Vedat Bilgin

Faşizm, faşizan…
2.01.2017
956

 CHP’li bir yöneticinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelttiği saygısız ifadeler, terbiyesizce sözler haklı olarak tepkilere sebep oldu. AK Parti yönetiminden, siyasetçilerden gelen açıklamaların dışında kamuoyundaki tepkilere bakıldığı zaman da görülmektedir ki, Türk toplumu siyasette nefret dilini şiddetle reddetmektedir. Bu vesileyle faşizm üzerinde durmak zorunlu hale gelmiştir çünkü CHP’nin tarihsel kimliğinde önemli bir yeri olan ‘faşizan eğilimlere’rağmen bu parti çevrelerinde bu kavramın sıkılmadan kullanılması, insanın aklına işin içinde cehalet boyutunun bulunduğunu düşündürmektedir.

“Faşizm gündelik dilde bir karalama aracı olarak sık kullanılmaktadır fakat bunun ötesinde ciddi bir anti-demokratik tutum, bir siyasal ideoloji ve siyaset biçimini yansıttığı unutulmamalıdır. Kısaca hatırlatmak gerekirse; İtalya ve Almanya Avrupa’nın Birinci Savaş sonrası kendilerinin haksızlığa uğradığını düşünen ülkelerdir. Sanayileşmede Avrupa’nın birçok ülkesinin gerisinde kalan bu ülkelerde 1920’li yıllarda yükselen Nasyonel Sosyalizm ve Faşizm esas itibarıyla aynı kapsam üzerinde yükselen ideolojik hareketler olduğu halde daha çok Faşizm kavramı etrafında anılmaktadırlar.”

Kutsalınınz nedir?

Faşizm kavramı bir suçlama ifadesi olmanın ötesinde ele alındığında neyi ifade etmektedir ki CHP’li birinin bunu kullanırken neden sıkılması gerektiğinden söz ediyoruz? Kavramsal olarak bakıldığında ilk bakışta faşizmin esas meselesinin devleti kutsayan, ‘toplumu ve bireyi’ devlet karşısından nesneleştiren bir siyasal anlayış olduğunu tespit etmek mümkündür. Bu ideolojiye göre devlet karşısında toplumsal alanda hiçbir kurum veya sosyal varlığın bir değeri yoktur; toplumsal gruplar, sınıflar, bireyler devlet tarafından kapsandığı için kendiliğinden ve kendi başlarına bir kıymet ifade edemezler. “Bir başka söyleyişle devlet topluma da, siyasete de mutlak anlamda hükmeder. Bu bakımdan çoğulculuk, farklılaşma, farklı düşüncelerin hiçbir anlamı yoktur, dolayısıyla farklı partiler de olamaz. Bu nedenle faşizmde devlet ve parti farklılaşması anlamsız hale geldiği için ‘devlet/parti’ bütünleşmesi esastır.”

Faşist rejimlerin, özgürlüğün düşmanı olması bu ideolojinin varoluşsal bir sorunudur çünkü özgürlük farklılaşmaların, toplumun ve bireysel kimliklerin varlığının sonucudur, bunları reddeden bir rejimde elbette devletin ve partinin tahakkümü bulunur.

Sivil toplum, sivil haklar aslında devlete karşı kazanılan fakat devleti de demokratik denetime sorumluluğa sokan süreçlerin dayandığı olgulardır. Devletin dışında bir meşru siyasal/sosyal aktör tanımayan faşizmin sivil haklara düşman olması kaçınılmazdır.

CHP’nin dramı?

“Tek partili rejimlerin faşizan rejimler olduğu doğrudur. Türkiye’de Tek Parti Yönetimi kurulurken dönemin parti Genel Sekreteri Recep Peker’in ‘İnkılap Dersleri’ nde faşizmi devrimci (inkılapçı) bulması tesadüf değildir. Çünkü Peker CHP’nin de aynı yolda ilerleyen devrimci bir anlayışta olduğunu savunur.” Sadece bu mu? Elbette hayır Tek Parti Yönetimi devleti siyasi olarak ‘faşizan ölçeğe’ uygun bir biçimde düzenlemektedir. Tek partinin dışında başka partiye müsaade edilmediği gibi, başka fikirde gazete, dergi, gibi yayın organlarına asla müsamaha edilmez, insanlar sorgusuz sualsiz işkence de dâhil her türlü muameleye açıktırlar. Dernek kurmak, sivil muhalefet yapmak, kamuoyu oluşturmak zaten bir suç kanıtıdır!

Böyle bir siyaset geleneğinden gelenlerin; o Tek Parti anlayışının 27 Mayıs cuntacılığıyla kurduğu ‘militarizme’ dur diyen, onun ‘bürokratik vesayetini’ demokratikleşme reformlarıyla tasfiye eden bir lideri suçlamasının mizahi bir kıymeti bile olamaz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar