Nejat ERDİM
Cemaat ve İktidar arasındaki kavga, dershanelerin kapatılmasının bir yıl süre ile ertelenmesi ile şimdilik düşük seviyede devam etse de, kuşku yok ki; iki taraf ta deyim yerinde ise adeta, “pusuya yatmış, bekliyorlar” diyebiliriz.
Lakin, bu gerilim geçici süre ile ortadan kaldırılmaya çalışılsa da iki taraf için de önümüzdeki süreçte çok çetin bir savaşın yaşanacağına dair ciddi emareler var ortada.
Yaklaşan yerel seçimler, bu kavganın hükümet tarafından; “ötelenmesi” adına ciddi bir gereksinim oluştururken, cemaat kesiminde ise; hükümetin kendilerince girdiği “yanlış yoldan” dönme ihtimalinin hala var olduğuna dair beslenen umutlar, küçük bir ihtimal de olsa ortada olmasından kaynaklanıyor diyebiliriz.
Hükümet ve cemaat kavgası tıpkı sel sularının çekilmesi ile dalgaların kıyıya vurduğu atıkların açığa çıkması gibi, iki güç arasındaki “kadim” dostluğun nihayetlenmesi ile geçmişte taraflar arasında yaşananlar ve özellikle cemaate tanınan sınırsız imtiyazların “ayyuka” çıkması adına oldukça büyük bir ilginçlik arz ediyor.
Medya sektöründeki muhteşem yükseliş, her yerde mantar gibi biten cemaat okul ve yurtları, ülkenin tüm coğrafyasında, özellikle Kürtler üzerinde yürütülen “misyonerlik” faaliyetleri ve tüm bunların neticesinde gelinen nokta itibari ile adeta; “devlet içinde, ikinci bir devletin vücut bulması” gerçeğini artık daha net görebiliyoruz.
Yargı ve emniyet teşkilatında cemaatin sahip olduğu etki ve güç ise, bu yapılanmanın çok daha farklı bir boyutunu bize göstermesi adına anlamlı ve çarpıcıdır.
Türkiye’de emniyet teşkilatı üzerinde 90’lı yılların sonlarına kadar dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve ekibinin şemsiyesi altında toplanan “ülkücü” hareketten beslendiğini çoğumuz biliyoruz.
Ağar ve ekibinin emniyet teşkilatına yerleştirdiği ülkücü gençler, özellikle Kürtlerin yaşadığı coğrafyada binlerce faili meçhul cinayet ve yağmaya imza attılar ve zamanla tıpkı kontrolden çıkan “yeniçeriler” gibi, her biri birer suç makinesine dönüştüler.
Abdullah Çatlı, Ayhan Çarkın ve daha niceleri bu çeteleşmenin öncülüğünü yaparken Ülke tarihinde karanlık bir dönemi sahneye koydular.
Emniyet teşkilatında baş gösteren bu çürümüş yapılanma; 3 Kasım 1996 yılında kamuoyunda “Susurluk” olayı diye bilinen malum trafik kazası(!) ile birden deşifre olunca; adeta ipi kopan tespih gibi, taneler bir bir düşmeye başladı.
İşte tam da bu dönem de, cemaat bu açığı görüp emniyet teşkilatında yavaş ama derinden nüfus etmeye başladı.
Kendilerine bağlı yurt ve dershanelerde emniyet mensubu ailelerin çocuklarına kolaylıklar sağlayarak kendini bir “çekim merkezi” haline getirdi.
Yaşadığı kentin dışında bir üniversite kazanan yoksul ve zeki çocukları otogarlardan alıp konforlu, şık yurtlara yerleştirip ileride vücut bulacak gücün adeta adım adım şekillenmesini sağladılar.
Özellikle Ecevit’in başbakanlığını yaptığı, ANAP ve MHP’nin ortağı olduğu 57. hükümet döneminde cemaatin adeta “altın çağını” yaşadığını söyleyebiliriz, öyle olmalı ki bugün üzerinde “yaygara kopartılan” 2004 MGK kararları o dönemk sonrasında alınmak zorunda kalındı.
Aslında, cemaatin gücü üzerinden bugünkü hükümete yüklenmek kanımca haksızlık olur, zira bu nüfuz ve gücün en ciddi yapılanması Ecevit dönemindeki hükümette elde edildiğini net bir şekilde görmek mümkün.
Peki, hem yargı ve hem de emniyet başta olmak üzere devletin birçok kurumunda bu denli etkili bir yapılanmaya sahip cemaate hükümet neden daha önce değil de şimdi “dur” diyebildi?
Akla iki seçenek geliyor.
1.Hükümet, kendinde o gücü daha yeni buluyor; yani cemaate dokunmaya şimdiye kadar cesaret edemiyordu.
2.Derinlerde ciddi bir hesaplaşma var ve bugünkü kapışma dipte yaşanan depremin artçısı, yani esas deprem henüz gerçekleşmedi ve bu depremi taraflardan biri tetikledi.
Tüm kamuoyu, yaşananlara ve yaşanacaklara ilgi ile odaklanmış durumda, ama dediğim gibi esas kavga 29 Mart’tan sonraya ötelenmiş gibi, en azından hükümet kanadında öyle.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları








































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.06.2015
4.02.2015
19.05.2015
14.05.2015
9.02.2015
8.02.2015
4.04.2015
28.03.2015
24.03.2015
23.03.2015