Ümit KIVANÇ
Doktor belli ki telaşlanmıştı. Söyledikleri ciddîydi. İtalya salgına birden fena yakalanmış, buna karşılık bizde devleti yönetenler, “Biz buna hazırlandık,” demişler, ancak virüs kapanların ve ölenlerin sayısı yine de İtalya’yı aşmıştı. Pandemi Servisi Sorumlu Hekiminin bizi uyarmak için video yayımlamasının sebebi buydu. Hekim, “Türkiye hâlâ bu işin ciddiyetinde değil,” diye konuşuyordu. “Ciddiye almazsak bu iş çığrından çıkacak ve bin rakamlı ölümlere ulaşacağız.” Bu acil uyarıyı yapıyordu, çünkü “günlük ortalama yüz vaka başvuruyor”du. Doktora göre, ilk on günlük vakaların çoğunda 18-45 yaş aralığındaki hastalar sözkonusuydu ve hastalık hafif seyrediyordu, ancak artık 65 yaş üstü ve kronik hastalıkları olan insanlar giderek artan oranda virüs kapmaya başlamıştı, bu, “ağır seyredecek vakalar” demekti. Yoğun bakım kapasiteleri ihtiyacı karşılayamaz hale düşecek, “desteğe rağmen ölümle sonuçlanacak” vakalar artacaktı.
Doğrudan salgın hastalık uzmanı bir hekimin uyarısını işitmek beni telaşlandırmadı. Aksine, hekimlerin vaziyetin farkında olduğunu, yetkilileri uyarmaya çalıştıklarını görmüş olmak içimi rahatlattı azıcık. Uyarılar, gereken dozda olmasa da mutlaka etki yapar, birşeyler daha ciddîye alınırdı herhalde.
Ertesi gün birşeylerin sahiden ciddîye alındığını gördük. Aynı hekim bir video daha yayımladı. Bu defa, “Eğer yaptığım açıklamalar paniğe neden olduysa,” diyordu, “devlet büyüklerimden ve halkımdan özür dilerim.” Önceki videoda söyledikleri yanlış mıydı? Hayır, böyle demiyordu.
Özürse, tabiî önce devlet büyüklerine, sonra “halkıma” sunuluyordu ki, bu topraklarda bunu garipseyecek kişi oranı % 0,05 civarı, devlet büyüklerinin yanında halktan da özür dilenmiş oluşuna hayret edeceklerin oranı % 89,9 falandır. Uzmanlık alanına dair açıklama yapmış hekime, yüreğine devlet korkusu salınarak ertesi gün şifa niyetine lafının yutturulması ise, korona günlerinin sevimli geleneği olmaya aday.
Hekimin görev yaptığı üniversiteyi yöneten rektör, iktidar partisinin eski milletvekiliydi. İktidarı kızdıracak hekim videosu komplikasyonlar yaratabilirdi. Doktorun ilk videosunu yayımladığı gün Rektör Hanım makamına gelirken acaba “Efendim, gördünüz mü!” diye yolunu kesenler mi oldu, yoksa basamakları veya koridoru ayak sesleriyle inletirken telefondaki telaşlı insana, “Tamam tamam,” deyip baş salladı ve o esnada önünden geçtiği koridor sâkinlerinden o günlük ufak bir baş selamını da mı esirgedi? Ya da odasına girerken sekreteri telaşla, “Hemen arayayım mı?” diye sordu da o, “Derhal gelsin,” cevabını mı verdi?
Az sonra odasına topladığı ekibin tecrübeli elemanı, “Efendim, geç kalmayalım,” diye bozdu sessizliği muhtemelen. Açıklama yapılıp yapılmayacağının tartışılacak tarafı yoktu. Zaten az önce arayan, çıtlatmıştı beyefendiyle her gün görüşen ast beyefendinin “açıklama yapılması isabetli olur” sözünü.
Veya artık bunların hiçbirine gerek yoktu, kaza halinde nasıl hareket edileceğini herkes zaten öğrenmişi. Rektör hanım doğrudan, açıklamayı kaleme almasını buyuracağı kişiyi aradı, “Maille hemen bana, şunu şunu da CC’le, yarım saat sonra odamda olun,” dedi. Açıklama hazırlandığında herkes derin nefes aldı, görevini yapan insanların iç huzuruyla… hayır, görevde gecikmiş ya da görevi hakkıyla yapamamış ya da bizzat bu görevi mecburi kılan hadiseye meydan vermiş olmanın huzursuzluğu, tedirginliği ve, haydi, en azından kendilerine itiraf ediyorlardır, korkusuyla, odalarına dağıldılar. Bazıları, “durum İtalya’dan fena” videosunu izlemiş olduklarına dair sanal izlerini yok edebilmek için internet tarayıcılarının depoladığı verileri nasıl sileceklerini bilenlere sormaya başladılar.
Rektörlükten yapılan açıklamayla, tabiî bermûtat, pandemi servisinden sorumlu hekimin pandemi konusundaki sözlerinin “yanlış anlaşıldığı” bize bildirildi. “İtalya ya da başka ülkelerde yaşanan ölümlerin Türkiye ile karşılaştırılması doğru değil”di (vurgu benim -ük). Niye? Eski iktidar milletvekili rektör ve üniversite yönetimi bunu bize izah etme gereği duymuyorlardı. Acaba sebep “biz bize benzeriz”den ibaret miydi? Ya da Türk’ten başka dostumuzun olmayışıyla mı ilgiliydi mevzu? Dünyanın istisnasız bütün ülkeleri benzer süreçleri benzer eğrilerle izlenebilir halde yaşıyor ve bütün bilgilerini paylaşıyor ve her yerdeki gidişatı gün boyu başka yerlerdekiyle karşılaştırıyorken, biz niye “İtalya ve başka ülkeler”le karşılaştırılamıyorduk? Her zamanki yersel göksel üstünlüğümüz ve aşkın özelliklerimiz nedeniyleyse sıkıntı yok, ezberimiz tam, içimiz rahat olabilir. Fakat acaba bu defa başka sebepler de mi vardı, başkalarıyla karşılaştırılmamızı baştan yanlış kılan? Yoksa Rusya ile, Macaristan veyahut Polonya ile de mi karşılaştırılamayacaktık? Şansa, bize Trump ABD’si de düşmüş olabilirdi; olamaz mıydı?
Açıklamasında rektörlük, “sözleri yanlış anlaşılan” hekimi bütünüyle gözden çıkarmadığını belli etmiş ya da “devlet büyüklerine” onu harcamamaları için ricacı olmuş, bilemiyoruz, artık her ne sebepleyse, uyarı videosu yapan hekimin hakkını teslim etmişti: “başta o olmak üzere klinikte çalışan ekip yoğun stres ve gayret içinde fedakârlık yapıyor”du. Belirtmeye özen gösteriyorlardı. Ancak “vatandaşlarımızı uyarmak amacıyla” harekete geçen hekim, “kaygı ve korkusunu farklı bir üslupla” aktarmış, bu yüzden, işte, “yanlış anlaşılmış”tı ve, daha önemlisi, rektörlük, “kendisinin de üzgün olduğunu buradan paylaşmak istiyor”du.
Bütün bunlardan sonra beyefendi herhalde artık, “Çarparım fedakârlığına!” diye yeri göğü inletmez, şeytan tarafından yoldan çıkarılarak Türkiye’yi İtalya ve başka ülkelerle kıyaslamaya kalkmış tıp adamını, KHK’lılar gibi, inşaat işçiliği veya sebze halinde hamallığa sürmez, hele boynunu hiç vurdurmazdı. Rektörlüğün somut olaya dair açıklaması elbette somut olaya dair açıklama olmanın ötesinde, açık bir bağlılık bildirimiydi: “Dediğinizden asla çıkmıyoruz, bir kaza oldu, affedin,” diye seslenilmişti devlet büyüklerine. Onların da ufacık ve yegâne arzusu bu değil miydi?
Hekim odaya girip, asla yüzüne bakmayan, fakat yere diktikleri bakışlarıyla bile kendisine dehşet salan devlet büyüklerine doğru bir-iki adım atabilmiş, önüne çekilen manevî jiletli tel daha fazla ilerlemesine imkân vermemiş, hekim odanın ortasında öylece kalmıştı. Koridordaki saatin derinden gelen tiktakları arasında, aralanmış jaluzinin yere dizdiği ışıktan çubukların intizamını bozmamaya özen göstererek usulca kıpırdanıyor, içindeki gerilimi kâh topuklarına kâh ayak uçlarına yayarak seyreltmeye uğraşıyordu. Bakışlarını o anda kendisine yardım edebilecek tek kişiye, rektör hanıma çeviriyor, karşılık alamayıp tekrar ayak uçlarına dönüyor, kendi ayak uçlarına baktıkça minik bir virüse dönüşüyor, odanın bir yanındaki devlet büyüklerimizden öbür yandaki rektör hanıma uzanırken ayakkabılarını teğet geçen ışıktan çubukların arasından süzülüp, buradan uzaklara, sadece doktor ve hemşirelerin hastalara bakmak için koşuştuğu başka âlemlere geçebilmeyi hayal ediyordu. Ancak rektör hanımdan beklediği işareti alamadığında, içerdikleri başka âleme geçme vaadi kaybolan ışık çubuklarının parıltısı sönüyor, geri çekiliyorlar, koyu gölgelerin aralarına çektiği karanlık şeritlerden tekinsiz bir parmaklık meydana geliyordu. Doktor, hapsedildiği bu protokol hücresinden kendi başına çıkamayacağını, rüyadaki gibi, ne kadar çırpınsa ancak pek yavaş hareket edebileceğini ve mesafe kat edemeyeceğini hissediyordu. Üstelik, kollarını bacaklarını -eldivensiz- tutan görünmez eller, onu salıvermek için bu sabaha kadar bilmediği şartlar koşmuşlardı. Tek şart, aslında. Doktorun bakışları artık sessiz feryatları andırıyordu.
Rektörün bakışlarıysa devlet büyüklerimizin en büyüğüne dikiliydi. Yeryüzünün en verimli virüs yakalayıcı sistemlerini yaya bırakabilecek kadar tesirli tarayıcı kapasiteye sahipti şu anda bu bakışlar. Âşık olduğu insanın en minik ruhsal gelgitlerini dahi kaçırmamak için var gücüyle seferberliğe kalkışmış insan bünyesindeki algılayıcıların hassasiyetine sahiptiler. Anası göstermese de, ilk avına çıktığında ceylanların nerede yavruladığını zaten bulabilecek aslanın avcı önsezisine sahiptiler. Yükselmenin bu önseziyi uygun bilgi birikimi ve ilişkilerle geliştirmeye bağlı olduğunu, tıpkı bu aslan gibi, öğrenmeye ihtiyaç duymaksızın bilenlerin içselleştirebildiği tecrübenin varlığını o bakışlardan okuyabilirdiniz. Bu tecrübe, onu paylaşanların bakışlarına öyle bir ışık kaynağıdır ki, bu ışık ancak sahiplerinin yolunu aydınlatır; etraftakiler ondan yararlanarak herhangi bir şeyi daha net, daha açık göremezler. Aksine, yükselen yöneticinin ışığı başkalarının görüşünü bozmaya ayarlıdır.
Nihayet rektör hanım, devlet büyüklerimizin kibirle, tahakküm tutkusu ve eziyet edebilme keyfiyle, ayrıcalığın yarattığı tatmin duygusuyla dolu yaşantılarında kendileri için pek küçük, ama karşılarındaki için büyük bir hadiseye yer açabilecek kıvama geldiklerini sezer ve hekimin beklediği işareti verir.
Böyle durumda hekimin söze “efendim” diye başlaması beklenir. “Sayın” bakanımız, müdürümüz, artık her kimse, onu müteakiben şüphesiz sıra “sayın rektörümüz”e de gelir, tâbiyet bildirilecek olana özür, vesileyi ve fırsatı mümkün kılana teşekkürle, hekimin aforoz edilmeyecek, küreğe mahkûm edilmeyecek, hücreye atılmayacak olduğu tescil edilir.
Zannederim bu âyinlerin tâ tepelerde bir tutkunu var. Haber ona gittiğinde tebessümü bile çok görecek olan.
Doktor aşağı iner. Çalıştığı hasta katına. Âyin ikinci katta yapıldı, doktorun servisi de dokuzuncu kattaysa söyleyeceğimiz söz değişmez: Doktor aşağı iner. Özür dilemek için bile olsa girmesine izin verilen mekân hep yukarıdadır. İkinci katın dokuzuncu kattan aşağıda olduğunu söylemek, korkarım özürle de giderilemeyecek sıkıntı yaratır.
Pandemi servisi sorumlusu doktor servisini yönetmekten alıkonup kendisine özür videoları yaptırılır, bu arada devlet büyüklerine seslenmek üzere rektörlük açıklaması hazırlamakla uğraşılırken virüs yalnız kenar semtlerin kendi haline bırakılmış köşebaşlarında değil, şehrin en işlek meydanlarında da dolaşıyor, yüksek güvenlikli sitelere girip çıkıyor, korumaların muhafızların güvenliklerin asla kendini yeterince güvende hissettiremediği türlü iktidar sahibinin dibine sokuluyor, ciğerini kemiriyor, yüzlerce işçinin birarada çalıştığı fabrikalarıysa kasıp kavuruyordu.
Rektör Hanım eve dönerken televizyonun radyo kanalından açıklamaya dair haberi dinledi. İçi yine de tam rahatlamadı. Hekimi savunur gibi olmuştu. Çok kızmışlar mıdır?
Doktor, virüsle mücadeleye dair video çekip yayımlamayı planlıyordu. Bir bilgisayarına baktı, bir pencereden dışarı… vazgeçti. Elindeki eldiveni masanın üstüne fırlattı, bedenini koltuğa bıraktı. Kendini yüksekçe yerden atar gibi. Rüyadaki gibi yavaşça düşmedi. Ofis koltuğu yüksek sesle, sert sert gıcırdadı. Doktor derin soluk aldı, verirken püfledi. Elinin ayasıyla alnına vurdu. Çıkan şap sesinin zavallılığı onu öfkelendirdi. Elini çekecekken tekrar alnına koydu. Bu defa yavaşça. Ateşi mi yükselmişti?
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları

























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024