Ümit KIVANÇ

Bir fotoğraf gördük, kanımız dondu. Benim son zamanlarda yeniden alevlenen bulantım köpürdü, başıma vurdu.
Lafı açmadan, baştan hemen hatırlatmalıyım ki, toplumların bağrında yara açmış büyük meseleler halledilecekse, yarıklar kapatılacak, çatlaklar örülecek, yırtıklar dikilecekse, herkese düşecek en muazzam iş fedakârlık. Kimilerinin yutkunması, kimilerinin yutması, kimilerinin vazgeçmesi, kimilerinin pişmanlık belirtmeden selamının alınmayacağını, kimilerinin hayatını özürle, kefaretle geçireceğini kabullenmesi, kimilerinin acılarını yalnız kendilerinin girip çıkıp sessizce ağlayacağı odalara kaldırması gerekecektir. Bu yüzden, özellikle gadre uğramışlara, zulüm görmüşlere, acı çekmişlere ağır gelse de, bazı selamlaşmaları, tokalaşmaları, aynı havayı solumaları sineye çekmek zorunlu olacaktır.
Ancak, Şark’ta pek sevilmeyen, bağlılık duyulmayan, duruma, menfaate göre çekiştirilip şekilden şekle sokulan hayat ilkesine göre de “her şeyin bir sınırı var”dır. Sınır; had yani. İntikamdan vazgeçip işkenceciyi affetmeyi kabullenmek, ağır yaralı hayatı onarılacak toplum için zorunlu olabilir, resmî katilin herhangi bir yurttaş olarak bir kenarda yaşamasını sineye çekmek gerekebilir. Ama adamla birlikte tatile çıkıp akşam da masayı kurmak, gerekli veya zorunlu olmadığı, aksine, kesinlikle uzak durulması gereken bir hal olduğu gibi, benim diyenin becerebileceği iş de değildir. Midesi kaldırmaz insan olanın. Midesi kaldırana insan denmesi de hoş olmaz.
Ahmet Güneştekin, eserleri beni fazla ilgilendiren bir sanatçı değil. Ürettiklerini başkalarının ilgisine, beğenisine sunan hepimiz gibi, o da sanırım birilerinin kendisini eleştirmesini doğal sayıyordur. Bu güvenle ve şimdi gerektiği için bunu söylüyorum. Son sergisi vesilesiyle meydana getirilen rezilliğe dair konuşurken, Güneştekin’in sanatını işe karıştırmamak için özellikle belirtiyorum. Oradaki eserleri bizzat görmedim. Anca fotoğraflarını gördüğümden, hakkıyla değerlendirme yapamam. Faili meçhul kurbanlarının ve gözaltında kaybedilenlerin isimlerini tabelalara yerleştirerek yaptığı enstalasyon ilginç ve etkili olabilir. Galiba -eğer açılış için ortalık özel olarak aydınlatılmış değilse- fazla aydınlıkta, fazla gölgesiz, tonsuz sergilenmesi etkisini azaltıyor, ama sırf fotoğraflara dayanarak vereceğimiz hüküm yanlış da olabilir. Bunun dışında, Güneştekin’in tarzını -işçilik bakımından değil ama içerik bakımından- fazla kolaycı, derinliksiz buluyorum. Yine de, sürekli arayışını olumlu buluyor, bir sonraki eseri neymiş diye göz atıyorum. Güneştekin’in hemen her eseriyle birlikte yürütülen “PR” faaliyetini -bu devirde- olağan karşılıyorum. Geniş bir yerleşik düzen seçkinler grubuna erişmeye çalışmasını da yadırgamıyorum. Bu fasıllar zaten kendi bileceği iş.
Ancak şimdi, becerebilirsem edebimi koruyarak sözünü etmeye çalışacağım hadise ondan çok bizi ilgilendiriyor.
Biz kimiz? Yüreği delik deşik edilmiş, midesi hurdahaş olmuş, beyni dövüle dövüle, kızgın yağda kızartıla kızartıla küçülmüş herkes. Büyük acıların kurbanlarıyla birlikte, bizzat yaşamadıkları acıların da yükünü taşıyanlar, zulüm ve alçaklık karşısında, riya ve yüzsüzlük karşısında yalnız midelerinde değil bütün iç organlarında, ağızlarında gözlerinde, kaşlarında saçlarında bulantı duyanlar. Duyabilenler diyerek, fecaatimizden erdemlilik esintisi de çıkarabiliriz azıcık.
