Sezin ÖNEY
Çıkış yolu, yok gibi. Her gün yeni şiddet haberleri, ölümler.
Çıkış yolu, belki de uzakta; biraz daha farklı düşünebilmek için Türkiye’den uzak örneklere bakabilmekte. Çünkü artık, Türkiye’nin kendisine bakarak, Türkiye’yi anlamak mümkün değil.
Kendisinden başka hiçbir şey düşünmeyen, göremeyen biri nasıl eleştirel düşünceden uzaklaşır, benmerkezci bir varlığa dönüşürse, Türkiye’nin de hâli öyle. O kadar çok kendimizden ve sadece kendi hâlimizden konuşuyoruz ki, sonunda sadece aynı şeyleri sürekli yineleyen, müthiş içe ve yaratıcılığa kapalı bir hayata mahkûm oluyoruz.
Bingöl’deki saldırı, dün de olmuş olabilirdi, 10 yıl önce de, 20 yıl önce de; en ürkütücü nokta ise, bu saldırı yarın da, 10 yıl sonra da, 20 yıl sonra da tekrarlanabilir.
Dün, bugün ve yarın daracık bir alana kıstırılmış, üzerimize üzerimize gelen kâbuslarla boğuşan ve sadece kâbuslara mahkûm, gelmişi geçmişi geleceği aynı bir sonsuzu yaşıyoruz sanki.
Dünyanın en zehirli hayvanı varsayılan, Phyllobates terribilis, yani Korkunç Phyllobates, miniminnacık bir kurbağa. Kolombiya’nın Pasifik kıyılarında yaşayan bu kurbağacığın vücudunda bulunan bir miligramlık zehir, 20 kadar insanı öldürmeye yetecek güçte.
Bu kurbağa, zehrini kendisini avlayan bir yılana karşı geliştirmiş. Yılanın vücudu, evrim sonucu zehre bağışıklık kazandırdıkça da, kurbağa zehrin dozunu ve etkisini yükseltmiş.
Dünyadaki tüm çatışmaların hikâyesi, bu kadar da basit aslında. Savaş sürdürüldükçe, kırılmaz bir zincir şeklinde zehre bağışıklık ve bağışıklığa karşı zehrin dozunun arttığı ölümcül bir “denge” oluşuyor.
Oysa, başka yaşamlar, başka dünyalar mümkün. Beter dengenin zinciri kırılabiliyor.
Son haftaları, Almanya’nın en kuzeyinde bir kentte, Flensburg’da geçirdim.
Flensburg, Kuzey Almanya, Danimarka, İskandinavya ve Kuzey Avrupa’nın mimari, kültürel özelliklerini birleştiren küçücük bir mücevher kutusu benzeri bir kent.
Baltık Denizi kıyılarında, buz gibi Kuzey rüzgârlarının estiği, fildişi rengi kumlu sahillerin, yeşil uçurumlu boğazların olduğu bir bölgenin, tarihteki en önemli limanlarından.
Önce, biraz kendi dünyamızın ağırlığından sıyrılalım, Flensburg’un ve en ünlü “hazinesinin” tarihine dalıp...
18. yüzyılda, Avrupa’nın en önemli ticari merkezlerinden biri ve aslında Karayipler ile özdeşleşen bir içki olan romun “başkentlerinden” imiş Flensburg. O zamanlar, şekerin esmerden beyaza, yani doğaldan işlenmişe dönüştürülmesinin çok zahmetli olması nedeniyle, beyaz şeker altından daha kıymetliymiş. Karayipler’de Danimarka’nın kolonilerinde üretilen şeker kamışı, çok çabuk bozulduğu için, hasat yapılır yapılmaz hemen kaynatılır ve kristalleşen kısımlar “beyazlaştırılmak” üzere ayrılırmış. Kolonilerin “sahibi” Batı ülkelerinde, beyaz konilere dönüştürülen şeker küpleri de, bebekler gibi özenle mavi kumaşlarla kundaklanırmış.
Karayipler’de, ilk kaynatma işlemi sırasında arta kalan, pekmezimsi koyu şeker şurubundan da, rom yapılırmış. Romun, adının, “keyif” veya “güçlü” anlamlarına gelen kökenlerden geldiği iddiasından, korsanlardan amirallere, 17-18. yüzyıl denizcilerinin en sevdiği, efsanevi içkileri olmasına, hatta maaşların rom ile ödenmesine, yasaklanması sözkonusu olunca Avustralya’nın ilk ve son darbesinin yaşanmasına neden olan “Rom isyanının” çıkmasına, çok hikâyesi var da... Biz, bunları değil, başka şeyleri konuşmak durumundayız.
Flensburg, bugün, dünyaya örnek olan bir “azınlık modeli” ve “çokkültürlülük” modeline sahip olmasıyla meşhur.
Flensburg ve çevresinde yaşayan, 50 bin kadar Danimarka kökenli Almanya vatandaşı var.
Bu “minik azınlık”, kültürlerine ve dillerine son derece düşkün. Kendilerini, Almanlardan çok farklı, çok ayrı görüyorlar
Bir de tabii, tarihteki çatışmaları bir yana bırakalım, daha yakın bir geçmişte gerçekleşen 2. Dünya Savaşı’nın, Almanya’nın Nazi geçmişinin ve Danimarkalıların, işgal edilen bir ülkenin insanları olarak Nazilerden çektiklerinin hiç de hoş olmayan hatıraları var.
Savaş sonrası sınırlar mühürlendiğinde, Danimarka tarafında kalan Alman azınlıksa, liderlerinin Nazileri fena hâlde desteklemesi nedeniyle, damgalanmış ve iyice dışlanır hâle gelmişler.
Danimarka, Almanya sınırları içindeki azınlığının haklarını korumayı kendisine iş edinmiş; 1955’te de, Almanya ve ile karşılıklı anlaşmalar imzalanmış. Bonn-Kopenhag Deklarasyonları olarak bilinen bu belgelerle de, taraflar birbirlerindeki azınlıklarının kültürel haklarını yasal güvence altına almış.
Bugün, iki ülke karşılıklı olarak, azınlıklarının okulları, gazeteleri, kiliseleri ve hatta siyasi partilerinin desteklenmesi için milyonlarca avroyu birbirlerine aktarıyor.
Avrupa Birliği de, bölgesel işbirlikleri programları çerçevesinde iki azınlığın birbiriyle dayanışmasını destekliyor.
Bu destek ötesinde de, Danimarkalı azınlık ve Alman muadili, birbirlerinin haklarına sahip çıkıyor, bir taraf herhangi bir konuda sorun yaşayınca diğeri ona omuz veriyor.
Mesela, 2008’de Almanya’nın Schleswig-Holstein Federal bölgesi, Danimarkalı azınlığın okullarına olan mali desteğini, “küresel kriz” dolayısıyla kesmeye karar verince, ilk karşı çıkanlar arasında sınır ötesinde, Danimarka’da yaşayan Alman azınlık olmuş.
Aynı şekilde, Danimarka, Almanya sınırına “artan suç oranı” nedeniyle polis kontrolü getirmeye kalkınca, iki azınlık beraber eylemler gerçekleştirmiş.
“Şeker” Flensburg’da da sorsanız sorun çok; hep yeni bir müzakere alanı çıkıyor. Ama en azından, sorunlar “konuşularak” halledilmeye çalışılıyor; aslında “çözüm” yok, diyalog var çünkü
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024