Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
Milletin devletine geçiş
16.06.2011
1904

Sevgili dostum Gürbüz Özaltınlı’nın salı günkü Taraf’taki yazısında yaptığı yoruma katılıyorum. Gerçekten de 12 Haziran seçim sonuçları Birinci Cumhuriyet’in çökmekte oluşunun çok güçlü işaretini vermiştir. Birincisi çökmekte ama henüz ikincisi gelmiş değil, bu değişimin sonuçlanması veya taçlanması yeni anayasaya bağlı olacak.

Seçim sonuçları öncelikle, siyasetin parlamento dışına kayacağı korkumu sildi. Bu sonuç, BDP’nin Meclis dışında kalması, MHP’nin barajı geçememesi halinde doğabilirdi. Bunun anlamı gerilimin tehlikeli biçimde tırmanması demekti. Bunun üstüne bir de PKK’nin ateşkesi kaldırmasını ekleyin. Tahminler o ki, bu yeni koşullarda PKK ateşkesi uzatacaktır.

AK Parti müthiş bir başarı hatta zafer kazandı, buna kuşku yok, seçimde tüm diğer siyasetler ona karşıydı ve üç dönem iktidardaki partiydi AKP. Fakat bunun yanı sıra, MHP’yi ve BDP’yi Meclis’ten silme taktiğinin işe yaramadığını da peşin peşin söylemek gerek. Yani, otoriter-milliyetçi söylem ters tepmiştir. Hatta benim tahminim bir iki puan kaybetmesine bile neden oldu. Bunu söylemeliyiz, zira AK Parti’nin bu yanlışını görmesi bundan sonra izleyeceği siyaseti çok ilgilendiriyor.


Fakat buralara takılmamak, genel eğilime bakmak lazım.


Seçim barajına ve AK Parti’nin bu yanlış taktiğine rağmen seçmenlerin yüzde 90’ının siyasi eğilimi TBMM’ye yansıdı. Böylece bu Meclis, eskisine oranla demokratik temsil gücü hayli yükselmiş bir Meclis niteliği kazandı. TBMM üstünde askerî vesayetten de artık söz edilemez. Yeni bir anayasa yapabilme kurucu iradesi de bu yeni dönem TBMM’dedir. Kurucu meclis tartışması da kanımca bitmiştir. Meclis kazandığı demokratik iradeyi kullanarak referanduma sunulmak üzere yeni bir anayasa taslağı üstünde uzlaşabilecek mi o ayrı mesele.

TBMM’nin bu yeni bileşiminin sembolik anlamı önemli.

1946 seçimlerinde meşhur “yeter söz milletindir” tarihî sloganıyla başlayan burjuva demokratik köklü değişim süreci 27 Mayıs ile kesilmiş ve 2000’li yıllara kadar bu kesinti askerî müdahalelerle korunmuş, konserve edilmişti. 2000’li yıllarda ise demokratik değişim süreci 28 Şubat ve sonra da Ergenekon, Balyoz darbe girişimlerine rağmen yeniden güç kazandı. Bir kez daha yinelemek gerek, bu yükselişte en başta İslamcı gelenekten gelerek muhafazakâr-modernist bir siyasi çizgiye oturan AK parti; Kürt özgürlük hareketi (PKK-BDP) ve değişimci demokrat aydınlar, demokratik değişimin troykası veya üç dinamiği olarak etkili oldular. Böylece, son derece gergin, sancılı günlerden geçerek bugünlere gelindi.

 


Gelinen noktada değişen nedir?

Değişen devlet yapılanmasıdır. Batılı tarihsel sosyolojik modelin dışında gelişmiş ülkeler ve özellikle bizim için, devleti merkeze almadan, salt kapitalizm üzerinden yapılan indirgemeci sınıf analizleri kanımca yanıltıcı sonuçlar verir. Siyasetin merkezinde devlet vardır bizde. Yukarıda sözünü ettiğim süreç içinde değişimle bugün, 1924 Anayasası’yla başlayan devletin yapılanmasında hegemonik bir yer değiştirme olmuştur. İşte 12 Haziran 2011 Genel Seçimi sonuçları değişen bu durumu yansıtmakta. Yani devrimsi değişimi. Ne olmakta?


Devletin milletinden, milletin devletine geçilmekte.

Niye öyle? Birinci nedeni yukarıda söyledim; Yeni Meclis’in hemen hemen Türkiye sosyolojisinin siyasi eğilimlerini yani halkın çoğunluğunun eğilimlerini yansıtıyor olmasıdır. Ulus-devlet modelinde burjuva demokratik köklü değişimin birinci şartı da bu değil miydi?


İkincisi; AK Parti’nin yüzde 50’ye varan ve Türkiye’nin artık kıyılarına da uzanmış olan genişlikte halk desteği almasıdır. Buna rağmen, AK Parti, örneğin Nuray Mert’in dediği gibi “değişimci ama merkez-sağ parti” de değildir. Zira; a) Merkez kaymıştır, değişmiştir; b)AK Parti Türkiye’ye özgü (nev-i şahsına münhasır) bir partidir; c) Salı günkü Taraf’ta Prof. Dr. İhsan Dağı’nın analizine de katılıyorum. 2007 seçimlerinin kriz ortamında yapıldığını ancak bu seçimlerde AK Parti’nin krizsiz, normal bir ortamda büyük başarı kazandığını söyleyen Dağı, “Bu durum AK Parti’nin seçmenle kurduğu ilişkinin artık kurumsallaştığı anlamına geliyor” demiş.


Kısacası, AK Parti devlet partisi oldu ama bu devlet, artık “o” devlet, yani Kemalist laikçi- modernist vesayetçi devlet değil. O devlet çözülmekte. Bu durum değişimin pozitif yönü, ama öte yandan önyargı olarak toplumda da var olan kadim devlet zihniyeti, AK Parti içinde hiç de zayıf bir gelenek sayılmaz. Seçim nutuklarında gördük bunu. Otoriter-milliyetçi devlet reflekslerinin AK Parti’nin yeni siyasetini etkilemeyeceği peşinen söylenemez. Bu noktada gelişmeyi olumlu veya olumsuz yönde etkileyecek bir başka dinamik devreye giriyor. Kürt özgürlük hareketi...

Devam edeceğim.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar