Taner AKÇAM
Nasuh Abimle yeniden 1994 yılında Ankara’da buluştum. Süryani olduğunu gizleyen çok sevdiği bir arkadaşı vardı. Bu kişinin Süryani olduğunu ben bile yurtdışına çıktıktan sonra öğrenmiştim. Onun evinde buluştuk. Nasuh Abim, Ermeni soykırımı ile ilgilendiğimi biliyordu. İletişim’den çıkan kitabımı okumuştu.
Sorgusu ve savunmasında, “biz İkinci Kuvayı Milliyecileriz” diye ifade vermişti. Ben ise kitap ve makalelerde, solun kendisini Kuvayı Milliyeci saymasını eleştiriyor ve ana gövdesini İttihatçıların oluşturduğu bu çevrenin, Ermeni soykırımında oynadığı rolün altını çiziyordum.
Çok uzun bir sohbetimiz oldu. Anlaşmamız elbette mümkün değildi. “Ben senin eski kafa dediğin İttihatçı solculardanım, bu tutumumu değiştirmeye hiç de niyetim yok”, diyordu gülerek.
Ama Nasuh Abim ile siyaseten anlaşmak veya anlaşamamak hiç önemli değildi ki.
Onun için siyasi fikirlerden önce “adam gibi adam olmak” önemliydi.
Siyasi düşünce ile İnsan Olmak arasındaki farkı ondan öğrendim, dersem yeridir.
Kendisine derin bir sevgi ile bağlı olduğumu biliyordu. Duygularımız karşılıklı idi.
Ne zaman buluşsak, --ki daha çok cenaze töreni veya yürüyüş vb. gibi şeylerde olurdu--, sarılır hasret giderirdik. Bana gülerek bakan gözlerini unutmam mümkün değil!
Ben onun için sanki hâlâ o korumakla yükümlü olduğu küçük çocuk gibiydim.
Hasta olduğunu duyduğumda Türkiye’de idim; telefon ettim. Buluşma sözü verdik. Olmadı işte...
SİYASETE NİYE GERİ DÖNMEDİ?
Bir iki sohbetimizde sordum bunu ona, “niye siyasete girmiyorsun”, diye. En yakın yoldaşlarıÖDP’yi kurmuşlar veya başka siyasi çalışmalar içindeydiler.
Söylediği çok özetti; “bu hareket iyi bir sınav vermedi”, dedi. Ona göre, siyasete girmeyi hak edecek bir direniş gösterilememişti. İşkencede çözülmüş ve başı dik siyasi savunma yapmak bile sorunlu hâle gelmişti.
Hareketin işkencede bir anlamda kendi geleceğini noktaladığına inanıyordu. Mahkemedeki savunma çizgisinin bu denli “geriden” kurulmasını da böyle açıklamıştı. “Mahkeme sürecinde aramızdan itirafçı çıkmasını engellemek ana amacımızdı”, dedi.
Ermeni soykırımı konusunda çalışmadan önce, işkence konusunda çalışmıştım. İşkencede konuşmamanın değil, konuşmanın normal ve olması gereken olduğuna inanıyordum. Bu fikri savundum ona karşı... Bazı Latin Amerika ülkelerinde, siyasi örgütlerin “48 saat sonra çözülme izni” vermiş olduğunu söyledim. Alman-Nazi işgalindeki bazı ülkelerde direnişe katılanlar, yakalanan arkadaşlarının sadece 24 saat direnmelerini istiyorlardı. Daha sonra konuşabilirlerdi.
Bu argümanlar ikna etmiyordu Nasuh Abimi. Ona göre ciddi bir çözülme sözkonusu idi. Kanaati bu olmasına rağmen, tek bir kişinin aleyhine tek bir kelime bile söylediğine şahit olmadım.
Sonra diğer arkadaşlardan duydum. İşkencede adını bile alamamışlar ağzından. Ama en yakın arkadaşlarını getirmiş yüzleştirmişlerdi.
Devrimci-Yoltutuklularının poliste ve hapishanede yaşadıkları daha sonra onların aralarındaki ilişkileri derinden etkiledi. Birbirleri hakkındaki sevgi ve nefretlerinde önemli bir rol oynadı. Ama bunu hiçbir zaman açık açık konuşamadılar; üzerinde konuşulması gereken bir konu hâline getirmeyi başaramadılar. Özel sohbetlerde yapılan ağır hakaret veya sitayişlerle sınırlı kaldı.
Eğer o dönemde yaşadıklarını bizlerle, toplumla yüksek sesle konuşma hâline çevirebilseler ve üzerinde açık bir tartışma yaratabilselerdi belki daha güzel şeyler yapabilirlerdi. En azından şu anda bile çok güçlü olan “şiddete tapınma” kültüründe ciddi bir kırılma yaratabilirlerdi.
Açık konuşamamada yaşanan derin travmanın etkisi olduğuna inanıyorum. İnsanlar, başkalarıyla ancak üzerinde konuşma kuvvetini bulabildikleri konularda yüksek sesle konuşurlar. Yoksa yaşadıklarının üstünü örtmeyi ve kamusal alanda başkalarıyla paylaşmamayı tercih ederler.
Aslında sadece Devrimci-Yol değil, tüm siyasi hareketlerin yaşadığı büyük bir insani dramdır bu. Kendi adıma, bana bu hikâyeler her anlatıldığında, bunların açık ve sakin tartışılması gerektiğinin tekrar ettim durdum. Ama yapan olmadı.
Belki Nasuh Abi’nin yokluğu bu tabu örtüsünün kalkması, travmanın etkisinin azalması anlamına gelir ve insanlar dönem üzerine yaşadıklarını, birbirleri hakkındaki kanaatleri de dâhil, daha açık daha rahat konuşmaya başlarlar.
Sonuçta ama, o dönemin cehenneminden geçmiş insanlar, yaşadıkları ve birbirleri ile ilişkileri konusunda ne tür bir tavır almış olurlarsa olsunlar, bizim gibilere aldıkları kararlara saygı göstermek düşer.
Çünkü geçtikleri cehennem girdabında kimin ne yaptığı konusunda yapılacak her konuşma, gözünü ve dikkatini tek bir noktaya yöneltmelidir: o cehennemim bekçileri ve işkencecilerine.
Nasuh Abim benim için bir dönemin çınarı idi. Kendisi ile dürüst olmayı başarmış ender insanlardan birisiydi. Çok erkek egemen bir laftır ama söylemeden edemeyeceğim: Delikanlı adamdı, delikanlı gibi gitti. Onu çok özleyeceğim.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.07.2025
27.05.2025
24.03.2025
5.06.2023
1.04.2021
15.07.2020
2.05.2020
25.04.2020
22.04.2020
5.04.2020