Tanıl Bora

Tanıl Bora
Tanıl Bora
Tüm Yazıları
Sokak
29.05.2025
89

Selahattin Demirtaş’in son eseri Jamal’da, sokak sahiden şahsiyetli bir roman kahramanı mevkiindedir[1] ve romanda uzunca bir sokağa övgü manifestosu var.[2] Zengin çocuğu iken sokakta yaşamayı seçmiş[3] ve adını yitik bir göçmeninkine (Jamal) çevirmiş olan Cemal tebliğ ediyor bize bu manifestoyu. Söze “Sokak ilginçtir ve bir o kadar da sade” sözleriyle giriyor. “Sokak ulusu”ndan bahsediyor. Geçici olarak, tesadüfen bir araya gelmişlerden oluşan bir ulustur bu. Sokaktakiler “uluslaşma süreçlerini tamamlayamayıp arafta kalmış, ortak bir dili, ortak bir ülküsü, ortak bir geçmişi ya da duygusu olmayan yapay bir ulus gibidirler? Tabii ki gibidirler. Onları bir arada tutan şey sokaktır.”

Jamal devam eder: “Bu nedenle sokaktaki insanlar birbirine güvenmezler. Kimi çantasını sıkı kavrayarak yürür, kimi çocuğunun elini bir an bile bırakmamaya özen gösterir; çoğu sık sık cüzdanı yerinde mi diye yoklar. Kadınlar tacizden kendilerini korumak için sürekli tetiktedir.” Dahası: “Aralarında sevgi yoktur, zoraki ve kırılgan bir saygıyı da saymazsan düpedüz herkes birbirinden neredeyse nefret eder ve ürker gibidir.” Oysa, der Jamal, “Bu kadar kontrol manyağı olmasalar, sokağın gücünü fark edip özgür birer ruh olmaya yaklaşabilecekler”dir.

Buradan, “Sokakta yaşamak, modernitenin kalbinden moderniteye isyandır, onun sahasında onun kurallarını sınırsızca ihlâl etmek, onun dayattığı her şeyi reddederek özgürleşmektir,” hükmüne varır Jamal. (Walter Benjamin sokağı ve sokak gezginini, “modernite”nin –ona isyankâr da olmadan- tam kalbine yerleştirmemiş miydi? Sokak gezgini (flanör) ile sokakta yaşayan arasındaki açı, modernitenin kalbini sekteye uğratır mı?) Sokakta tanrının, ideolojinin, liderin, partinin, babanın, kocanın, patronun, arkadaşların… bir hükmü yoktur Jamal’a göre: “Sokakta yaşayanı bağlayan tek şey, özgürce kendi belirleyeceği kendi değerleridir.”

Lakin “Sokakta devinip duran kalabalıklar işte bunlardan habersizdir. Oysa tek ortak paydaları olan sokağa güvenseler, sokağa sığınsalar ve anlasalar sokağın bağrında saklı sırları, işte o zaman isyan ederler özgürlük uğruna.” Jamal, sokağa övgü manifestosunun sloganını da bu noktada haykırır: “Sokak özgürlüktür, özgürlük sokaktadır.”

Edebiyat bilimci Eckhard Köhn’ün, 1989’da -Benjamin’in izinde-, flanörün 1930’lara kadar edebî tarihini incelediği Straßenrausch diye bir çalışması var: sokak sarhoşluğu, veya sokak kafası, diyelim… Jamal’dan uzunca aktardığım bu pasaj, bir sokak sarhoşluğu epiğidir. Necmiye Alpay, K24kitap’ın Jamal üzerine derdiği dosyadaki yazısında, “inandırıcı bir özgürlük özlemiyle sokağı hayatın ve siyasi mücadelenin ayrıcalıklı konumu olma özelliğiyle öne çıkararak okuru yeniden fethetmesinden” önce, Demirtaş’ın “sokak güzellemesinin pembe roman ruhuna uğradığını” not etmiş.[4]

***

Selahattin Demirtaş’a ‘atılan’ başlıca suçlardan biri, Kobani protestolarıydı, yani insanları “sokağa çağırması” idi[5]… 2016 Ekim’inde de Demirtaş, milletvekillerinin tutuklanması gerçekleşirse insanları kimseden bir çağrı beklemeden sokağa çıkmaya davet etmiş; CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel bu çağrıyı, “siyasetin henüz tükenmediği bir noktada… henüz ortada bir şey yokken, tehlikeli” bulduğunu söylemişti. Demirtaş sadece günler sonra tutuklandı. CHP, Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun 2022’deki bir demeciyle özetleyebileceğimiz tutumunu sürdürdü: “Erdoğan sokağa çıkmamızı istiyor; zorlayacak, baskı kuracak ama çıkmayacağız.”[6]

Jamal’ın yayımlanmasından üç hafta kadar önce, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmaya sevki üzerine önce üniversite öğrencileri, sonra halk, kimseden çağrı beklemeden sokağa çıktı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu dalgayı sahiplendi ve ‘sürdürülebilirlik’ kazandırdı. Hatta parti, -Jamal misali demeyelim!-, sokakta yatıp kalkmaya başladı. Sokağa idman ve derman verdi. Başlı başına, kamu yararınadır.