Sanırım artık neden bahsedeceğim belli olmuştur. Güneştekin’in Diyarbakır Keçi Burcu’ndaki “Hafıza Odası” sergisi vesilesiyle verilen davette, Kardeş Türküler’in müziği eşliğinde çekilen halaya Ertuğrul Özkök’ün de katılması, konumuz. Yani tam flaş flaş flaş son dakika son dakika rezilliği. Onyıllardır kendisiyle ilgili üç-beş cümle dışında söz etmemeyi başardığım büyük yıldız böylece hayal dünyamda kendisini arkasına atabildiğimi sandığım duvarı da şimdiye kadar yıkımına el attığı hayatların, umutların, onurların arasına katmayı başarmış oldu. Başarabileceklerinin sonu, sınırı olmayan, bu “sınırı olmama”yı kudret iksiri haline getirebilen, geniş kalabalığa bunu içirmeyi, eğilip bükülüp bu sınırsızlığa uymaya insanları ikna etmeyi becerebilen hünerbaz. Sınırsızlık dediğimizin kanatlanmış özgür davranış değil zalimane hadsizlik olduğu anlaşılıyor umarım.
Her şeyden önce, faili meçhullerle, kayıplarla ilgili herhangi bir toplaşmada bu karakterin, -herhalde “davetli” sıfatıyla, başka nasıl olacak?- bulunmasının ortaokul talebesi, pilot, hamal, ev kadını, gazeteci ve müzisyen tarafından mâkûl bulunabilecek herhangi bir sebebi var mıdır? O orada ancak, bunca insanın öldürülüp yol kenarlarına, asit kuyularına atılmasının, gözaltında kaybedilmesinin, bu suçların faillerinin asla cezalandırılmayıp devletçe taltif edilmesinin sorumlularından biri sıfatıyla, altına yediği haltlara işaret eden iki laf yazılmış fotoğrafıyla bulunabilir. Ahmet Güneştekin, resmî katliam ve cinayet kurbanlarının isimlerini taşıyan sokak levhalarının arasına katillerin ve hizmetkârlarının fotoğraflarıyla bezenmiş hâki tabelalar yerleştirecek olsaydı, oraya yakışırdı.
Bu şahıs ve onunla birlikte başka birkaç “gazeteci” -evet, bunlar da gazetecidir ve bu yüzden gazetecilik “doğuştan” kutsal falan değildir- sadece Kürtlere veya başka muhaliflere yönelik gayriresmî devlet şiddetinin propagandacıları, ideolojik yol açıcıları, kar küreyicileri, suç mahalli temizleyicileri, suç örtücüleri değildir. Bunlar Türkiye’de basının da, güvenilir kamusal faaliyet olarak gazeteciliğin de canına okumuş insanlar. Gazeteciliği patron çıkarlarının doğal aracı, Genelkurmay bülteni, kara propaganda organı haline getirme işinin ustaları. Bizzat Özkök, muhtemel her insanca gelişme karşısında önleyici kötülükler icat edebilmiş bir manevracıdır; hakkını teslim etmek gerek. Bu karakterlerin üstün uyarlanma yetenekleri de bu manevra kabiliyetinin ürünü ve göstergesi. Şimdiki devrin beceriksiz propagandacılarını işaret ederek, müstakbel Tek-Adam’a, “sizinkiler beceremiyor, bırakın bu işlerinizi biz yapalım” teklifinde bulunmak nasıl bir iç organlar bileşimiyle mümkündür?
Durup durup, lafı kesip, “Ne işi var bunun orada!” diye bağırmak geliyor içimden. Halay!
Fakat bağıramıyoruz. Niye? Çünkü biliyorum ki, sesime katılacak meslektaşlarım o kadar da çok değil. Zira kimlerle kimlerle ne “basın özgürlüğü” yürüyüşleri yapıldı bu memlekette. Bazılarımızın başına gelenler asla “basın özgürlüğü”ne, gazeteci haysiyetine müdahale sayılmadı. Hattâ bazılarımız kendileri de sayılmadı. Çünkü onların meslek onuruna dokunanlarla birlikte “özgür basın susturulamaz” pankartları açılıp yüründü. Bedeli var mıdır? Yoktur. Kimse bunu mesele eder mi? Etmez.
Yine de birilerinin orada asla yeri olmayan davetliyi görünce salonu terk etmesini beklerdim. Yahu, halaya katılmamalarını beklemez miydik en azından? Ama işte, bendeniz hep böyle olmayacak şeyler bekliyorum, sizi de beklemeye sürükleyeceğim bıraksanız.
Bunu sitem veya mağduriyet edebiyatı olsun diye söylemiyorum. Belki dünyanın bu zamanında riyasız hiçbir iş yapılmayacaktır. Belki insanların arzuladığı yaşam biçimi budur. Belki böyle mutlu olacaklardır. Birilerini ezerek, birilerinin üstüne basarak, sinek öldürene kızıp kuşları avlayanın sırtını sıvazlayarak.
Yaşlandıkça üç aşağı beş yukarı anlıyoruz meseleyi. Anladıkça üç yukarı beş aşağı dönüyoruz. Şu bulantı olmasa katlanacağız ya, geçmiyor, dinmiyor, azdıkça azıyor işte.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları

































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024