmaktı.

O yeni dünya nasıl bulunur, nerede bulunur hiç bilmiyoruz. İçimizden en güvendiğimiz arkadaşlardan birini Avrupa’ya, parasız pulsuz bir bakıma atıyoruz, git bul diye. Arkasından daha sonra bir başka arkadaşımızı da gönderiyoruz.

Sonunda buluyoruz da.

Geçtiğimiz cumartesi Kadıköy Evlendirme dairesinde bir genç çiftin nikâhındayım. Birbirine bu kadar mı yakışır bir çift. Şirin mi şirinler. Nikâh memurunun kimlik sorusuna damat yanıt verirken “Doğum yerim Belçika- Brüksel” diyor. İşte o an kopuyorum, bu yanıt otuz yıl öncesine, yukarıdaki tarihe götürüyor beni.

Gözlerim doluyor.

O an hakkında doğru dürüst hiçbir şey bilmediğimiz “Yeni dünya” yı bulmak için bizi yollara düşüren o çocuksu heyecanı duyuyorum yeniden. O tarifsiz heyecanımızın “Belçika-Brüksel” doğumlu yaptığı bu gencimizin, oğlumuzun otuz yıl sonra evliliğini görmek büyük bir mutluluk veriyor bana.

Yalnız bana değil, nikâh törenine katılanların çoğu da bu tarihin içinden çıkıp gelmiş ve benim gibi saçları ağarmış insanlardı ve hep birlikte tattık bu sevinci.

Düşündüm...

Bu evlilik töreni dışarıdan bakan biri için gençlerin güzelliği dışında sıradan görünür. Ama içinden baktığınızda ancak, tarihin yüklemini ve yükünü görebiliyorsunuz.

Tarihin yükünü omuzlarınızda duymadan da tarihe vicdanı taşıyamazsınız. Vicdanı olmayan bir tarih anlatımı ise çok bildik bir şey olur; Kahramanların ve hainlerin, kazanan ve kaybedenlerin tarihinden ibaret bir anıttarih tarih... Ama insanın tarihi olmaz.

“Yaşanmamışlıktan bir felsefe çıkmaz” der, sevdiğim düşünür Nermi Uygur. Çok katılırım bu söze.

Felsefesi olmayan bir tarih de bizim tarihimiz değildir zaten.

[email protected]
 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar