Yıldıray OĞUR
Türkiye’de gazeteciler, her 24 Temmuz’u Basın Bayramı olarak kutlarlar. Bu günün bayram olarak seçilmesinin sebebi bundan 110 yıl önce iki gazete sahibinin gösterdiği cesarettir.
Aslında buna ne kadar cesaret denebilir, tartışılır.
Çünkü, 23 Temmuz 1908 günü Manastır’da ve Selanik’te İttihatçılar, tarih kitaplarında yazdığı şekliyle II. Meşrutiyet’i, o günkü adıyla Hürriyet’i ilan etmişti.
Ülkenin her yerinden İstanbul’a, Yıldız Sarayı’na telgraflar yağıyor, Padişah’tan gereğini yerine getirip, Meclis’i açması ve anayasayı raftan indirmesi isteniyordu.
Bir gün sonra 24 Temmuz günü her zamanki gibi gazetelerin prova baskılarını görmek üzere gazete merkezlerini dolaşan Yıldız Sarayı’nın sansür memurları, bir gün önce yaşananların verdiği cesaretle beklenmedik bir direnişle karşılanmışlardı.
O günlerin en çok satan gazetelerinden Sabah’ın sahibi Mihran Efendi ile rakibi İkdam’ın sahibi Ahmed Cevdet anlaşıp, sansür memurlarının yazıhanelerinden kovmuştu.
Aslında bu iki gazete ve sahipleri II. Abdülhamit devrinde de saraydan maddi destek almış, hassas meselelere girmemeye özen göstermişlerdi. Ama iktidar değişince yeni iktidara da hemen uyum gösterdiler ve sansürün kaldırılmasına öncülük ettiler.
Tabii Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar.
Çünkü, savaşın başında Enver Paşa, 61 maddelik bir sansür talimatnamesi yayınlamış ve savaş cephelerinden haber akışını kontrol altına almıştı.
Savaş sürerken İstanbul cephelerde olan bitenden o kadar habersizdi ki Suriye-Filistin cephesinde üst üste büyük hezimetler yaşanırken, İstanbul’da Mısır’ı fethe giden Osmanlı ordusunun Süveyş Kanalı’nı geçiş haberi fener alaylarıyla kutlanmıştı.
Ama basındaki sansürün zirvesi kurmay hataları yüzünden büyük bir hezimetin yaşandığı Sarıkamış Faciası’ydı.
Ya da o günlerde bilinen haliyle Sarıkamış Zaferi.
3 Ocak 1915 günü artık Sarıkamış’ta ordu tamamen dağılmışken, Meclis’te Erzurum mebusu Seyfullah Bey’in çektiği telgraf alkışlanıyordu:
“Şanlı ordumuzun her tarafta gelişen galibiyet ve muzafferiyetini tebrik ederiz.”
Ayı gün Harbiye Nezareti’nin gazetelerde yayınlanan resmi tebliği de zafer haberini veriyordu:
“Kafkasya’da kıtaatımız muzafferane ileri harekatına devam etmektedir. Ordumuzdan bir kısım kuvvet Sarıkamış’a kadar ilerleyerek burada muanedane muharebata müteakib muvaffakiyet- kemale kazanmıştır.”
Tabii gazeteler de manşetlerinden Sarıkamış’taki zaferi müjdeliyorlardı. Bu gazetelerden biri de sansürün kaldırılmasını sağlayan Mihran Efendi’nin Sabah Gazetesi’ydi.
4 Ocak 1915 günkü Sabah Gazetesi “Kahraman ordumuz cephe-i asliyesi olan Kafkasya’da huduttan 80-90 kilometre ileri yürüdü” manşetiyle çıkmıştı. Alt başlıklarda zafer müjdeleniyordu: “Sarıkamış’ta azim bir muvaffakiyet kazandık” “Muzafferiyatımız tevali ediyor.”
Aynı gün çıkan İttihatçıların yarı resmi gazetesi Tanin’in manşeti de “Büyük Zafer“di:
“Gafil ve mağrur Moskof bunun hiç beklemiyordu. O kader senedir Rus hükümetinin yumrukları altında artık katiyen mahvedilmiş olduğuna inanılan Türk, nihayet bir savlet ve şehametle Rus ordularına birbirini müteakip en şedit darbeler indirsin... Moskof’un, İngiliz’in, Fransız’ın ölümünü bekledikleri Türk başını kaldırmış, anlarla beraber olduğuna hiç bir zaman şüphe etmediği Rabbine sığınarak kılıcını çekti ve pençesinin altında milyonlarca bedbaht inleyen ezeli ve ebedi düşmanı perişan etti.”
İstanbul gazeteleri ‘Sarıkamış Zaferi’ ile ilgili kahramanlık hikayeleri anlatırken, 6 Ocak 1915 günkü New York Times gazetesinde ise cephelerden gelen telgraflarla yazılmış Londra mahreçli haberin başlığı şöyleydi: “Ruslar Türk müfrezesini esir aldı: Kafkaslarda bulunan ordulardan biri tam bir felaketle karşılaştı.”
Haberde felaketlerin boyutları da, Osmanlı ordusunun cesareti teslim edilerek anlatılmıştı:
“Düzensiz bir şekilde geri çekildikten sonra neredeyse kuşatılan Türkler, büyük kayıplara uğradı. Tutsaklar arasında üst düzey subaylar da var... Türkler mevzileri ciddi bir tehdit altındayken büyük bir cesaret göstermiş ce süngüleriyle her şeyi göze alan hücumlarda bulunmuştur. Mevzilerini terk etmeye zorlandıklarında geri çekilmeleri sırasında cesur , ancak nafile çabalar göstermiş ve yaralandıklarında bile yere yıkıldıklarında ateşe etmeye devam etmişlerdir.”
7 Ocak 1915 tarihli New York Times, Sarıkamış’tan gelen kötü haberleri vermeye devam etti. Bu kez haberin başlığı hezimetin ağır bilançosunu veriyordu: “Kafkaslarda 50.000 Osmanlı kaybedildi.”
Fakat, Amerikan gazetesinin o günlerde verdiği bu rakamları Türkiye’nin öğrenmesi yıllar aldı.
Olan bitenden sadece Meclis’in değil, Sadrazam Said Halim Paşa’nın bile haberi yoktu.
Sadrazam, 1918 yılında yargılandığı Divan-i Harbi Örfi Mahkemeleri’nde “Haberimiz yokken tertipler yapılmış. Kafkasya’da taarruz yapılmış. Sarıkamış felaketi olmuş. Benim bunların hazırlanmasından ve olmasından haberim bile olmadı” diyerek kendini savunmuştu.
Zaten Sarıkamış Felaketi’nin boyutları da ancak üç yıl sonra savaş kaybedilip, İttihatçı liderler ülkeden kaçınca konuşulmaya başlanabildi.
İktidarda artık İttihatçılardan nefret eden ve onları savaş suçlusu olarak yargılayan Hürriyet ve İtilafçıların hükümeti vardı.
O hükümetin üyelerinden biri de gazeteci Ali Kemal’di.
Kabinedeki koltuğunu kaybedince tekrar gazeteciliğe dönmüştü. Yeni gazetesinin adı Peyam-ı Sabah’tı.
Abdülhamit iktidardayken Abdülhamit’i, İttihatçılar iktidardayken İttihatçıları destekleyen Mihran Efendi, savaş kaybedilip, ittihatçılar kaçınca da gazetesi Sabah’ı Ali Kemal’in Peyam gazetesiyle stratejik bir evlilikle birleştirmişti.
Sarıkamış Faciası’nın gerçek boyutları ise ancak 1921 yılında, savaşta esir düşen cephe komutanlarından Yarbay Köprülü Şerif Bey İstanbul’a dönüp hatıralarını Akşam Gazetesi’nde yayınlamaya başlayınca ortaya çıktı.
Onun hatıratı da savaşta aykırı düştüğü, artık gücü kalmamış Enver Paşa’ya karşı öfkeli bir dille yazılmıştı. Paşa cephelerde kendi hatalarından hiç bahsetmiyordu. Gelen tepkiler üzerine hatıratın yayınını gazete kesmek zorunda kaldı. Şerif Bey (İlden) de hatıratını daha sonra kitap olarak yayınladı.
Sarıkamış, maceralardan uzak durmayı seçmiş yeni rejim için İttihatçıların maceracı politikalarının yarattığı felaketlerin bir sembolü oldu. 1935 yılında Harp Akademileri’nde bir konferans veren Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Sarıkamış’ta 112 bin mevcutlu ordunun 60 binin hayatını kaybettiğini söyleyerek ilk kez resmi bir sayı verdi ve “askerin ne yolda israf edildiğini görüyorsunuz” dedi.
Ama hezimet öylesine büyüktü ki Birinci Dünya Savaşı’ndaki Çanakkale dışındaki diğer cephelere yapıldığı gibi Sarıkamış da uzun yıllar bilinçli bir unutulmaya terkedildi.
Sarıkamış için Genelkurmay ilk olarak 90. yıldönümünde bir anma mesajı yayınladı. Orgeneral Hilmi Özkök mesajında “Yönetim biliminde hayal ile gerçek ve yönetilemeyen risk ile yönetilebilir riskin ne anlama geldiğini gösteren en çarpıcı örnek” demişti.
O mesajın yayınlanmasını, Türkiye’nin bir yüzyıl sonra Sarıkamış’ı yeniden hatırlamasını sağlayan ise bir tarihçi, gazeteci ya da asker değildi.
Bir kalp doktoruydu.
Sarıkamış doğumlu dünyaca ünlü kalp-damar profesörü Bingür Sönmez, 2003 yılından beri Sarıkamış’ın hatırlanması için çalışıyor. Kaybedilen şehitler için organize ettiği Sarıkamış’taki anma yürüyüşleri artık resmi törenlere dönüştü.
Bu çabası sadece organizasyonlardan ibaret de kalmadı. Kitaplar yazdı, konuyla ilgili kitaplara katkı yaptı.
Bu yazıda okuduğunuz bilgiler de onun gazeteci Reyhan Yıldız ile birlikte yazdıkları “Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış” kitabından alındı.
İlk olarak 2007 yılında yayınlanan kitabın dönemin gazete haberleri ve ilk kez yayınlanan belgelerle zenginleştirilmiş 10. baskısı Boyut Yayınları’ndan çıktı.
Kitap, okuruna sadece Sarıkamış’ta olan biteni öğrenmek, hayatını kaybeden askerleri rahmetle hatırlamak fırsatı sunmuyor, aynı zamanda medyada sansürün, devlet yönetiminde kontrol ve denetim eksikliğinin, hesap vermezliğin, hikmet-i hükümet anlayışının nelere sebebiyet verebileceği hakkında da yaşanmış bir tecrübeden dersler veriyor. Hikmetinden sual olunmaz bir devletin herkesten habersiz, denetimsiz işlerinin ağır faturasını Türkiye bu yüzyıl boyunca defalarca ödedi.
Kitaptaki dönemin gazete haberlerini okurken insanın aklına ister istemez birkaç ay öncesine kadar “Afrin kahramanı” olarak anılan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde apoletlerinin sökülmesi tartışmasıyla gündeme oturmuş İkinci Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Metin Temel’in neden ve nasıl pasif bir görev olan Genelkurmay Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığı'na atandığıyla ilgili gazetelerde çıkan kırık dökük haberler, resmi pozisyonu açıklamaya çalışan yazılar geliyor.
Daha bir kaç ay önce Temel Paşa’nın tartışmalı alkışını “Zeytindalı operasyonunu yapan Temel Paşa ucuz politikaya kurban edilmesin” diye savunan yazarlar, şimdi “ortada bir başarı varsa bu durum kimseyi, "kerameti kendinden menkul" düzeye taşımamaktadır. İlgi ve başarı, egoyu değil sorumluluğu artırır” diye yazabiliyor.
15 Temmuz’dan sonra darbenin bastırılmasındaki rolü için övülen Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı da sessiz sedasız Çanakkale’ye atanmış, adını bir daha kimse anmamıştı.
Tabii, bu hikmetinden sual olunmaz işlerin sebebini merak eden bir siyasetçinin eleştirel tweetinin altına yazılan yorumda dendiği gibi “Bizim bilmediğimiz şeyler olabilir.”
Sarıkamış da 110 yıl önceki “Bizim bilmediğimiz şeyler olabilir” anlayışının bir örneğiydi.
İnşallah bu kez bilmediğimiz şeyleri öğrenmemiz bir yüzyılı bulmaz...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025