***

Bir müddet, bir çeşit sokak sarhoşluğu yaşanıyor. Flanörün, sokak gezgininin ‘kafası’ değil ama bu. Protestonun, itiraz etmenin, yeter! diye haykırmanın, kamusal alana ve vatandaşlığa anlık da olsa gerçeklik kazandırmanın sermestliği. Sahici anlamıyla demokrasinin muhtaç olduğu bir sermestlik.

Karşısında, iktidarın sokak korkusu... Barışçıl protestoyu “sokak terörü” diye karalıyorlar. Sokak kelimesini bizzat bir cürüm gibi telaffuz eden inzibatçı müstebit dili, devrede. (Sokak röportajlarına bile “terör estirmek” dendi ya…!) Millî iradeyi çoğunlukçuluğa (%51’i alan, her istediğini yapar) hapsetmek; halk iradesinin ifade yollarını –ve sokağı- o millî irade adına kapatmak, yasaklamak, suç gibi göstermek…

Türk sağının sokak korkusunun azamî liberal rahatlama ânı, Demirel’in sokağı meşru gören, ama ona söz hakkı tanımayan (bırakın kendi kendilerine bağırıp çağırsınlar…) “yollar yürümekle aşınmaz”ıdır – tabii vurguyu değiştirebiliriz de: kulak asmaz ama neticede meşruiyetini sorgulamaz.[7]

Sokak korkusu, demokrasi korkusunun, hatta Rancière’in anlattığı demokrasi nefretinin ifadesi…

***

Sokak sarhoşluğu da bir sarhoşluk… Protesto, itiraz, isyan, gösteri, o sarhoşluk ânıdır. Adı üstünde, gösteri… Ötüken Osmanlıca Türkçesi Sözlüğü, sokak kelimesinin ikinci bir anlamını “perde, çadır perdesi,” diye veriyor: “padişah bir yere giderken halk tarafından görülmemesi için yolun iki tarafına gerilen bez.”

Ama sokak sadece gösteri, sadece kamusal sahne değil. Etimolojik kökenindeki Akatça sukaku, çarşı, çarşıda belirli malların satıldığı geçit anlamına geliyor. Sokak, -illa piyasa anlamıyla düşünmeyin- alış verişin, karşılaşmaların mekânı. Ki, 19 Mart protestolarında da, kamu sahnesi haline gelen sokakta, karşılaşmalar tecrübe edildi: insanlar başka kafadakilerle, hoşlanmadıklarıyla hatta irkildikleriyle de karşılaştılar. Doğrusu, genellikle bunu nereye koyacaklarını, nasıl ülfet edeceklerini de bilemediler.

Jamal’daki sokak da, protesto sahnesinden öte, bir hayat sahası, varlık alanıdır. “Sokak ulusu,” sokakta yaşarken kâh didişerek, kâh dayanışmaya girerek birbiriyle temas eder, gözü birbirinin üzerindedir. Daha önce de zikretmiştim,[8] şu “Arap sokağı,” “Kürt sokağı” terimleri de bunu anlatır: her zaman sesini yükseltmese, hatta sinmiş, pısmış görünse bile, titreşen, uğuldayan halk efkârını anlatır. Jamal’ın onunla özgürlük arasında kurduğu bağı düşünürken, sokak, bu gösterisiz haliyle, gösterişsiz (“pembe roman ruhuna” sığmayan) veçhesiyle de önemli…


[1] Gülayşe Koçak’ın tespiti bu (https://bianet.org/yazi/jamal-sokaklara-aittir-307494).

[2] Selahattin Demirtaş: Jamal. Dipnot Yayınları, Ankara 2025, s. 60 vd.

[3] Bu tercihin ‘gerekçesinin’ pek ikna edici olmadığına dair Behçet Çelik’le hemfikirim (https://www.k24kitap.org/bir-ic-dunya-ve-ask-hikayesi-olarak-jamal-5191).

[4] https://www.k24kitap.org/demirtas-ve-jamal-5190

[5] K24kitap’ın dosyasında Yiğit Bener de “Kökten bir düzen reddiyesi” başlıklı yazısında buna değiniyor (https://www.k24kitap.org/selahattin-demirtasin-yeni-romani-jamal-kokten-bir-duzen-reddiyesi-5192).

[6] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59881472

[7] Tanıl Bora: “‘Yollar yürümekle aşınmaz’: Demirel ve Türk merkez-sağında kırılgan liberal-demokratik moment,” 100 Kesitle Cumhuriyet Türkiyesi’nin 100 Yılı (der. Alp Yenen – Erik Jan Zürcher), İletişim Yayınları, İstanbul  2024, s. 282-287.

[8] https://birikimdergisi.com/haftalik/12016/turkiye-rusya-olmayacak

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar