Vedat Bilgin

200. yılında sol
12.02.2019
729

 Türk solu neden gelişemiyor? Yalnızca siyasal hayatta değil, düşünce dünyasında da ciddi bir sol akımdan bahsetmek kolay değildir; kendini sol diye tanımlayan ‘cemaate’ rağmen meydana çıkan birkaç isim ise ya yok sayılmış ya da aforoza uğrayıp mahkûm edilmiştir.

Sadece çeşitli zamanlarda kendisini TKP diye adlandıran siyasi kuruluşlardan değil alfabenin muhtelif harflerinden sürekli birtakım isimler türeten, varlıkları yoklukları ya kriminal durumları ya da yabancı servislerle olan münasebetleri dolayısıyla ancak ilgili makamların dikkatini çeken örgütlerden bahsetmediğimi söylemeye dahi gerek yoktur.Ülkemizde sol/sosyalist bir politik geleneğin daha önemlisi de düşünce ekolünün gelişmemesinin birçok sebebinden bahsedilebilir; bunlar arasında Türkiye’de uzun yıllar boyunca yaşanan düşünce ve inanç özgürlüğü sorununun rolünden bahsetmek de mümkündür fakat konunun bununla izah edilemeyecek, toplumsal yönleri bulunmaktadır.

SOLUN EKSİĞİ NEDİR?

Sol / sosyalist düşüncenin gelişmemesinin en önemli sonuçlarından biri CHP gibi partilerin sol diye ortaya çıkmalarına fırsat hazırlamasıdır. Bir ülkenin anti-demokratik geleneğinin sahibi, faşizan Tek Parti Yönetiminin kurucusu partinin solla ilgisi, söz konusu dönemde, ülkenin sosyalist olarak bilinen önde gelen yazarlarını, romancılarını, şairlerini hapislere tıkaması, faili meçhul ölümlerle yok etmesi olan bir siyaset anlayışının, kendisini ‘sol’, ‘sosyal demokrat’ diye tanımlaması kara mizah değilse neyin nesidir!

Dünyanın her tarafına sosyalist düşüncenin gelişmesinin arkasındaki güç Marksizm ve bu gelenek etrafında şekillenen siyasi ve entelektüel hareketlerdir. Marx’ın doğumunun iki yüzüncü yılının anıldığı dünya sol hareketindeki tartışmalara bakıldığında iki şey dikkat çekmektedir: Birincisi, tarihe karşı mağlup olmuş bir siyasi hareketin muhasebesinin yapılması; diğeri ise düşüncenin yöntemsel/felsefi sorunlarının ‘yeni bir problematik’ içinden değerlendirilmesi çerçevesindeki kritik tartışmalardır.

Peki, Türkiye’de ister akademik ortamda, ister politik çevrelerde olsun Marx’ın doğumunun iki yüzüncü yıldönümünü ele alanlar arasında eleştirel bir tavra, tartışmaya rastlamak neden bu kadar zordur? Bunda siyasi doktrine ‘dini inanç’ muamelesi yapmanın bir rolü var mıdır?

DEMOKRASİ OLMADAN OLMAZ

Batı düşünce tarihi içinde felsefi sosyolojik akımlarla etkileşim içinde, Marksist gelenekten beslenenler bir tarafa, ona karşı eleştirel tutum takınanlarda dahi güçlü bir entelektüel birikim vardır. Bunun tarihsel, sosyolojik sebepleri bulunmaktadır. Türkiye sol düşüncesi ise Marksizm’ den çıkara çıkara ‘doğulu bürokratik devlet diktatörlüğünü’ çıkarmış Leninizm’e takılmıştır. Oradan da ancak doğulu bürokratik diktatörlüklere gidilebileceğinin, 1917’den bu tarafa görülmesi gerekmez mi?

Bugün Marksizm tarihin kütüphanesine konulmuşsa, bunda birçok faktörün yanı sıra yeni ekonominin, teknolojik gelişmelerin daha önemlisi ise toplumsal değişme süreçlerinin büyük rolü vardır ki, demokrasiyi besleyen dinamikler de bunlardır. Solun demokrasiyle yüzleşmeden bir yere varamayacağını anlamayanlar sadece bizimkiler midir?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar