Ümit KARDAŞ
Türkiye’de sorun var olan hukukun kaybedilişi değil, hukukun üstünlüğünün güç karşısında hiçbir zaman sağlanamayışı, devletin hukuk içinde hareket etmeme alışkanlığıdır. Hukuk daima iktidar ve bürokrasi için ayak bağı olarak kabul edildi.
Adalet değerinin gerçekleştiricisi olan adil yargılanma hakkının unsurlarını oluşturan tabii hâkim, hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleri kağıt üzerinde kaldı. Devlet bırakın hukuk devleti olmayı bugün gelinen nokta da kanun devleti dahi değil.
Bu durum ülkenin hukukun askıya alındığı ve hukuksuzluğun kurmaca bir hukuk olarak dayatıldığı sürekli istisna halinde yaşatılmasının bir sonucu. Bu istisna halinin seçimle gelen sivil siyasetçiler eliyle devam ettirilmesi, güç ve çıkar siyaseti yapılması ise umut kırıcı.
Cezaevlerini arttırmakla övünen, tabii hâkim ilkesine aykırı olarak suçtan sonra özel mahkemeler kuran iktidar, medeniyet dışına çıktığının farkında değil. Devlet Osmanlı’dan tevarüs ettiği siyasi suç ve delil icat etme geleneğini sürdürmekte.
Yazarları, gazetecileri, akademisyenleri, iş adamlarını, bürokratları, yargıçları temel hak ve özgürlükler kapsamına giren fiilleri nedeniyle terör örgütü olduğu iddia edilen yapılanma ile aralarındaki bağlantıyı delillendirmeden, listeler üzerinden tutuklatıp, özel mahkemelerde yıllarca hüküm vermeden tutuklu olarak yargılatmak ve insan depoları haline getirilmiş cezaevlerinde tutmak hiç değişmeyen güç çatışmalarının bir sonucu.
Üstelik bu çatışmaların mağdurlarının çoğu çatışan güçlere inanan, illüzyona kapılmış, suç kastı taşımayan insanlar.
Özel mahkemeler uygulamasının yarattığı adaletsizlikleri giderilebilecek yüksek yargı organları da siyasi baskı altında işlevsiz durumdalar. Anayasa Mahkemesi hak ihlalleri konusunda yapılan başvuruları bekleterek mağduriyetler yaratmakla kalmayıp, birkaç istisna dışında başvuruları ret etmekte.
1950 yılında çok partili sisteme geçildiğinde kurulan Yüksek Seçim Kurulu da son kararlarıyla seçim hukukuyla birlikte kendini ilga etmiş durumda.
Öncelikle 7 asil ve 4 yedek üyeden oluşan YSK’nın müzakereleri ve oylamaları 11 üyeyle yapması tam anlamıyla usule aykırılık oluşturmakta ve verilen kararları hukuken sakatlamakta. Müzakere ve karar sürecinde yetki sahibi asil 7 üyedir. Yedek 4 üye ancak asillerin bu sürece katılamayacakları önemde mazeretlerinin belgelenmesi durumunda bu sürece katılıp, oy kullanabilirler.
Yine YSK, KHK ile kamudan hukuk denetimi yapılmamış ve mahkeme kararına dayanmayan ihraç kararlarına dayanarak, belediye başkanı seçilen insanların mazbatalarını iptal edip başkanlığı seçimde ikinci olanlara vererek bir hukuk skandalına sebebiyet vermiş durumda.
YSK’nın KHK ile ihraç edilen insanların aday başvurularını kabul edip daha sonra seçim sonuçlarını tanımaması söz konusu insanların tuzağa düşürülmesi anlamını taşır ve bu fiili durumu yaratanlar açısından suç oluşturur. Siyasi nitelikte olan bu kararlar iktidarın kayyım atamasına gerek bırakmayarak hukuk tarihine geçmiştir.
Önem gösteren ve sonuçları ağır olan karar ise İstanbul seçimlerinin iptaline ilişkin olup, oylamaya katılmaması gereken yedek 4 üyenin katılımıyla alınmıştır. Söz konusu karar bazı sandık kurullarının oluşumundaki usulsüzlüğün seçim sonuçlarına etkisi nedenine dayandırılmıştır. Kuşkusuz bu iki satırlık nedenin nasıl gerekçelendirileceği merak konusu.
Ancak YSK seçim takvimine göre itiraz süreleri geçtikten sonra bu listeleri kesinleştirmiştir. Listelerin kesinleşmesiyle bu listelerin tartışılması ve itiraz konusu yapılması imkanı kalmamıştır. Nitekim YSK’nın bu konudaki emsal ve içtihat oluşturan kararları da bu yöndedir. YSK’nın kendi takvimine göre belirlediği şekil ve usul kurallarına aykırı olarak de facto davranması kabul edilemez.
Yine aynı zarfa atılan pusulalardan üçünün geçerli, birinin geçersiz sayılmasının iptal gerekçesiyle çeliştiği açık. Hem bazı sandıkların usulsüz oluştuğu gerekçesiyle seçimi yenileyeceksiniz hem de bu gerekçeyi aynı zarfa atılan pusulalardan biri açısından kabul edip, diğerleri açısından sorun görmeyeceksiniz. Bir hukukçunun vicdani bir sorun oluşturan böyle bir çelişkiye ve mantıksızlığa bigane kalması kabul edilemez.
Bütün bu hukuksuzluklardan daha ürkütücü olanı bazı haber kaynaklarına göre 4 üyenin bu durumun hukuksuzluk ve adaletsizlik yaratacağına ilişkin görüşleri karşısında 7 üyenin müzakere sürecinde hiç söz almadan oy kullanmalarıdır. Eğer bu doğruysa müzakereye dayanması gereken karar süreci güven verici olmaktan çıkmış ve tartışılır hale gelmiş durumda.
Hukuk öncelikle adalete hizmet eden insani bir yaşam düzenidir. Bu nedenle düzensizliklerin, keyfi davranış ve uygulamaların, ölçüsüzlüklerin tersidir. O karışıklıkları, şiddeti ve medeni olmayan durumları dışlar. Bu nedenle şekil ve düzen hukukun içeriğinde bulunmakta.
Belirli bir usule göre konmuş normlar (kurallar), özenle düzenlenmiş bir hukuki prosedür (süreç) olmaksızın, devletin organları arasında yetkiler ölçülü ve kabul edilebilir bir şekilde dağıtılmaksızın, hukuki işlerde asgari bir şekil zorunluluğu kabul edilmeksizin bir hukuk düzeni kurulamaz. Şeklin önemli işlevi hukuk güvenliğine hizmet etmektir.
Kuşkusuz hâkimin nitelikli ve erdem sahibi olması çok önemlidir. Ancak bu nitelikler yürütme organı karşısında bağımsızlığı sağlamaya yetmez. Fransız filozof ve politikacılarından Royer Collard 1815’te Fransız Ulusal Meclisi'nde konu ile ilgili şunları söyler: "Bir toplumda adaletin iyi veya kötü dağıtılışına göre o toplum vardır veya değildir diyebiliyoruz. Bu durumda toplum için mahkeme kararlarının adaletli ve tarafsız olması kadar önemli bir şey olamaz. Toplum adına hakim atamak yetkisine sahip yürütme gücü, bir yurttaşı bu yüksek göreve çağırdığı zaman ona şöyle der.—'Yasanın organı, sen de yasa gibi duygusallıktan uzak ol. Çevrende kaynaşacak olan her türlü ihtirastan ruhun arınmış kalsın. Beni kuşatan ve kendilerinden tamamen kurtulmaktan güçlük çektiğim öğeler benden haksız buyruklar çıkmasına neden olurlarsa, bu emirlere uyma. Çekiciliğime diren, tehditlerime diren.
Mahkemedeki yerine çıktığın zaman kalbinin derinliklerinde ne bir korku ne bir ümit kalsın.' Yurttaş şöyle yanıt verir.—'Ben sadece bir insanım, siz benden insanlığın üstünde şeyler istiyorsunuz. Siz çok güçlüsünüz, ben ise çok zayıfım, bu eşit olmayan mücadelede yenilmem kaçınılmazdır. Bugün bana öğütlediğiniz direnişin yarın saiklerini tanımaz ve beni bu yüzden cezalandırırsınız. Eğer beni hem bencil arzularıma hem de size karşı korumazsanız her zaman kendimi aşamam. Beni korkudan ve ümitten uzak kılınız. Bana vermiş olduğunuz göreve ihanet etmedikçe mahkemedeki yerimden indirilmeyeceğime söz veriniz.' İktidar tereddüt eder. Ancak gerçek çıkarlarının nerede olduğunu deneyimle öğrenmiş, zorunlulukların artan gücü karşısında boyun eğmek zorunda kalmıştır. Nihayet hâkime 'Azilden masun olacaksın' der."
Hâkim, siyasi ve ekonomik güç sahiplerinin yanında olduğunu, onların nüfuz ve otoritesinden etkilendiğini gösterir davranışlardan kesinlikle kaçınmak zorunda. Bu onun şahsında yargı organına duyulan güveni ciddi olarak sarsar. Hele bu hâkim yüksek bir yargı organının bir üyesi ise bu yaklaşım daha da önem kazanır.
“Birleşmiş Milletler Bangolare Yargı Etiği İlkeleri" de bu anlamda hâkimlere yönelik "meslek ahlakı standartlarını"oluşturmak niyetiyle tasarlanmış değer ve ilkelerden oluşmakta. Bangolare İlkeleri, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edildi. Bu metinde bağımsızlık, tarafsızlık, dürüstlük, tutarlılık gibi değerler ilkeler halinde düzenlendi. Bu ilkeler HSYK tarafından 26.06.2006 tarih ve 315 sayılı karar ile benimsenerek, hâkim ve savcılara duyuruldu.
Bağımsızlık değeri metinde şu şekilde yer almakta: "Yargı bağımsızlığı hukuk devletinin ön koşulu ve adil yargılanmanın temel garantisidir. Bundan dolayı hâkim, hem bireysel hem de kurumsal yönleriyle yargı bağımsızlığını temsil ve muhâfaza etmelidir.” Bu değerin hayata geçirilmesine ilişkin ilkelerden biri şöyle ifade edilmekte; "Hâkim, yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlarla uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak olmakla kalmayıp, aynı zamanda öyle görünmelidir.”
Hâkimin gözü hatta kulağı kapalı olarak elindeki terazinin tam tartmasının en önemli koşulu tüm etkilere ama özellikle siyasi iktidara karşı korunmasıdır. Buna hâkimin tarafsızlığı ya da objektifliği denir. Bangolare İlkeleri içinde yer alan tarafsızlık değeri ise şöyle ifade edilmekte “Tarafsızlık yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesinin esasıdır. Bu prensip, sadece bizatihi karar için değil aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir."
Bu değerin hayata geçirilmesine ilişkin ilkelerden bir diğeri de şöyle ifade edilmekte “Hâkim, mahkemede ve mahkeme dışında, yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini sağlayacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmalıdır.”
Tarihte gücü ele geçirenler muhaliflerini ya da ötekileştirdiklerini hukuku çiğneyerek ezmişlerdir. Bu nedenle tabii hâkim, hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleri sahih bir demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, hukuk devletinin ve adil yargılanma hakkının insanlık hak ve hukuk mücadelesinden süzülüp gelen vazgeçilmezleridir.
Bu değerler ve ilkeler adil ve dürüst yargılanma hakkı bakımından insanın insan olması nedeniyle muhatabı olması beklenen yargı sistemini betimlemekte. Bu ilkeleri hâkim ve savcılar ile hukukla ilgili meslek mensuplarının özümsemeleri gerekmekte.
Ancak bunun yanında söz konusu değer ve ilkelerin toplumun kültüründe yaygın bir şekilde yer etmesi de zorunlu. Bunun için insanların eğitim süreci içinde çocukluktan başlanarak bu değer ve ilkeleri içselleştirmeleri sağlanmalı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025
14.03.2025
8.03.2025
27.02.2025
20.02.2025
12.02.2025