Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
Cadı kazanı kaynıyor
11.02.2012
2986

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner, eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in“şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağrılması olayının düzünden okunabilir bir olay olmadığı açık. Aslında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Başbakan’ın gözde kadrolarından biri olduğu düşünülürse bu olayın, hedefi siyasi iktidar olduğu açık olan bir darbe niteliği taşıdığı su götürmüyor. Genel kanı da bu zaten. Fidan savcıya gitmek yerine Cumhurbaşkanı makamına çıktı, Başbakan, Fidan’ın arkasında durdu. Kanımca şimdilik kaydıyla doğru yapıldı ama mesele ne bu kadarlık bir mesele ne de bu kadarıyla kalabilir.


Ortada devlet içi bir hegemonya kavgası var.

Hemen her köşe yazarı yorumlarında merkeze, Oslo görüşmelerini daha doğrusu PKK ile ateşkes ve silah bırakma müzakere sürecini alıyor ki, doğru bir yaklaşım bu. Dünyanın başka köşelerinde yasadışı ilan edilen gerilla örgütleriyle devlet arasında benzer görüşmelerin yapıldığı sır değil. Öyleyse esas mesele “niye görüştün” meselesi olamaz. Böyle bir soruyu hiçbir savcı soramaz; hele Türkiye gibi bu tür işlerin hukuk devleti yoluyla açık biçimlerde değil de, derin biçimde götürülmesinin tali değil asli bir yöntem olduğu bir ülkede böyle bir soru sormayı aklına bile getiremez. Eğer sorarsa sorduğu mesele yine de niye görüştün meselesi değil başka şeydir.

Bu nedenle bu konuyu devlet-AKP-PKK ekseninde ele almazdan önce, bizdeki siyaset yapma biçiminin gelenekselleşmiş haline dikkat çekmek doğru olur. Meselenin diğer yönleri bana göre tali yönlerdir. Tali demekle ikinci derecede önemde demek istemiyorum, ama önce hastalığın kaynağını görmek gerek.


Açık siyaset yerine cadı kazanı siyaseti bizde siyaset yapmanın aslî biçimidir.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, üç-beş gündür Ankara’da kazan kaynıyor, artık duman da etrafı sarmış vaziyette. Açık siyasetin yerleşik bir alışkanlık halini almadığı yerde, hukuk devletine dayanmak yerine derin devletle iş götürmenin dayanılmaz cazibesinin ağır bastığı bir ülkede cadı kazanları kaynamaz da ne kaynar?

Fikirlerin eleştirisinden korkanların, Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Markar Esayan, Mehmet Baransu, Amberin Zaman, Mehmet Altan gibi yazarların fikirlerinin peşine düşüp, onlardan bir şeyler öğrenmek yerine fikirlerinin değil kendilerinin peşine düşen, onları gizli MİT takibine, dinlemeye aldıranlar var. Kim bunlar, dinleme-takip kararını verenler, buna ihtiyaç duyanlar kimlerdir, bilmiyoruz, ama varlar. İşte Taraf’ta olaylı-belgeli olarak deşifre ediliyorlar. Herhalde gizli dinlemeye alınan yazar ve düşünürler bu isimlerden ibaret değildir. Olamaz. Bir yazarın, yazılarında üç kez “Kürt” sözcüğü geçmişse sanırım dinleme sırasına alınmıştır. Bu dinlemeler müzik kaydı yapar gibi boş zamanlarda dinleyip iyi vakit geçirmek için değil, siyasete ince ayar için veri üretimi yapılıyor.


Al sana cadı kazanı.

Bir ülkede bir siyasetçi (Deniz Baykal) açık siyasi mücadele ile değil de bir kaset vakası ile derdest edilip saf dışı bırakılırsa, sonra olay unutulmaya terk edilip kim yaptı, niye yaptı ortaya çıkarılmaz, hesap sorulmazsa, muhalefet de aynı cadı kazanı siyasetini makul ve muteber görüp sineye çekerse başka ne beklenebilir ki? Böylece iktidar ve muhalefet tencere-kapak gibi birbirine uyarsa, o ülkede, yalnız Ankara’da değil her yanda binlerce kazan kaynıyor demektir.

Bir ülkede siyaseti etik değerler üzerinden sorgulayacak, denetleyecek bir “eleştirici düşünce geleneği” yoksa, eleştiriler –ki buna eleştiri demek caizse eğer– cümle cımbızlamalarıyla, niyet okumalarıyla yapılıyorsa, fikirleri çürütmek yerine insanı çürütmek baskın anlayış ise entelektüel yaşam tarzımız da cadı kazanı kaynatmak üstüne oturmuş demektir.

Her on yılda bir darbe geleneği olan bir ülkede cadı kazanları kaynatmanın siyaset yapma- düşünme tarzı halini almış olması bizi şaşırtmamalı. Tersi mucize olurdu. Darbe önceleri darbe hazırlıkları için hep kazan kaynatılmamış mıydı? Sosyal bilimler bilinmezleri aydınlatmak, anlamlandırmak üstüne kuruludur ama mucizelere yer yoktur. Gerçi eleştirici düşüncenin gelişmediği bir ülkede sosyal bilimler ne kadar gelişmiştir o da ayrı bir mesele. Akademik cadı kazanları bilmediğimiz bir mesele değil.

Ankara’yı karıştıran, muhtemelen Türkiye’yi de karıştıracak olan bu darbe gibi teşebbüse “içinde ne var” diye bakmazdan önce ilk taşı, suskun seyirci toplum olarak kendimize atalım.


Zira kazanda kaynatılan aslında biziz.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar