Vedat Bilgin

IMF’yi özleyenlere kötü haber!
4.02.2019
933

 Türkiye’nin IMF’nin ‘stand by’ imzaladığı, Dünya Bankası ve IMF programlarını terk ettiği günler çok gerilerde kalmasına rağmen hâlâ o günleri özleyenler, ‘ bu gidiş IMF’ye dur’ diye yazıp çizenler kimdirler? Türkiye’yi bağımlılık ilişkilerine mahkûm eden politikaların yapısal olarak aşıldığını bunun şartlarının tarihi, toplumsal, ekonomik ve siyasi bakımdan tasfiye edildiğini anlamayanlar sadece ekonomiden değil, ülkenin yaşadığı toplumsal, siyasal ve uluslararası dönüşümden de bir şey anlayacak durumda değillerdir.

Eğer onlar bu sürecin sosyolojik, ekonomik ve politik anlamını kavrayabilselerdi, çok arzu etseler bile Türkiye’nin IMF’nin kapısını yeniden çalacağını söylemekten utanırlardı. Üstelik bu söylentilerin IMF çevrelerce bile yalanlanıp ciddiye alınmamasına rağmen bu nasıl hastalıklı bir zihniyettir ki devam etmektedir; bunların kendi ülkesine karşı bu kadar kin duymaları sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düşmanlıkla açıklanacak bir olay olabilir mi?

BOŞUNA BEKLEMEYİN

Bugün iyice bilinmesi gerekir ki, dün incir-üzüm, fındık fıstık gibi üç beş tarımsal üründen başka satacak bir şey bulamayan, IMF’den gelecek bir kaç yüz milyon dolara ( dikkatinizi çekerim milyar dolardan bahsedilmiyor) muhtaç, Dünya Bankası’ndan gelecek daha fazla olmayan, üstelik ancak onların onayladığı projelerde kullanılacak kredilere mecbur olan bir ülke mevzu bahis değildir artık.

Türk ekonomisinde geçtiğimiz aylarda yaşanan döviz fiyatlarındaki dalgalanmaların, müzmin kriz bekleyenleri heyecanlandırdığı, ‘işte beklediğimiz kriz geliyor’ diye sevinçle ayağa kaldırdığı görüldü. Bir kısmı doğrudan doğruya ABD yönetiminin Türk ekonomisine dönük tehdit ve saldırıları çerçevesinde harekete geçen fonların ve onlarla paralel hareket eden Avrupalı finansal çevrelerin spekülatif davranışlarından kaynaklanan bu dalgalanmalar, ekonomide uzun süre biriken bazı sorunların da etkisiyle ‘kriz severleri’ boşuna ümitlendirdiği görülmekte, Ekonomi Bakanlığı’nın devreye soktuğu Yeni Ekonomi Programı’nın müdahaleleriyle makro düzeyde yeni dengelerin kurulduğu görülmektedir.

RADİKAL DEĞİŞİM

IMF’nin kapısının yeniden çalınmasını isteyenlere kötü haberi bizzat ekonominin performansı vermektedir. Ekonomi yönetimi, geçtiğimiz yıllarda küresel ölçekteki döviz bolluğunun da etkisiyle göreli olarak ithalata dayalı büyüme yaklaşımdan, bütünüyle ihracata dayalı bir büyüme stratejisine yöneltme kararlılığında olduğunu, dövizdeki dalgalanmalardan sonra etkili olarak devreye sokmuştur. Böylece, 2018’de ihracatın 170 milyar dolara yaklaşması, üç ay üst üste cari fazla verilmesi, dış ticaret açığında keskin düşüşün devam etmesi ‘ihracata dayalı büyüme anlayışıyla’ ekonomide yapısal değişimin anahtarını da ortaya konulmaktadır.

Makro göstergelerdeki dengeleri bir tarafa bıraksak dahi, yılda 35 milyon ton çelik üreten, ihracatının yarısı sanayi ürünleri olan, dünyanın sayılı otomotiv sanayi mamulleri ihracatçısı sayılan, dünyanın her tarafında girişimcileri, ihracatçıları olan, sanayi ürünlerinden döviz kazanan Türkiye’yi IMF’nin kapısına nasıl götüreceksiniz?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar